Boş bir kağıt.
Zihnimi alev alev yakan kelimeler.
Harabeden farksız bedenim ve kopukluk.
Bir araya gelmez şeyler niye şimdi bir arada ?
Her çıkmazda bir çıkmaza daha sürüklenmek niye ?Kalp, susarsa bir daha konuşamaz derdi annem.
Peki benim kalbimin konuşmaya dermanı varmıydı?Hayır.
Yoktu.
Yan cepeden esen soğuk bir rüzgar, sarı saçlarımı okşarken donup kaldığım yerde öylece, hareketsiz bir şekilde durdum.
Anlamsız gelen ne varsa bugün beynimde dönüp duruyordu.
Kalbimin gülleri, dikenlerini bana acımasızca batırıyor ve beni kan ve revan edip bırakıyordu.'Sen buraya aitsin Elzem.'
Beynimde her saniyede bir tekrarlanan o kelimeler şakaklarımı zorluyordu.
Yer çekiliyor ayaklarımın altından, bir ben çekilip alınmıyordum buradan."Ben." Dedim uzun süre sessiz kalan o büyük vukuyu canlandırarak.
"Buraya mı aitim?"Yanımda duran Mina, kolumu kavrayarak hemen önüme geçti ve gözlerimin, gözlerini çembere almasını sağladı.
"Evet Elzem. Sen buraya aitsin. Sen buralı yani Andoralısın. " dedi.
Donuk bakışlarımı ondan yavaşça çekerken kolumu tutan elini de sertçe savurarak kolumu ondan kurtardım.
Göğsüm, hızlı nefes alıp vermemden dolayı aceleci bir tavırla inip kalkarken, başımı dakikalar sonra hayır anlamında salayarak onu reddettim.
"Hayır. Hayır. Hayır. Ben buraya ait felan değilim. Ben buraya ait değilim." Ellerimle sarı saçlarımı hızla kavrayarak onları çekiştirdim.
"Bu olanlar bir hayal, bir rüya, bir kabus.""Elzem. Tamam sakin ol. Bak herşey yavaşça aklında rayına oturacak. Muhtemelen sen hafızanı yitirdin ve buradaki varlığını unutup kendini farklı bir evrenden geldiğine inandırdın. Bak, ben sana yardım edeceğim. Tamam mı ?" Diye konuştu Mina.
Ellerim hâlâ saçlarımda, bakışlarımı yavaşça ona çevirdiğimde yüzündeki endişe kendini belli ediyordu.
"Ben." Dedim bağırarak büyük şiddetle.
"Hafızamı felan yitirmedim. Ben buraya ait değilim ve şimdi de buradan gidiyorum."Ellerimi hızla saçlarımdan çekerek koşar adımlarla yürümeye başladım.
Bedenim, her adımımda sarsılırken garip aletlerin önünde duran bir grup erkeğin önünden hışımla geçip yürümeye devam ettim.Buradan hemen gitmeliydim.
Burada bir dakika bile kalamazdım.
Eve dönmek istiyordum. Eve, babama, okuluma, Melisa'ya...Sert eden rüzgar etrafımı sarpasarmış ölü bedenleri okşarken kollarımı birbirine geçirip adımlarımı hızlandırdım.
Sarı saçlarım rüzgarın şiddetiyle savrulurken, göz pınarlarımdan filizlenen göz yaşlarım, yanaklarımı buselemeye başlamıştı.Ne önemi vardı hayatımın başı ya da sonu ?
Ben bugünü, şimdiye koşmak istiyordum.
Kapana kısılmış bedenimi bu kara kuyudan kurtarmam gerekiyordu.Göz yaşlarım ile ormanın derinliklerine doğru ilerlerken bir anda adımlarım kafamı vurmamla sonlandı.
Anlamsız bakışlarım ile önüme bakarken başımı vuracak hiç bir şeyin olmaması beni şaşırtırken bir adım daha atmak istedim lakin ayağımın cana vurması ile orada öylece kalakaldım.
Akşama doğru koşan güneş, son ışıklarını etrafa yayarken anlamsızca önümdeki boşluğa bakıyordum.
Yavaşça ellerimi kollarımdan kurtarıp ileriye doğru saçma bir şekilde elimi uzattım ve o anda gözlerim fal taşı gibi açıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELZEM
FantasyTehlike altında bir kent. Kayıp bir anahtar ve kilitli bir kapı. Şakaklardan sızan susmak bilmeyen fısıltılar onu çağırıyor. Görev; üçüncü dolunay tutulmadan Andora'yı kurtar. (04.08.2017)