-Bir Gün-

6 2 0
                                    

Sonunda hepimiz toplanmıştık. Hepimiz elinde el arabalarıyla tekrar 13 Ayna'nın içine girdik.

"Janet."
"Efendim."

dedi kapının eşiğinde dururken. 

"Dışarı çıksak mı biraz. "

dedim o sırada arkadan bir fısıldaşma duydum.

"Bunun mümkün oluşuna hala inanamıyorum. "
"Acaba bizim çıkmamıza da izin verirler mi ?"

Maibe ile Sef'di. Bütün dünyaları Şatonun içiydi. Hayatlarındaki tek renk ise altın rengiydi. Bizim için bu ihtişamlı ve göz kamaştırıcı olsa da tek bir ağacın bile yetişmediği bir dünyada var olmak pek ihtişamlı gelmiyordu.

"Trene iki saat var. Bence yemek yiyebiliriz. "

Dedi Janset. Elimizdeki arabalarla 13 Ayna dan dışarıya çıktık. Semboller bütünleşmiş gibi dünyaya bakıyorlardı. Onların gözünden buranın gerçekten ne kadar güzel olduğunu tekrar fark ettim. Ilk gece olduğu gibi Can Yine bize kapının önünde bekliyordu. Janset ile Can biraz konuştuktan sonra kısa süre içinde kapının önüne yine aynı siyah araba geldi. Bavulları yerleştirip hepimiz arabaya bindik.

Maibe

"Burası gerçekten çok güzelmiş"

Dedi Sef. Gerçekten de çok güzeldi. Hayatımda hiç bu kadar renkli bir yer görmemiştim. Etrafta hiç tanımadığım bir koku vardı. Sanki gökyüzü burada başka kokuyordu.

" Bu koku ne ?"
" Yağmur yağmış sanırım. Toprak kokuyor."

Dedi Doğa.
"Yağmur mu ? O nedir."
"Gökyüzünden aşağıya damla damla dökülen su. Bilimsel olarak açıklamak gerekirse. Sıcaklığın etkisiyle gökyüzüne yükselen su buharı soğuyarak yoğunlaşır ve su damlacıkları oluşturur. Bu su damlacıkları bir araya gelir ve yağmur taneleri olarak yeryüzüne inerler. Oluşan bu hava olayına yağmur deniyor işte. Neden orada hiç yağmur yağmıyor mu ?"

"Orada mevsimler yok."

Dedi prenses Melis. Acaba başka hava olayları da var mıdır diye düşündüm. Her seferinde başka mı kokuyordu Dünya ?

"Eee ne yemeğe gidiyoruz ?"
"Pizza falan yiyelim."
"Peki o ne ?"
"Gidince görürsünüz."

Dedi prenses Reyna. Yolda camdan dışarıya bakarken bir sürü bizim gibi insan gördüm. Bir sürü de ağaç ve isminin çicek olduğunu bildiğim renkli bitkiler.

"Burası ne kadar büyük ?"
"Bizim dünyamızdan 501 tane daha düşün. İşte o kadar büyük."

Dedi kraliçe Janset. Sonunda bahsettikleri yere gelmiştik. İçeriye girip masaya oturduk. Birisi gelip ne istediğimizi sordu. Burası bizim Tak-Ru hanının sadece birhanesi gibiydi ama etrafta salyalarını akıtarak etrafta gezen şişman sakallı Birahii yoktu. Herkes bir ağızdan konuşurken sonunda prens Arda sonunda ne istediğimizi soran çocuğa bir şeyler söyledi. Çocukluk içeriye giderken masada konu biz sembollerin seçildiğimizde neler istediği konusu açıldı. Ilk soru bana gelmişti.

"Fazlasıyla heyecanlıydım majesteleri. Onur duydum."
"Burada ben senin kraliçen değilim Maibe."

Dedi kraliçe Janset. Herkes seçildiğinde neler hissettiğini anlatırken Tut öylece susup oturuyordu. Acaba bu hayattaki hiçbir şeyden keyif almış mıydı daha önce ?

"Buyrun efendim  duble peynirli karışık pizza."

Dedi çocuk masanın ortasına kocaman daire şeklinde bir ekmek bırakırken. Ekmeğin üzerine bir sürü şey vardı. Prens Arda dairenin içinden üçgen dilimi oldı. Bir prens nasıl olur da eliyle bir şeyler yiyebilirdi ki. Çoğu köylü bile eliyle yemek yemiyordu. Herkes sırayla bir üçgen dilim almıştı ve kraliçe Janset bile eli ile yiyordu.

