Güneşten rahatsız olarak gözlerimi açtığımda kollarımın sarılı olduğu adama baktım. Nasıl hayatımda bir anda bu kadar yer etmişti ki?
Hafifçe kıpırdandım ve uzanıp alnına düşen saçlarını geriye ittim. Şimdi daha iyiydi. Saçlarındaki elimi çekmedim ve hafif hafif oynamaya başladım. Bana bakışları gözümde canlanmıştı da… İlk defa biri bana onun baktığı gibi bakıyordu. İlk defa birinin yanında hiç olmadığım kadar güvende hissediyordum ve ilk defa içimden birini öperek uyandırmak geliyordu.
Yavaşça yaklaşıp yanağına bir öpücük kondurdum, sonra da yanağıyla dudağı arasındaki yerden küçücük öptüm. Tam dudağına uzanacaktım ki dudaklarını dudaklarımda hissettim. Sırtımı da yeniden yumuşak bir zeminde. Ne ara uyanmıştı da oyunuma katılmış ve beni alt etmişti anlayamamıştım.
Ayrıldığımızda gülerek “Günaydın.” dedim.
“Her gün böyle uyanabilir miyim?” dedi gülümseyerek. “Günaydın.”
“Bakarız.” dedim sırıtarak ve ona sarıldım. Devamında gelen kısa sessizliğimiz dünkü konuların ya şimdi açılacağının ya da uzun süre açılmayacağının karar anıydı. Ve Bartu sözleriyle hangisinin olacağını açığa çıkardı.
“Kahvaltı yapalım mı?”
Bu konu uzun süre daha gündemde olmayacaktı.
“Tabii.” derken başımı olumlu anlamda salladım. Sonraysa birden zeminle bütün bağlantımın kesildiğini hissettim. Gülerek kollarımı Bartu’nun boynuna sardım ve beni taşımasına izin verdim.
Mutfağa geldiğimizde dudağıma bir öpücük kondurduktan sonra beni yere indirdi. Ve tam bu sırada da kapı çalmıştı. Kaşlarımı çattım, kim olabilirdi ki?
“Ben bakarım.” dedi Bartu ve kapıya ilerledi. Üstünde, daha doğrusu altında, sadece eşofmanı olduğunu yeni fark ediyordum. Önceki gelişinde bırakmış olmalıydı burada.
Tezgaha yöneldiğimde kapının açılma sesini ve ardından işittiğim kadın sesiyle donmuştum. Yönümü değiştirip hemen kapıya gittim. Eşiğin gerisinde genç komşularımdan biri duruyordu elinde bir tabakla.
“Şey…” dedi sahte utangaç bir sesle. “Arkadaşlarımla kahvaltı için gözleme yapmıştık da, getireyim dedim.”
Bartu’ysa kıza sıcacık gülümsemiş konuşmak için ağzını açmıştı ki “Ah, öyle mi? Keşke erkek arkadaşım gelmeden önce de böyle sıcak bir komşuluk ilişkimiz olsaydı, değil mi?” deyiverdim. Eh, bugüne kadar bir kere bile kapımı çalmayan insan neden gözleme için gelirdi ki? Dün Bartu’nun geldiğini görmüş olmalıydı.
Kız donup kalmıştı şaşkınlıktan. Beklemiyordu tabii canım, yazık. Ama bu saçma numaraları yemeyeceğimi bilmeliydi.
“Ama…” diyecek oldu ki kapıyı kapatırken sözünü kestim.
“Size de günaydın ve afiyet olsun.”
Bartu’nun kahkahası duyuldu kapıyı kapatmamla. Kaşlarımı çatıp elimin tersini çıplak karnına geçirdim ve mutfağa ilerledim. Krep yapabilmek için malzemeleri çıkardım.
Bartu kahkahasının gölgesi gibi kalmış kıkırdamalarıyla yanıma geldi. “Neden kıza öyle davrandın, gözleme getirmişti ne güzel.”
Gözlerimi pörtleyerek ona baktım. “Çok istiyorsanız gidip yiyebilirsiniz Sayın Başer.”
Bir kahkaha daha yankılanırken kollarını etrafıma sardı sıkıca. Ve başımın tepesine bir öpücük kondurdu. “Kıskanmak sana öyle yakışıyor ki?”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURŞUN
Adventure"Adios amigo." Söylemeyi en çok sevdiği cümlelerden biri olmuştu her zaman. Arkasında bıraktığı cesetlere bakarak söylerdi bu iki kelimeyi ve yüzündeki gülümsemesiyle uzaklaşırdı. Nedeninin ne olduğunu sorgulamadan yerine getirdiği emirler yüzünde...