Bir yabancı'nın esiri altında kalan gözlerim, aşina olmadığım soğuk benizli yüzünde geziniyordu.
Söyledikleri karşısında duraksamıştım.
Hafiften çiselemeye başlayan yağmur içimdeki korkunun ateşini söndürmeye yetmiyordu."Kimsin sen?" Dedim sorduğu soruyu eş geçerek.
İçimde oluşan garip bir his benim buradan hemen gitmemin gerektiğini fısıldıyordu.Sorum üzerine adam kocaman sırıttı ve başını olumsuz anlamda sallayarak bakışlarını ellerine indirdi.
Elleri siyah eldivenler ile kaplıydı.
Rüzgar, hırçın bir dalga misali sertçe eserken harelerim korku ile onda geziniyordu."Oysa ki." Bakışlarını yavaşça kaldırdı.
Gri, soğuk bakışları insanın iliklerine doğru bir korku salıyordu.
Adam fazla ürkütücüydü.
"Benim adımı çok duymuş olmalısın."Aklıma gelen isim ile yüzüm birden attı.
Kalbime dolan korku ile sertçe yutkundum.
Aman Allahım İltan şuan burada ve karşımdaydı.
Ben şimdi ne yapacaktım? Bana zarar vermeye kalkarsa savunmasız bir şekilde onunla nasıl baş edebilirdim ki?"Sen?" Dedim bir iki adım geriye doğru hızla adım attım.
"Burada ne işin var?""Ah ne güzel beni tanıyorsun."
Eldivenlerini hızla ellerinden çıkarıp yere attı.
Gözlerim hızla eldivenlerine gitti.
Korku tüm bedenimi ele geçirmişti.
Ben ne yapacaktım şimdi?
İltan karşısında ben çok savunmasızdım.
"Ateş kız."Bu kelime bir kez daha beynime kazınmak ister gibi kulaklarımda vuku buldu.
Ateş kız.
Aklıma kulübede Mina'nın söyledikleri geldiğinde bir kaç adım daha geri gittim.
O. Benim ateş olduğumu biliyordu.
Bu hiç iyi olmamıştı işte."Sen." Dedim salağa yatarak. Başka çarem yoktu sonuna kadar itiraz edecektim.
"Ne saçmalıyorsun? Ne ateş kızı? Hem senin burada ne işin var Barlas senin burada olduğunu öğrenirse senin için hiç iyi olmaz."İltan birden kahkaha atmaya başladı.
Başını hayır anlamında sallayarak iki elini birleştirdi.
"Ah ne güzelde salağa yatıyorsun Elzem." Soğuk bir şekilde sırıttı.
"Herşeyini biliyorum boşuna çabalama ve evet Barlas şuan o kadar meşgul ki tek o değil o yandaşları bile benimle ilgilenecek vakitleri yok.""Bu da ne demek?" Dedim hızla.
İçimde tarifi olmaz bir sızı peydahlandı aniden."Şu demek oluyor. Barlas, Pars ve Mina şuan bir kuyunun içinde esir ve onların oradan çıkması tamamen benim elimde."
Demek sabahtan beridir kamp alanında olmamalarının sebebi bundandı.
Ah lanet olsun.
Adi herif."Sen." Dedim ona tiksintiyle bakarken. Sinir kat sayım artarken kendime hakim olamadım.
"Nasıl bir insansın he! Nasıl bu kadar adi bir herif olabiliyorsun? Kural ihlali yaparak neyi amaçlıyorsun? Hemen onları o kuyudan çıkarıyorsun!"İltan kasılan yüzü ile hızla bana doğru atıldı ve hızla kolumu kavrayarak beni kendine çekti.
Bu ani hareketi ile ağzımdan bir çığlık çıktı.
Gri gözleri mavi gözlerimde sertçe geziniyordu."Bana bak kızım. Sen bana emir mi veriyorsun he? Benimle doğru konuş yoksa sana yapacaklarım ile akla hayale sığmaz bir acıya mahkum olursun."
Tuttuğu kolumu sıkarken acı ile inleyerek ondan kurtulmak için debelenmeye başladım lakin o, o kadar güçlüydü ki ondan kurtulamıyordum.
"Bırak." Dedim acıyla.
İltan beni dinlemeyerek gözlerime bakmaya devam etti.
İçimi ürküten bakışları altında çaresizdim.
Ve bir şey daha vardı neden ben onun tenini yakamıyordum?
Ateş gücüm neden faaliyette değildi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELZEM
FantasyTehlike altında bir kent. Kayıp bir anahtar ve kilitli bir kapı. Şakaklardan sızan susmak bilmeyen fısıltılar onu çağırıyor. Görev; üçüncü dolunay tutulmadan Andora'yı kurtar. (04.08.2017)