"Bunun usulü budur Maibe. Öyle bakmayı bırakıp bir dilim al."

Dedi. Bütün semboller birer dilim aldık. Ilk yiyen Tut oldu.

"Amon tanrom."

Dedi ağzında dev bir lokma varken. Ardından bir ısırıkta ben aldım Hayatımda yediğim en güzel şey olabilirdi. Sıcaktı. Ekmeğin üzerinde kaşar peynir vardı onun üzerinde ise bilmediğim bir sürü şeyin tatları. Her çiğneyişimde sanki başka bir tanesinin tadını alıyordum ve bu bütün tatlar leziz bir harmoni oluşturuyordu. Sanki ağzımın içinde müzik çalıyordu.

"Bu mükemmel bir şey."

Dedim ağzımdaki lokmayı bitirdikten sonra. Elimdeki dilimi bitirdikten sonra ikincisini de yedim. Lezizdi.

"Bunun üzerindekiler ne ?"
"Salam, sucuk, biber, mantar, soğan,zeytin ve mısır."
"Çok değişik isimleri varmış."

Dedi Tut. Daha demin düşündüğüm şey açıklığa kavuşmuştu. Hayatında daha önce hiçbir şeyden zevk almamış olsa da şu anda aldığına emindim.

"Eh tatlı da yedirelim ya şunlara."
"İyi de hangisini. Bak orda çikolata yok, dondurma yok."
"Onlar nedir ?"
"Tatlı işte."
"Burger King varsa yakınlarda. Dondurmalı Sufle yeriz."
"Offf babaaaa valla mükemmel olur ha."

Dedi kraliçe Janset. Hayatım boyunca onun böyle bir ağızla konuşacağını düşünemezdim. Sanırım burada gerçekten kraliçe değildi.

"Sanırım bir 100 metre ilerde var."

Dedi prens Ada.

"Yürüyelim ya."

Dedi Doğa. Herkes onaylandıktan sonra dışarıya çıktık ve yürümeye başladık. Yine aynı koku bir anda etrafımızı sarmıştı.

"Eee beğendiniz mi burayı ?"
"Harika bir yer."

Diye atılıverdim. Kraliçe Janset gülerken çok huzurlu görünüyordu. Etrafımızda bir sürü insan vardı. Hepsi birbiriyle konuşuyor ve bizi görmezden geliyordu. Sanırım burada kimse birbirini tanımıyordu...

                          ********
Maibe

Hepimizi otuturduktan sonra prens Ada ve prenses Doğa bize tatlılarımızı almaya gitti. Prens ve prenses şimdi bize hizmet mi ediyordu ?

" Milletttt. Parçalayın"

Dedi prenses Doğa coşkuyla tepsisiyi masanın üzerinden kaydırarak bize doğru itekledi.

Buradayken hepsi çok keyifli görünüyordu. Fazlasıyla kendi hallerindelerdi.

----------------

"Bu ömrüm boyunca yediğim en lezzetli şey olabilir."

Dedi Maibe. Ağzının her yerinde çikolata vardı ve çok keyifli görünüyordu. Sanki kendimi baba olmuş gibi hissediyordum. Baba olmuşum da çocuklarımı Burger King de Sufle yemeye getirmişim gibiydi. Hatta karımın beni aldatıp başka adamdan yaptığı çocuğum bile keyifli görünüyordu -kendisi Tut oluyor-.

"Geç kalmayalım arabaya dönelim."

Dedi Janset. 45 dakikamız kalmıştı.

" Bu sefer de yolun karşı tarafından yürüyelim."

Dedi Reyna. Kızlar beni öldürüyordu. Gider ayak bile vitrin bakmadan duramayacak mıydı ?

"Tamamdır hadi kalkalım."

                       *********
Hep birlikte karşıdan karşıya geçtik. Kendini ilk ele veren dişimiz Maibe oldu.

"Bu çok güzel. "

Dedi vitrinin önünde küçük kırmızı elbiseye bakarken.

"Birazcık içeriye bakabiliriz isterseniz."

Dedi Doğa. Bu onu kendini ele veren ikinci dişimiz yapıyordu. Bütün dişilerimiz teker teker kendilerini alışveriş zaafında kaptırırken biz dışarıda beklemeye karar verdik.

25 dakika sonra ellerinde torbalara çıkarken trene sadece 20 dakika kalmıştı. Hepimiz çareyi arabaya doğru koşmakta bulurken bu günün
verdiği zevki uzun süredir başka hiç bir günün vermediğini fark ettim.

TekilaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin