Bölüm 11: "Sarsıntı"

3.3K 240 29
                                    

Kulaklarıma ulaşan kelimeler dona kalmamı sağlarken yüreğim ağzıma gelmiş, şaşkınlık kol geziyordu bedenimde.
Elim bir süre sonra kapı kulpundan sıyrılıp boşluğa düştü.
Yavaşça gözlerimi arkama çevirdim.
Bilge dede ayağa kalkmış bana bakıyordu.

Bedenimi yavaşça ona doğru çevirdim.
"Sen." Dedim şaşkınlıkla.
"Ne dedin?"

Bilge dede ciddi bir şekilde:
"O melek annen'di Elzem. Seni bu boyuttan bebekken kaçıran da, zamanı geldiğinde geri gelmene vesile olan da annendi."

Tepkisiz bir şekilde Bilge dedeye bakarken duyduklarımın saçmalığı ile kısa sürede kıkırdadım ardından da gülmeye başladım. Başımı şiddetle hayır anlamında sallarken bu saçmalık karşısında ellerimi birbirine vurup alkış tuttum.

"Sizi tebrik ederim. Gerçekten güzel oynuyorsunuz. Bence siz Konservatuar okuyup oyunculuğu meslek edinin. Ben böyle yalan, böyle oyunculuk görmedim." Dedim.
"Çok düşündünüz mü bu yalanı bulmak için?"

"Sana yalan söylemiyorum. Yalan söyleyip seni bozguna uğratmak bana bir şey kazandırmaz Elzem. Ben sana sadece gerçekleri söylüyorum."

"Sizin gerçek dediğiniz bana o kadar yalan geliyor ki..
Ya aklım almıyor, ben nasıl bir oyunun içindeyim? Ben daha neler öğrenecektim burada?
Yok annem buraya ait melekmiş, yok beni kaçırıp dünyaya götürmüş, yok sonra emaneti getirip sonra da beni buraya postalamış falan filan.
Ben bunlara inanmıyorum. Ben dünyada doğdum ve orada büyüdüm.
Size inanmıyorum." Diye tiz sesimle bağırdım.

Bilge dede ellerini kaldırıp beni dizginlemeye çalıştı.
"Bak kızım biliyorum senin için zor bir durum. Aklın çok karışık bunu da görebiliyorum. Bak otur şuraya bir sakinleş, baştan sana anlatayım olan biteni."

Onu hızla reddettim.

"Neyi anlatacaksınız ya neyi? Benim aklım zaten saçma sapan şeyler ile sayenizde doldu taştı. Ben gidiyorum. Geriye kalan saçma sapan hikayelerinizi başka birine anlatın. Şayet ki ben bu hikayelere artık doydum,tokum."

Hızla arkama döndüm ve kapıyı açıp kendimi dışarıya attım.
Kapıyı hızla kapatıp arkama bakmadan yürümeye başladım.
Gözlerimden benden habersiz akan gözyaşlarım yanaklarıma doğru akarken elimin tersi ile hızla onları silip yürümeye devam ettim.
Hava yavaştan kararmaya başlarken saçım rüzgarın etkisi ile bir o yana bir bu yana savruluyordu.
Beynimde yankılanan Bilge dedenin sözleri, kulaklarımı çınlatıyordu.
İki elimi kulaklarıma götürüp onları kapattım.
Hayır.
Duymak istemiyordum.
Hepsi yalandı.
Hepsi bir oyundu.
Ben bir kabusun içindeydim.
Ve uyanmama az kalmıştı.
Buna asla inanmıyordum.

Yönsüz bir çıkmaz içinde bir süre dolanıp durdum.
Kendimi yüksek bir tepede bulduğumda bir kaya'nın üstüne yavaşça oturdum.
Beynimdeki kargaşa kaya'nın keskin soğununu bile hissettirmemişti bana.
Bacaklarımı kendime çekip başımı dizlerime yatırdım.
Gözlerim donuk bir şekilde ileriye bakarken, hissizlik.. Hayır, hayır çaresizlik ve doğru olabilecek şeyler sarsıntı oluşturuyordu zayıf bedenimde.
Çok sıkılmıştım.
Çok yorulmuştum.
Nasıl bir oyunun içinde olduğumu bilememem beni mahvediyordu.
Neden benim başıma geliyordu böyle şeyler?
Onca insan varken neden ben?

Gözlerimi kapattım.
Her şeye ve herkese sağır ve kör olmak istiyordum.
Hiçbir şey bilmekte istemiyordum.
Bildiklerim yüreğimi parçalıyordu.
Rüzgar şiddetini arttırmış, eserken kısa sürede yanımda bir hareketlilik oluştu.
Gözlerimi hızla açtığımda hemen yanımda oturmuş Sardes'i görmem ile başımı dizlerimden ayırıp bedenimi dikleştirdim.

"Sardes." Diye mırıldandım bakışlarım ona gezinirken.
Kaşlarım derinden çatılmıştı.
"Senin. Burada ne işin var?"

"Asıl bunu benim sana sormam lazım." Diyerek gözlerini bana doğru çevirdi. Keskin bakışları insanı ürküten cinsteydi.
"Senin burada işin ne Elzem?"

ELZEM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin