Telefonumun ekranından önce onların telefonuna bakmaya çalıştım. Ne yani, Çetin hepimizi mi arıyordu?
“Açın.” diye emir verdikten sonra telefonumu açıp kulağıma götürdüm.
“Çocuklar konferans bir görüşme ayarladım. Hepinize teşekkür etmeliyim. Özellikle de sana Kurşun. Tuğçe bütün gece ve kahvaltıda balonun ne kadar güzel olduğundan, Kurşun’un ve arkadaşlarının geceye nasıl renk kattığından bahsetti.”
İstemsizce gülümsedim. “Ben de çok eğlendim.”
“Biz de öyle.” dedi Bartu gözlerini gözlerimden çekmeden.
“Kesinlikle.” diye onayladı Olcay. Çetin birkaç minnet cümlesi daha sarf etti ve telefonları kapattık.
“Ee? Bugün ne yapıyoruz?” dedi Olcay heyecanla.
“Nereden bilebilirim?” dedim ona sert bir sesle. “Sizin planlarınızın dosyasını ben tutmuyorum herhalde. Kahvaltı için teşekkürler.” ayağa kalktım “İyi günler beyler.”
Sandalyemi geriye itip masadan uzaklaşacakken Bartu’nun sesiyle durdum. “Deniz.” Bu çocuk nasıl üstümde bu etkiyi yaratabiliyordu? Lanet olsun.
“Ne?” diye geri döndüm.
“Üçümüz bugün ne yapalım istersin?” dedi gülümseyerek. Neredeyse sinirden ayaklarımı yere vurarak bağıracaktım.
“Üçümüz diye bir şeyin olmadığını neden anlayamıyorsunuz siz iki dingil? Yeter artık.”
Bartu omuz silkti. “Akşam görüşürüz o zaman.”
“Ne akşamı?”
“Yine seninle kalacağım, ah belki Olcay da gelir, ne dersin?”
Lanet adam, bu bugün beraber takılmıyorsak akşam yine başını ağrıtacağım demekti. Hem de Olcay’ı da dahil etmişti. Ne söyleyeceğini iyi biliyordu ama bu ne yazık ki benim için iyi bir şey değildi.
Gözlerimi kıstım. “Senden nefret ediyorum.”
Kahkahası yankılanırken “Elbette.” dedi. Şu gülüşü yüzümdeki bütün tehdit karlığı yok ediyordu. Ama yine de… Bir erkekten kurtulmak için bulunabilecek en iyi bahaneyi öne sürecektim hemen. Bu olaydan ben de nefret etsem de, nasıl olsa gerçekten gitmeyecektim.
“Alışverişe gidiyoruz.”
Olcay’ın yüzüne hemen bıkkınlık yerleşirken Bartu gülümsedi. Bu kadar ters olmak zorunda mısınız?
“Tamam, hadi hemen çıkalım.” diye ayaklandı Bartu ve Olcay da mecburiyetten olduğu belli bir halde ona ayak uydurdu. Motoruma bindiğimde kafamı geçirmek için bir duvar aradım bakışlarımla. Bartu Başer’den nefret ediyordum! Şimdi bir de onun yüzünden alışverişle mi uğraşacaktım ben? Lanet olsun!
Alışveriş merkezine vardığımızda bu işin çabuk bitmesi için dua ediyordum. Bartu halinden memnun yanıma geldi ve Olcay da peşimizden sürüklendi. Mağazalardan en büyük ve pahalısına girmiş bulunduk. Ben yüzümü buruşturarak kıyafetleri incelerken Bartu kolunda birkaç şeyle yanıma geldi.
“Burayı beğenmesiysen, başka bir mağazaya da gidebiliriz.”
Hayır, bana fark etmez. Ben bu olayları toptan sevmiyorum.
“Yoo, burası güzel.”
Elimi attığım ilk şeyi aldım ve kabine ilerledim. Bartu da elime bir şeyler tutuşturdu ve Olcay’la beraber kabinlerin dışındaki koltuklara yerleştiler. Ben elimdekileri deneyip hiçbirini beğenmediğime karar verip dışarı çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURŞUN
Adventure"Adios amigo." Söylemeyi en çok sevdiği cümlelerden biri olmuştu her zaman. Arkasında bıraktığı cesetlere bakarak söylerdi bu iki kelimeyi ve yüzündeki gülümsemesiyle uzaklaşırdı. Nedeninin ne olduğunu sorgulamadan yerine getirdiği emirler yüzünde...