"Ne demek bu? Nasıl?"
Elimi hareket haline olan arabanın torpidosuna geçirdim hızla. "Nasıl?! Lanet olsun!"
"Sakin ol sevgilim."
Bartu'nun gözünü yoldan ayırmadan mırıldanmasıyla derin bir nefes aldım. Olcay Derin'i eve bırakacağından bizimle değildi ama hemen geleceğini söylemişti.
Şirkete varır varmaz arabadan inip içeri koştuk. Asansörü beklerken ayağımı hızla yere vuruyordum. Nasıl olurdu bu? Talha'yı görmeye geldiğinde mi bir şeyler yapmıştı? İçeri birini mi sokmuştu? Nasıl yapmıştı bunu?
Asansörün kapıları açıldığında içeri geçtik. Tam kapı kapanacakken çalışanlardan biri daha içeri atlamıştı. Sarı saçlarını savurarak Bartu'ya bir bakış attı ve düğmelere uzanıp bir kata bastı. Sonraysa yanımıza geçti. Hala Bartu'yu süzüyordu.
"Siz Bartu Başer'siniz, değil mi?" dedi gülümseyerek yavşak bir sesle. Senin o sesini... "Söylenenden de yakışıklıymışsınız."
Sinirlerim o kadar gerilmişti ki kendimi zapt edememiştim. Birden kızın üstüne atladım. Kafası asansörün duvarına çarparken gözleri şaşkınlıkla açıldı ve yakalarını tutan ellerime baktı.
"Bir sevgilisi var güzelim ve –özellikle şu an- onun sana bela olmasını istemezsin. Edebinle dur şurada." diye tısladım. Sonra ellerimi üstünden çektim. Bu arada Bartu'nun beni durdurmak için uzandığını görmüştüm.
Kızın ineceği kata geldiğimiz için kapılar açıldı. Kız bize bir kere bile bakmadan kendini dışarı atarken ve kapılar tekrar kapanırken Bartu bana bakmış sırıtıyordu. Gözlerimi devirip hangi katta olduğumuzu gösteren yere odaklandım. Ve... Gelmiştik.
Kapılar açılır açılmaz dışarı çıkmıştık. Sekreterleri hepsinin Çetin'in odasında olduğunu söylediğinde hemen oraya yöneldik. Bartu kapıyı çalmak için elini kaldırdığında ben çoktan kapı kolunu kavramıştım. Hızla kapıyı açıp içeri girdik.
"Hemen ne olduğunu anlatın."
Üçü önce birbirlerine baktı. Sonra Çetin göz temasımızı sağladı. "Bir bilgimiz yok. Sabah geldiğimizde her şey normaldi. Sonra birden muhasebeden haber geldi. Hisselerimizin yarısını devrettiğimizi söylediler. Haber gelir gelmez devredilen hesaba baktık. Ama yoktu. Yani hesap yoktu, kapatılmış. Hisselerin kimin üstüne geçtiğini bile bilmiyoruz."
"Lanet olsun." diye mırıldandım. "Peki bunun Umut'un işi olduğunu..."
Serkan sözümü kesti. "Seni aramadan hemen önce o beni aramıştı. Dedi ki, kalan hisseyle biraz daha yaşamamıza izin verecekmiş, yeğenine bir şeyler almalıymışım çünkü sonra fırsatım olmayacakmış."
Yumruğumu bir yerlere geçirmemek için zor duruyordum. Telefonumu çıkarttım ve hemen Mert'i aradım. Açar açmaz konuşmaya başladım.
"Şu hisse olayının nereden çıktığını araştırmanı istiyorum hemen. Her detayıyla."
"Hemen."
Bu çocuk cidden çok işe yarıyor. Telefonumu cebime koyarken patronlarım döndüm. "Mert araştırmaya başladı." sonra iğneleyici bir tonda ekledim "Emirleriniz neler, ne yapmamı istersiniz?"
"Kurşun, lütfen..." diye başlamıştı Gürhan ama Serkan sözünü kesti.
"Özür dilerim."
Herkesin bakışları ona odaklanmıştı bir anda.
"Ne için?"
Serkan acı çekiyormuş gibi bana baktı. "Sana öyle davrandığım için özür dilerim. Böyle bir şey söylememeliydim. Belki de benim yüzümden şu an bu durumdayız ve bebeğimle karımı yalnız bırakıp buraya gelmem gerekti."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURŞUN
Adventure"Adios amigo." Söylemeyi en çok sevdiği cümlelerden biri olmuştu her zaman. Arkasında bıraktığı cesetlere bakarak söylerdi bu iki kelimeyi ve yüzündeki gülümsemesiyle uzaklaşırdı. Nedeninin ne olduğunu sorgulamadan yerine getirdiği emirler yüzünde...