Bir sonraki bölümün cumaya kadar gelemeyeceğini söylemem lazım ve sonraki hafta da biraz sorun olacak ama elimden geldiğince sık yazmaya devem etmeye çabalayacağım.
Umarım beğenirsiniz bölümüü ve her zamanki gibi hepinize çok çok teşekkürler.Akşam olduğunda Olcay ve Bartu’yla beraber Gürhan’ın evine geçtik. Berke beni ilk defa bir haftada bu kadar sık gördüğünden, aşırı sevinçliydi. Kollarını boynumdan bir saniye bile ayırmıyordu. Ama benim Anıl’la konuşmam gerekiyordu. Acil olarak.
“Berke bak şuradaki abiler seninle oynamak istiyormuş!” diye kandırdım ve onu Olcay ve Bartu’nun başına saldım. Sonra da odasında olduğunu öğrendiğim Anıl’ın yanına ilerledim. Kapıyı tıklattım ve onay alınca içeri girdim. Gitarı elinde, yatağında oturan Anıl bana sıcak bir gülümseme göndermişti.
Gülümseme sıcak, elde gitar. Tamamdır, sorun yok mesajı veriliyor. Yine de bu konuşmayı yapmak zorunda olmam berbattı. Yanına oturdum ve “Baban ne anlattı?” dedim. Anıl’a mümkün olduğunca yalan söylemek istemiyordum, yani onu işlere karıştırmayacak kadar.
Anıl hemen bana özet geçmişti. Gürhan ona bazen yasa dışı işler yapmamız gerektiğini ama asla yanlış bir şey yapmadığımızı anlatmış ve eklemiş. Ben korumalarıymışım ve ortakları sayılırmışım. İşlerle bu yüzden fazladan alakadar oluyor ve gerektiğinde insanları ben sorguya çekiyormuşum.
“Şiddet kullanıp kullanmadığını sordum.” dedi. “Gerektiğinde kullandığını ama mümkün olduğunca kimseye zarar vermediğini söyledi.”
Hem rahatlamış hem de doğru ama eksik şeyi bilmesinin verdiği garip hisle boğuşur halde bulmuştum kendimi. Ama en iyisi böyleydi. Gürhan yeterli açıklamayı yapmıştı belli ki. Başımla onayladım.
“Sizden korkmuyorum. O benim babam ve… Sen benim meleğimsin. Bize zarar gelmesine izin vermezsiniz.”
Söylediği cümle kalbimde bir yere dokunmuştu. Bu sefer bir ilk yapıp ben Anıl’a sarılmıştım. Bana meleğim diyen ilk insan olmakla kalmamış, koruyuculuğumu ilan etmişti. Bana hala güveniyordu. Bana hala değer veriyordu.
“Kurşun, beni boğuyorsun.”
Anıl’ın mırıltısıyla hızla ondan uzaklaştım. Özür dileyen bakışlarımın ardından ciddiyet gelmişti. “Bana öyle hitap etme. Gerekmedikçe.”
O lakabı ne Berke’den ne de Anıl’dan duymak istemiyordum. “Ne zaman gerekir ki?” dedi Anıl.
“Belki, şirkete geldiğinde gerekir.” dedim. “Merak etme, ben sana gerekli sinyali yollarım.”
Gülerek cevap verdi. “Anlaşıldı efendim!”
Gülümsedim ve saçlarını karıştırdım. “Yaaa!” diye bağırdığı sırada da dışarı çıktım sırıtarak.
Kapıyı arkamdan çektiğimde hala gülümseyen yüzümle salona ilerledim. Ama içeri girmeme birkaç adım kalmışken Bartu karşıma çıkmıştı. “Anıl nasıl?”
Bunu öyle uzak bir sesle söylemişti ki… Bu adamın dengesiz soğukluğu beni öldürecekti. “İyi.” dedim aynı soğuklukla. Ve yanından geçip salona girdim.
Boğuşmaya dalmış Berke ve Olcay’ı pas geçip Gürhan ve karısının yanına oturdum. Gürhan karısına da olanları özet geçmişti. Elbette karısı de durumları biliyordu, detaylı olmasa da. Zaten başta benim evlerine girip çıkmamdan hoşnut olmamıştı. Normal bir tepkiydi bu. Kim isterdi ki çocuklarının en yakınlarından birinin bir katil olmasını. Ama beni tanıdıkça bu çekincesinden vazgeçmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURŞUN
Adventure"Adios amigo." Söylemeyi en çok sevdiği cümlelerden biri olmuştu her zaman. Arkasında bıraktığı cesetlere bakarak söylerdi bu iki kelimeyi ve yüzündeki gülümsemesiyle uzaklaşırdı. Nedeninin ne olduğunu sorgulamadan yerine getirdiği emirler yüzünde...