10.Bölüm

24.3K 1.2K 23
                                    

Üzülerek söylüyorum ki ne istediğim zamanda tamamlayabildim ne de içime sinen bir bölüm oldu. Ama yine de gün söyledğim için bölümü paylaşayım dedim. Bunu sonraki bölümle telafi etmeye çalışacağım. 
İyi okumalaar.

Takım elbiseleri içinde –inkar edemeyeceğim- yakışıklılıklarıyla dikkatleri üzerlerine çekerek yanıma geliyorlardı. Gözlerimi devirip ayağa kalktım.

“Gidin buradan.” dedim duygusuz ve son derece ney sesimle. Olcay sırıtmaya başlarken eş zamanlı olarak Bartu’nun suratı asıldı. Sonra Olcay’ın sesi duyuldu.

“Çetin Bey yanınızda olmamızı istedi.”

“Hayır, istemedi.” dedim kendimden emin bir sesle. Çünkü biliyordum. “Çetin asla yanıma yardımcı yollamaz.”

“Belli ki bu sefer yolladı.”

Olcay’a cevap verirken cebime uzandım. “Onu arayıp sorabiliriz, ben her zaman yalnız çalışırım. İki üç kere yanımda oldun diye kendini ortağım falan sanma. Burada işiniz yok sizin.”

Takmadan devam etti. “Senin bu egonla işimiz zor güzelim, ama ister ara ister arama. Bizi gönderdi ve buradayız işte.”

Telefonumdan arama kısmına girdiğim sırada yanımda Tuğçe’nin varlığını hissettim. “Deniz abla?”

Telefon işini erteleyip hemen ona döndüm. “Ah, hayatım. Siz tanışmıyorsunuz, değil mi? Bunlar yeni ortaklarımız.”

Bartu ve Olcay onunla el sıkışarak kendilerini tanıttılar.

“Bartu Başer.”

“Olcay Başer.”

Tuğçe sormadan cevapladım. “Kardeşler.”

Başıyla onayladı. Sonra da yavaşça kolumdan tutup çaktırmadan beni bir iki metre ileriye çekti. “Hani babam koruma göndermeyecekti?!”

“Göndermedi zaten.” dedim yüzümü buruşturarak Olcay ve Bartu’ya bir bakış atıp. “O iki sersem başımın belaları ve neden burada olduklarını bilmiyorum ama seninle alakası yok. Rahat olabilirsin.”

Sevinmiş gibiydi. Bir etrafına bakındı ve kıkırdadı. “Kızların hepsi onları izliyor.”

Nedense bu durum hoşuma gitmemişti ama belli etmeden konuyu değiştirdim. “Ee? Senin şu çocuk nerede?”

Tuğçe önce bakışlarını yere çevirse de sonra utanmayı bir kenara bırakıp arkasını döndü. Bana pistin yakınında arkadaşlarıyla konuşan bir çocuğu işaret etti. “Sarışın olan.”

Önce çocuğu baştan aşağı süzdüm ve hemen sonra davranışlarını tarttım kafamda. Yıllarca insanlara işkence yapınca, psikolojiden de az çok anlıyor insan. Davranışlar falan işte. Başımla onayladım.

“İyi birine benziyor ama dikkat et, yakışıklı çocuk.”

Tuğçe gülümsedi ama hemen sonra hafifçe dudağını dişledi. “Aslında henüz hiç yan yana gelmedik. Dün biraz tartıştık da, konuşmuyoruz.”

Gülerek çocuğu tekrar süzdüm ve Tuğçe’yi kolundan hafifçe tutup yeniden Bartu ve Olcay’ın yanına döndüm. Bakışlarım ikisi arasında gidip gelirken Olcay’da durdu.

“Olcay, hadi Tuğçe’yle dans edin.”

Tuğçe’yi onunla piste yollarken ikisinin de kulağına ayrı şeyler fısıldadım.

“Biraz kıskandırmaktan zarar gelmez.” dedim Tuğçe’ye.

“Az sonra yanınıza gelecek çocuğa medeni bir şekilde karşılık ver.” dedim Olcay’a da. Ve ikisinin de itiraz etmesine izin vermeden gitmelerini sağladım.

KURŞUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin