10. Bölüm: " Çelişki"

339K 12.9K 3.3K
                                    


Uzun bir maraton koşmuş gibi nefes nefeseydim. Kulaklarımda çınlayan nefes seslerim sanki odanın duvarlarına çarparak bana geri geliyordu. Hâlâ hareketsiz bir şekilde Yiğit'in değişen bakışlarını izliyordum. Kuşağı sıkı sıkı tutup başımı önüme eğdim. Yüzüm kulaklarıma kadar kızarmıştı, çok utanıyordum. Bakışlarını üstümde hissettiğim her saniye yerin dibine girmek ve bir daha da çıkmamak istiyordum. Koşup saklanabileceğim bir yer de yoktu. Öylece ulu orta durmuş, beni seyretmesine izin veriyordum. Kalbim hızlanmaya, vücudum ise titremeye başlamıştı. Kış soğuğunun ortasında kalmış gibiydim. Kışın yağan karları sanki şu an vücudumda hissediyordum. Fakat gariptir ki üşümüyordum. Aksine kocaman bir ateşin ortasındaymışım gibi yanıyordum. Böyle çelişkili bir durumdaydım ve kendime engel olamıyordum. İçimden bir şeyler akıp gidiyordu. Bu adam neden hâlâ bakışlarını üstümden çekmiyor ve gitmiyordu? Kafamı hafifçe kaldırıp ıslak saçlarımın arasından yüzüne baktım. Gözlerinde çok farklı bir ifade vardı. Gözlerinde gördüğüm şey beğeni miydi, bilmiyordum. Benim ona baktığımı görünce hep yaptığı gibi kendini toparladı ve yine ifadesiz hâline geri döndü. Onunla bu evde sürekli köşe kapmaca oynayarak ama hep de birbirimizi yakalayarak geçirdiğimiz anlar artık can sıkıcı olmaya başlamıştı.

"Ben burada olduğunu bilmiyordum, kusura bakma," deyip hızla çıktı odadan. Ses tonu da az önceki bakışları gibi farklıydı. Karmakarışık ve anlaşılmazdı. Dolabın aynasından yüzüme baktım. Sanki kafamı salça kavanozuna batırmışlardı. Kızarmış ve yanıyordu. İçimdeki ses, o senin kocan, utanmaman gerek dese de elimde değildi. Hayatımda ilk defa bir erkeğe böyle görünmüştüm. Her ne kadar kocam da olsa aramızda bir şey geçmemişti ve biz hâlâ iki yabancı gibiydik. Peki ben şimdi nasıl bakacaktım yüzüne? Elimle yüzümü sertçe ovaladım, ardından buz gibi olan ellerimi yanaklarıma koydum. Vücudum sanki ikiye bölünmüştü. Bir yanım üşürken bir yanım da yanıyordu. Acaba hiç çıkmasam mı bu odadan? Ama öyle de olmaz ki. Makyaj aynasının önündeki sandalyeye bedenimi güç bela bıraktım ve bir süre kendime gelmeye çalıştım ama pek başarılı olamıyordum. Çünkü aklıma geldiği her an kızarıyor ve utanıyordum. Tabii içimdeki heyecan da cabasıydı. Bedenim hâlâ heyecan dalgasıyla titriyordu. Ne kadar o hâlde kaldım bilmiyorum ama gözüm makyaj masasının üstündeki telefonumun saatine, gelen bildirim sayesinde kayınca, bu sefer de telaşla ayağa kalkıp hazırlanmaya koyuldum. Gelmelerine az bir zaman kalmıştı ve ben hâlâ hazır değildim. Ayrıca sofranın son hâlini kontrol edip eksik var mı diye bakmalıydım. Her şey tam olmalıydı çünkü annem bu konuda oldukça titizdi. Bu nedenle sofra düzeni için beni görevlendirmişti ve ben de çalışanlara gereken şeyleri söyleyip, hazırlanmak için odama çıkmıştım. Hazırlanmakla meşgul olurken bu sayede düşüncelerimin de dağılması, kalbim açısından iyi olmuştu. Elbisemi giyip saçlarımı kuruttum. Saçlarımı tepeden atkuyruğu yaparak topladım ve yüzümü çok hafif bir makyajla canlandırdım. Aynadan son kez kendime bakıp görüntümden emin olunca giyinme odasından çıktım. Allah'tan Yiğit odada yoktu. Olmasa ne olur, sanki hiç karşılaşmayacaksınız, diyen iç sesim haklıydı. Fakat ben yine de düşünmek istemiyordum, aklıma geldiği her an yanaklarıma ateş basıyordu.

Aşağı indiğimde kızların sofrayı kurduklarını gördüm. Sofraya baktığımda neredeyse tamamlanmıştı ve hiçbir eksik yok gibi görünüyordu. Gerçekten çok güzel bir sofraydı. Yok yok denilecek türdendi. Hazırlanmış bir şekilde yanıma gelen anneme baktım. Üstüne giydiği siyah elbisesi ve kafasına taktığı koyu mavi şalıyla çok güzel ve asil görünüyordu. Annem yüzünde beliren memnuniyetle sofraya bakıyordu. Bakışları bana dönünce sıcacık gülümsedi.

"İşte benim gelinim," dedi ve devam etti. "Her şey çok güzel görünüyor kızım. Teşekkür ederim." Gülümsedim. Beğenmesine sevinmiştim. Onu memnun etmek hoşuma gidiyordu. Çünkü o da benim için elinden gelen her şeyin en güzelini yapıyordu. Herkes, her şey hazırdı ve biz şimdi misafirlerin gelmesini bekliyorduk. Yiğit de az önce inmişti. Kafamı kaldırıp yüzüne bakamıyordum. Onu gördükçe olanlar aklıma geliyordu. Üstümde hissettiğim bakışların ona ait olduğunu biliyordum. Kalbim yanımdaki varlığını ve bakışlarını kulaklarıma bas bas bağırıyordu. Ondan tarafa dönmedim. O ise bakışlarını inat etmiş gibi üzerimden çekmiyordu. Beni kısacık bornozun içinde görmüş ve bakışlarını her yerime dokundurtmuştu. Üstelik sonradan fark ettiğim önümün fazlasıyla açık olması beni utanç girdabına sokmuştu. Derin bir nefes çektim içime. Buna ihtiyacım vardı. Neyse ki kapının açılmasıyla bakışları üstümden çekilmişti. Sanırım beklenen misafirler gelmişti. İçeri giren kırk beş yaşlarında bir adam, yanında eşi diye tahmin ettiğim güzel ve bakımlı bir kadın vardı. Arkalarından da genç bir kız kapıdan içeri girmişti. Adam güler yüzle babama yaklaştı ve onunla tokalaştı. Ardından bayanlar tanışıp kaynaşmıştı. Kısa bir tanışmadan sonra bir müddet oturup sohbet edildi.

SESSİZ GELİN (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin