36.Bölüm

16K 823 65
                                    

 Bölüm başı notu:

Biliyorum bu sefer biraz geç gelmesine rağmen çok da uzun değil çünkü geç gelmesinin sebebi bu bölümde olacaklar değildi, devamında ne olacağıydı. Üzülerek söylemeliyim ki final çok da uzak değil. Nasıl bağlayabileceğim ne yapabileceğim konusunda günlerdir düşünüyorum ve inanın delirecektim :D Bu süreçte desteği ve fikirleriyle yanımda olan oduncuğuma çok teşekkür ederim, bölümü sana ithaf ediyorum hayatım.

İyi okumalaar! Umarım beğenirsiniiz!

Ertesi sabah ikisine güzel bir kahvaltı hazırlayıp çıkmıştım evden, uyandığımda Mert’ten birkaç mesajım vardı ve çıkmam gerekiyordu. Yine de yarım saatimi ayırıp, gece temizlediğim mutfağa ikisine kahvaltı hazırladım. Koridora ikisinin de görebileceği bir not bırakıp çıktım.

Harika, motorum yoktu. Önümdeki minik taşa bir isyan tekmesi atarak yürümeye başladım. Şirkete kadar yürüyecek halim yoktu elbette ama biraz hava almak da fena olmazdı.

Taşı tekmeleyerek ve dün olanları düşünerek yürüyordum. Kan beyime sıçramıştı, ne yaptığımı bile tam hatırlamıyordum. Ama Olcay…

Bir parkın önünde durduğumda derin bir nefes aldım ve yola döndüm. Bir taksi durdurmam gerekiyordu. Ama taksiyi beklerken karşı kaldırımda yürüyen biri dikkatimi çekmişti. Derin miydi bu? Cidden bu mahalleye tekrar gelecek cesareti var mıydı?

Taksiyi boş verip karşıya geçtim hızla. Kız beni fark etmemişti bile ve yürümeye devam ediyordu yere bakarak. Kolundan tuttuğum gibi ara sokaklardan birine çektim onu ve tam bağıracağı sırada elimle ağzını kapattım. Eh, sen bir daha bana görünür müsün çek bakalım cezanı.

Beni gördüğü an gözleri yuvalarından fırlayacak kadar açılmıştı. Ah, korkmuş muydu yoksa? Kıyamam amaa!

“Sen ne arıyorsun burada?” diye tısladım elimi ağzından çekerek. Ama cevap vermek yerine bağırmaya kalktığını fark edince belimden silahımı çektim ve karnına dayadım. “Şimdi sohbet etmeye hazır mısın?”

Kız silahı hissettiğinden korkuyla kafasını salladı.

“Şimdi,” dedim ve tekrarladım. “Burada ne arıyorsun?”

“Özür dilemeye gidiyorum.” dedi titreyen sesiyle.

“Ne özrü lan?!” diye bağırdım bir anda. “Kimsen özür dileyeceksin sen?! Yüzünü bir daha görmeyeceğiz demedi mi çocuk sana anlamıyor musun?! Eğer, anlayamadıysan hala ben nazikçe anlatabilirim canım sana.”

Kız korkudan titrerken silahımı yerine koydum ve bıçaklarımdan birini elime alıp boynuna dayadım kızın. Gözleri yine kocaman açılmıştı. Ne korkak çıkmıştı bu da ya…

“O iki kardeşin, benim ve bizim etrafımızdaki herhangi birinin,” dedim üstüne basa basa “bir daha asla karşısına çıkmayacaksın. Asla. Beni tanımıyorsun ve tanımamalısın da. Sanıyorsan ki bu bıçakla seni öldürmekte tereddüt ederim, yanılıyorsun. Endişeleneceğim tek şey bıçağımın bir orospu kanına bulanacağı olur. Bir daha asla karşımıza çıkmayacaksın, seni hatırlamamıza sebep olan en küçük şeyden seni sorumlu tutarım. Anlaşıldı mı?”

Başını hızla salladı ve gözlerini kırpıştırdı titreyerek. Yüzümü yüzüne yaklaştırdım ve son kez tısladım. “Eğer sözlerimi ciddiye almazsan, işte o zaman benden ciddi anlamda korkman gerekir.”

Bıçağı bastırmadan boynundan yavaşça köprücük kemiklerine indirdim ve bir anda köprücük kemiğinin hemen altına küçük bir çizik attım. Kız o anki korkuyla çığlığı basmıştı ama aslında izinin bile kalacağından şüpheliydim hemen kanamaya başlamış olmasına rağmen.

KURŞUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin