İnstagram hesabım: yusraergn
Tiktok hesabım yusraergunkitaplariKeyifli Okumalar ☘️
Günler acısıyla tatlısıyla bir nehrin şelalesi gibi durmaksızın akıp gidiyordu. Ne zamanın akıcılığına ne de geçip giden günlerin hızına yetişebiliyorduk. Geriye dönüp baktığımızda acı tatlı anıların hatırası kalıyordu zihnimizde. Güzel anılara mutlu bir gülümseme bahşediyorduk, acı anılara ise buruk bir gülümseme eşliğinde geçmiş olmanın rahatlığı ile gönlümüzü ferahlatıyorduk. Elbet geçmişin acı dolu günlerinin verdiği küçük sızılar hâlâ vardı, fakat güzel anıların güzelliği ve mutluluğu o sızıyı bastırıyordu. Geride kalan acıları, kalp kırıklıklarını, hüzünleri ve geçen kötü günleri şu anki mutluluğumuz gölgede bırakıyor, üstünü örtüp ulaşamayacağımız kilitli odalara hapsediyordu. Hayatın acısı da tatlısı da birbirlerine her ne kadar zıt gibi görünse de, aslında onlar bir bütünün parçalarıydılar. Hayat işte böyleydi, acısıyla da tatlısıyla da bizimleydi. Her ikisini de bizlere tattırıyordu. Geçmiş hiçbir zaman unutulmayacaktı belki ama ilerideki mutlu günlerin engeli de olmayacaktı. Bazı acılar, geleceğin sağlam temelini oluşturuyordu. Bunun bir kanıtı da birbirimize olan güven ve sadakatimiz, aynı zamanda birbirimizi incitmekten korkarak sevmemizdi.
Artık düzene giren hayatımız sorunsuz bir şekilde ilerliyordu. Tam tamına beş yıl geçip gitmişti. Ömrümüzden almıştı evet ama bunun yanında aramıza yeni sevgiler ve güzel anılar da vermişti. Bu beş yılda çok fazla şey değişmişti. Beni en çok mutlu eden ilk şey, oğlumuz Yağız doğduktan üç yıl sonra aramıza katılan küçük prensesimizdi. Yağız büyümeden olmaz dediğim, Yiğit'in ısrarı ve çabasıyla şu an iki yaşında güzeller güzeli bir kızımız vardı. Bundan pişman mıydım? Asla! Hamile olduğumu öğrendiğim ve Yiğit'e Bekir abi aracılığıyla söylemem bizim için çok güzel bir anı olmuştu. Böylece hayatımıza tatlı bir anı daha bırakmıştık. O günü tekrar hatırlayınca yüzümde kocaman bir gülümseme meydana geldi.
Üç yıl önce
Uzun zamandır şüphelendiğim şeyden emin olmak için bugün şirkete gitmeyip Avşin ile beraber hastaneye gelmiştik. Yine eski doktorum olan Ceylan Hanım'ın yanına gelerek ona şüphelerimden bahsetmiştim. Daha sonra ise verdiğim kan tahlili ve ultrason sonuncunda elimde ultrason kağıdı ve bebeğimin varlığının emin olmanın mutluluğuyla hastaneden çıktık.
"Sonunda abim istediğini aldı. Ay ben yine hâlâ oluyorum ya çok mutluyum!" diyen Avşin'e dolu gözler ve gülümseyen bir yüzle baktım.
"İnşallah bu sefer kız olur," dedi heyecanla. Kapıda bizi bekleyen Bekir abiye önce bizi istediğim yere götürmesini söylemiş ve geldiğim dükkândan küçük bir hediye kutusu alıp çıkmıştım. Bununla ne yapacağımı soran Avşin'e aklımdaki planı anlattım.
"Arya bu çok güzel bir fikir," diyen Avşin'e, "Bak henüz kimseye söylemek yok tamam mı? Önce abin öğrenecek," dedim uyararak.
"Tamam, merak etme," dedi ve ağzına fermuar çeker gibi yapıp göz kırptı. Konağa geldiğimizde direkt odama çıkıp üstümü değiştirdim ve Yiğit'e yapacağım sürprizden önce oğluma bakmak için aşağı indim. Büyük salona girince koşup bacağıma sarılan Yağız'ı kucağıma aldım.
"Anne neyedeydin, şeni çok öjledim," diyerek tam konuşmayan oğlumun yanağına küçük bir öpücük bıraktım.
"Ben de seni çok özledim anneciğim, o yüzden işimi çabucak halledip geldim," dedim. Boynuma sıkıca sarılan Yağız, Yiğit'in de dediği gibi anneci olmuştu. Babasına ayrı hayran olan oğlum, bana çok düşkündü. Peşimden ayrılmıyor, gözden kaybolduğumda hemen huysuzlanıyordu. Bu sabah da dışarı o uyurken çıkabilmiştim. Yiğit bu durumdan şikâyetçi gibi görünse de aslında çok mutlu olduğunu biliyordum. Bazen oğlumuzla beni paylaşamadıkları için ikisi arasında küçük çatışmalar oluyordu. Yiğit 'annen benim' deyince Yağız öfkeyle babasına bakıp 'hayıy annee benim' diye bağırıyordu. Babasından daha kıskanç olan oğlumun tamamen yine babasına çekmesinden kaynaklanıyordu. Yağız, göz rengi hariç diğer her şeyiyle Yiğit'in kopyasıydı. Göz rengini benden alan oğlum, yüz hatlarını ve çoğu huylarını babasından almıştı. Yiğit'ten bir tane daha olması kesinlikle benim şansımdı. Hayatımda olan bu iki adam beni sevgileriyle hem şımartıyor hem de çok mutlu ediyordu. Tabii Yiğit'in beni oğlumuzla paylaşması onu bazen huysuz bir çocuk yapıyordu. O anlarda Yağız'dan pek farkı olmuyordu ve bunu ona söylediğimde ise ne kadar tatlı göründüğünden habersiz, 'bir tane de kızımız olsun ama bana düşkün olan bir kız, belki o zaman beni anlarsın' diyordu. Sesli bir iç geçirip kucağımda oğlumla birlikte yukarı çıktım. Onu oyuncaklarının arasına bırakıp, kafamdaki fikri hayata geçirmeye başladım. Ultrason kâğıdının arkasına 'belki bu sefer kız olur ha!' yazıp aldığım kutunun içine yerleştirdim. Daha sonra poşete koyup odadan çıktım. Merdivenlerden inerken heyecanla atan kalbimin üstüne elimi koydum. Bu haberi Yiğit'e ikinci verişimdi fakat ben yine de heyecanlanıyordum. Âdeta içim içime sığmıyordu. Aşağı indiğimde Bekir abiye seslendim. Kapıdaki adamlarla konuşan Bekir abi bana döndü ve hızlı adımlarla yanıma geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SESSİZ GELİN (Tamamlandı)
RomanceSessizliğe haps olmuştu kadının ruhu ve o, kadının sessizliğine bile ölen, ruhunu sevdasıyla iyileştiren bir adamdı. Fakat aşka giden yol dikenliydi, ayaklar kan revan içinde kalmıştı, yol uzundu ama yürek yine de pes etmiyordu. Aşk, kadının adıyla...