Çabuk gelmesi için çok uzun yazamadım ama umarım olayların bağlantısını yapabilmişimdir. Vee resmi Erdem kabul edebileceğimizi söyleyip gidiyoruum.
Umarım beğenirsiniiz! İyi okumalaar!
Gözlerimi açtığımda kahverengi bir dolabı izliyordum. Benim dolabım siyahtı. Belimde hissettiğim ağırlık ve saçlarıma üflenen nefesler… Ah, doğru ya. Bartu’nun yanındaydım. Hafifçe kıpırdanıp ona döndüm. Uyanık mıydı?
“Günaydın.” diye mırıldandı gülümseyerek.
“Günaydın.”
“Dışarıda bir kahvaltıya ne dersin?”
“Harika olur.” dedim gülümseyerek. Uzanıp saçlarıma bir öpücük kondurdu. Yanımda oluşunu ve bunu hissettirişini seviyordum. Kapı tıklatıldığında o tarafa döndük. Olcay yavaşça kapıyı araladı. Elini gözlerine kapatmıştı.
“Gözlerini açsana geri zekalı.” dedim gülerek. Elini gözlerinden çekerken mırıldandı.
“Ne güzel bir günaydın bu böyle. Her neyse, içeride bir adam var. Seni tanıyormuş Kurşun.”
Kaşlarımı çattım. Beni aramadan görmeye gelebilecek kimse yoktu. “Kimmiş?” dedim.
“Adını söylemeyi reddetti.” dedi anlamamış sesiyle. Hemen yataktan kalktım ve bıçaklarımla silahımı aldım. Silahımı yerine koymak yerine elimde tuttum, kimdi bu bakalım? İkisini de beklemeden odadan çıktım ve salona ilerledim Olcay söyleyince.
Kapıdan girdiğimdeyse koltukta oturan adam başını ellerinin arasına almış dizlerine koyduğu direkleri yardımıyla tutuyordu. Ayak sesimi duyunca kafasını kaldırdı.
“Meleğim.” dedi gözleri parıldayarak. Silahımı daha sıkı kavradım.
“Burada ne işin var senin?”
“Seni görmeye geldim. Geri geldim. Notlarımı aldığını biliyorum. Düşündüm mü yeterince? Bana bir şans daha verecek misin?”
“Sen ne şansından bahsediyorsun Erdem?! Yine hayatımı birbirine katmaya mı geldin?!”
“Hayır meleğim, hiçbir şey yapmayacağım. Sadece bir şeyler içelim beraber, ne dersin?” dedi masumluğuna inanamadığım sesiyle.
“Hayır.” dedim kesin ve net.
Bana doğru bir adım attı. Ve bir tane daha. “Meleğim, yapma böyle. Beni unutamadığını biliyorum. Söylesene benden sonra biri oldu mu hiç?”
“Bana meleğim deyip durma sinirimi bozuyor ve evet, benim şu an bir sevgilim var.”
Birden gözleri karardı ve yumruklarını sıktı. “Kim? O kumral mı?!”
Kumral mı? Bartu kumral değil, siyah saçlıydı. Ama… Olcay kumraldı.
“Hayır.” dedi sert bir ses arkamızdan. Bu Bartu’nun sesiydi ama. “Benim.”
Erdem anında bakışlarını benden ona çevirdi. Önce onu baştan aşağıya süzdü. Sonraysa yarım ağız güldü. “Zevksizleşmişsin meleğim. Her neyse, hadi gidip kahvaltı yapalım.” dedi bana yaklaşarak ve kolumu tuttu.
“O elini çek.”
Bartu’yla aynı anda söylediğimiz cümleyle bakışları ikimiz arasında gidip geldi. Hemen sonrasında beni çekiştirmeye çalıştığında diğer elimle kolunu kavradım ve kolumu ondan kurtardım. Ama ani bir hareketle yeniden kolumu tutmuş ve sırtıma ters çevirmişti. Bir an canımın acımasıyla yüzümü buruşturdum. Uzun zamandır kimse bunu yapamamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURŞUN
Adventure"Adios amigo." Söylemeyi en çok sevdiği cümlelerden biri olmuştu her zaman. Arkasında bıraktığı cesetlere bakarak söylerdi bu iki kelimeyi ve yüzündeki gülümsemesiyle uzaklaşırdı. Nedeninin ne olduğunu sorgulamadan yerine getirdiği emirler yüzünde...