Sevinerek söylüyorum ki mümkün olduğunca bölümler daha sık gelecek ama hepsi aynı uzunlukta olmaz maalesef o konuda bir garanti veremem. Ve bu arada destekleriniz, okumanız, vote ve yorumlar beni çok mutlu ediyor. Yirmi binden fazla olmuşuuuz! Çook teşekkür ederim hepinize.
İyi okumalaar! Umarım beğenirsiniiz!
İçeri girdiğimizde bizi tam teşekkürlü bir sofra karşılamıştı. Ve dört tane de sandalye. Arkamızdan Umut’un sesini duyduk.
“Lütfen oturun.”
Demek, kahvaltı konusunda ciddiydi. Çocuklara başımla işaret verdim ve masaya oturduk. Tamam ama…
“Zehirli bir şey yok.” dedi Umut. “O kadar da çocuklaşmam.”
Yine de emin olamayan gözlerle ona baktım. Ofladı. “Hepsinden önce tadayım isterseniz.” dedi. Başımı olumlu anlamda salladım ve masadaki her şeyi tadışını izledik. Şimdi bizim yememizi bekliyordu ve zehirli olmadığını göstermek için yaptığı şeye rağmen yemezsek bunu güvensizlik olarak alacaktı. Elbette ona güvenmiyorduk ama düşmana karşı da olsa yaşamak için güven kırıntısı gerekiyordu.
Çatalımı uzatıp bir zeytin aldım. Sonraysa tabağı alıp tabağıma birkaç zeytinin düşmesini sağladım. Bu hareketim üzerine herkes kahvaltısını başlamıştı.
“Afiyet olsun.” dedi Umut ve kahvaltı sonuna kadar kimse tek laf etmedi. Sadece aradaki bakışmalar bir şeyler anlatıyordu ama bunlar da söze dökülmeyi bekliyordu acilen.
Kahvaltımız bitip masa toplanırken çaylarımız yenilendiğinde Umut’a döndüm. Artık zamanı gelmişti. “Bizi neden buraya çağırdın? Ne görüşeceğiz?”
Şekersiz çayından bir yudum aldı ve bana döndü. “Uzun bir süre hayatınızda olmayacağım. Evet, hisselerin yarısını hallettim bile ama devamı daha fazla emek istiyor. Ve Kurşun, senin beni durdurabileceğini biliyorum.”
Sustuğunda devam etmesi için başımla işaret verdim.
“Ve eninde sonunda bu olay patlak verecek ama ben yeğenimin iyi şartlarda büyümesini istiyorum. Sizi temin ederim ki o biraz olsun büyüyene ve en azından ona kendim bakabileceğim duruma gelene kadar tekrar bu derecede bir zarar görmeyeceksiniz benim tarafımdan.”
Kaşlarım çatılmıştı. “Senin bakabileceğin durum?”
Omuz silkti. “Bilirsin işte, artık annesine bağımlı olmadığında, dışarıdan beslenebildiğinde, parka gidebildiğinde…”
Bu en fazla birkaç yıl ederdi. Ya da ay, hiçbir garantisi yoktu. Yani diyordu ki, bundan sonra diken üstündesiniz.
“Peki seni neden bir an önce öldürmeyeyim? Bize tamamen zararsın.” dedim tehditkar bir sesle.
“Haklısın.” dedi. Çayından bir yudum daha aldı. “Burada olmasa da, dışarıda savunmasız olduğum herhangi bir anımı yakalayıp beni öldürebilirsin. Ama o zaman kendinle ilgili önemli bir bilgiyi de öğrenme şansını tepersin.”
Kaşlarımı çattım. Çocukların da benden farkı yoktu. “Ne bilgisi?”
Hafifçe bana doğru yaklaştı. “Ailenin her ferdinin neden cinayete kurban gittiğini hiç merak ettin mi Kurşun? Yoksa, Deniz Kurşun mu demeliyim?”
Geçmişim… Hayır hayır! Bu konunun açılmasını istemiyordum. Ama demek ki bu yüzden yalnız gelmemi istemişti. Anılarım gözlerimin önünde serilirken gözlerimi sıkıca kapattım. Şimdi olmaz.
“Bunun sebebini öğrenmiş olamazsın.” dedim istemsizce. Ben bile bilmiyordum. Gerçi araştırmamıştım da. Geçmişimle yüzleşmeye hazır değildim. Tekrar o günleri hatırlamaya hazır değildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURŞUN
Adventure"Adios amigo." Söylemeyi en çok sevdiği cümlelerden biri olmuştu her zaman. Arkasında bıraktığı cesetlere bakarak söylerdi bu iki kelimeyi ve yüzündeki gülümsemesiyle uzaklaşırdı. Nedeninin ne olduğunu sorgulamadan yerine getirdiği emirler yüzünde...