Sabah telefonumun iğrenç melodisiyle uyanmıştım. Gözlerimi açmadan telefonumu elime aldım ve açtım.
“Ne var?”
“Deniz hemen buraya geliyorsun! Bu da ne böyle, ha? İnsanlar senin fotoğraflarını haber yapmış kimliğin, ismin her yerde dolaşıyor! Çabuk şirkete gel!”
Çetin’in kükremesiyle yatağımda panikle doğrulmuştum. O telefonu yüzüme mi kapatmıştı? Ve ne demişti o… Kimliğim ortaya çıkmıştı! Lanet olsun Bartu, tebrik ederim!
Hemen ayaklanıp bir çırpıda hazırlandım, evden fırlayıp motoruma atladım. Ne yapacaktım şimdi? Bütün işimi gizliliğimle yapıyordum. Tanıyanlar bile Kurşun olarak tanıyordu ve zaten onların da hayatı beni gördükten sonra pek uzun sürmüyordu.
Ama dün Bartu’nun, tanınmış mafya babalarından birinin oğlunun mekanında beni herkese tanıtması sonucunda olay değişmişti belli ki! Ve o mekanı terk ettikten sonra gereken bilgiyi bulup yok etmemiz ve Oğuz Demir’i ortadan kaldırmamız da kimsenin gözünü korkutmamıştı. Lanet olsun! Her şey mahvolmuştu.
Şirkete girdiğimde burnumdan soluyordum. Dünkü kavgamızdan sonra hiç konuşmamıştık. Olcay’la bile konuşmamıştık. Delirecektim yoksa!
Toplantı odasına daldığımda herkesin ayakta gürültülü bir şekilde tartıştığını gördüm. Ben geldiğimde hepsi susmuştu ve gözlerimiz Bartu’yla buluşmuştu. Ortama çöken sessizlikte bakışlarımız birbiriyle savaşıyordu. Gözlerinde sinir ve kırgınlık vardı, derinlerindeyse sevgi. Hiçbir şey söylemeden masadan birkaç kağıt aldı ve yanımdan geçip dışarı çıktı.
Olcay da durumu anlayamadan peşinden gitmişti. Patronlarımın bakışları bana çevrilmişti.
“Ne?” dedim sinirle geçip bir yere otururken. “Anlatmadılar mı olayı sanki, ne bakıyorsunuz?”
Bartu’yu görmek o anki duygularımı tekrar yaşamama sebep olmuştu. Tamam sevgisinden kıskanmasından yapmıştı ama sonuçlarını düşünmemişti. Bütün hayatımı üstüne kurduğum işimi bitirmiş bile olabilirdi.
“Öğrendik.” dedi Gürhan. Üçü de geçip karşıma oturmuştu.
“Kimin haklı kimin haksız olduğunu konuşmak bize düşmez.” dedi Çetin.
Serkan birkaç dosya ve gazete bıraktı önüme. Hepsinde ben vardım. Dosyadakiler yer altı dünyasının internet sitelerinin haber çıktılarıydı, gazetelerse yer altının kimsenin görmeden kendi arasında dağılan gazeteleriydi. Hepsinde ben vardım, farklı açılardan fotoğraflarım ve altında manşetler… Adım, yaşım, nerede yaşadığım… Her şey. Benimle ilgili bilmemeleri gereken ne varsa her şey her yerde yazıyordu. Bitmişti. Hayatım bitmişti!
“Ne yapacağız?” diye mırıldanmıştım istemsizce.
“Bu durumdan sonra adını devam ettirmen, işleri kolaylaştırmaz. En büyük silahın gizliliğindi. İlk günden beri bu böyleydi ve bunu değiştirme ihtimalimiz ortadan kalktı.”
“Farkındayım.” diye mırıldandım Çetin’e. “Ama ne yapabiliriz ki? Benim yerime birini getirme şansınız yok. İşimi bırakamam.”
“Bazen bir şeylerin değişmesi gerekir Deniz…”
Serkan’ın mırıltısından sonra Gürhan’ın söyleyeceği sözlerin, hayatımın kökünden değişmesine sebep olacağını nereden bilebilirdim ki…
“İşini bırakmalı ve gözden kaybolmalısın. Hatta belki evlilik? Düğününü herkesin duymasını sağlar, insanların yer altından elini eteğini çektiğini anlamasını sağlarız.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURŞUN
Adventure"Adios amigo." Söylemeyi en çok sevdiği cümlelerden biri olmuştu her zaman. Arkasında bıraktığı cesetlere bakarak söylerdi bu iki kelimeyi ve yüzündeki gülümsemesiyle uzaklaşırdı. Nedeninin ne olduğunu sorgulamadan yerine getirdiği emirler yüzünde...