Bölüm 20: "Dolunayın Kaderi"

3.2K 187 43
                                    

Karanlığın çöktüğü ormanda adımlarım ağır ve bir o kadar da kararsızdı.
Sert esen rüzgar saçlarımı dağıtırken üzerimde kurduğu krallık, beynimde dönüp dolaşan düşüncelerimi dağıtmaya yetmiyordu.
Sanki tüm gaflet tohumları bedenimi esir almış kalbimde kökleşmişti.
Bir karar vermem gerekiyordu ve bu karar ülkem için en iyi karar olması gerekiyordu.
Yıllardır bir zafer bekleyen halkım bu yılda eli boş dönmemeliydi.
Ve en önemlisi annemi, babamı, Elzemi, İltan'ın elinden kurtarmam gerekiyordu.
Ben yıllardır annem, babam ve halkım için savaşıp durdum.
Şimdi Elzemi de kaybedemezdim.
O.
O bambaşka birisi bunu hissedebiliyorum.
Bunu kalbimde hissedebiliyorum.
Yapamam. Bir kez daha kaybedemezdim. Bu sefer fedakarlık sırası bendeydi her ne olursa olsun bunu yapmak durumundaydım.

Durup bakışlarımı gökyüzüne çevirdim.
Belki aldığım karar bizim felaketimizi erken getirecekti ama elimden başka bir şey gelmiyordu.
Yapmassam eğer savaşa kadar kimseyi oradan kurtaramazdım.
Bu zamana kadar sırf Bilge dede için sustum ve hareket etmedim ama bundan sonra sessiz kalamazdım.
Çektiğim acı artık kalbime baskı yapıyordu.

Yaklaşık yarım saat sonra önünde durduğum harabe kale ile bakışıyorduk.
Buraya tam altı yıldır gelmiyordum.
Siyah küçük anahtarı kapının ağzına götürürken içinde bulunduğum durum beni pişmanlığa sürükleyecekti biliyordum. Ve en önemlisi Bilge dedeye verdiğim sözü tutamamak beni sarsacaktı.
Ama beni anlayacağını ve her ne olursa olsun destekleyeceğini biliyordum.

Anahtarı kapının deliğine sokup çevirdim.
Tok bir ses ile kapı aralandı ve zifiri bir karanlık beni karşıladı.
Rutubet kokusu burun deliklerimi anında sızlatırken içeriye adım atarak kapıyı ardımdan kapattım.
Tahta ile kapatılan pencereden sızan ışık ile merdivenleri arşınlarken elimi belimde asılı duran kılıcıma götürdüm.
Kararsız ve bir o kadar da şimdi yapacağım şey için pişmanlık duyuyordum ama yapmak zorundaydım.

Merdivenleri bitirdiğimde önüme çıkan kapıyı iterek onun karşısında durdum. Kale'nin dışı ne kadar kötü görünse de içi gayet iyi durumdaydı. Oda kokulu mumların hoş kokusu ile sarmalanmıştı.
Odanın ortasında bir yatak ve hemen onun yanında bir giysi dolabı duruyordu.

"Dolunayın kaderi çizilmiş olmalı." Dedi kısık sesiyle. Elinde tuttuğu kitaptan bakışlarını, odayı aydınlatan ay'a çevirdi ve kısa sürede dudaklarında silik bir tebessüm peydahlandı.
"Ah hayır."

Tam göremesemde aklımda kalan mavi gözlerini yavaşça bana çevirdi.
Uzun sarı saçları ve beyaz teni hâlâ ezberimdeydi.
Tepkisizçe onu izliyordum.

"O zaman neden buradasın Barlas? Yoksa altı yıl aradan sonra beni buraya kapattığın için pişman mı oldun?"

Ayliz yavaşça oturduğu sandalyeden ayağa kalktı ve tam karşımda durdu.
Şimdi onunla göz gözeydik.
Yıllar onu hiç değiştirmemiş aksine daha da güzel bir kadın yapmıştı.
O, güzelliğini ay ışığından alıyordu.
Ayın yok olması onunda güzelliğinin de yok olmasıydı.

"Ben hiç bir zaman pişman olmam Ayliz. Sadece artık bir şeyler için harekete geçme zamanı geldi o kadar."

Dudaklarında minik bir tebessüm oluştu.
"Pekala. Savaşa bir ay kaldığını duydum nasıl gidiyor mücadelen?" İki elini omuzlarıma koyarak aramızda mesafe bırakmayacak kadar yaklaştı.
Yüzüm anında buruştu.
Onun beni deli gibi sevdiğini biliyordum ama ondan hoşlanmadığımı ne kadar yıl geçsede anlamayacaktı.
"Kazanacağını umuyor musun bu sefer? Ah ama boşversene benim için senden başka hiçbir şey önemli değil. Ve Barlas seni çok özledim, beni çok beklettin sevgilim ama geldin ya olsun."

Elimi iki eline koyarak hızla kendimden onu uzaklaştırdım.
"Buraya senin için gelmedim. Daha ne kadar sana söylemem gerekiyor Ayliz? Sen ve ben asla biz olamayız. Sen benim düşmanımsın ve hep te öyle kalacaksın.Yıllar geçti hâlâ bunu aklına sokamadın."

ELZEM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin