Bölüm 12: "Gerçeğin İlmekleri"

3.2K 240 27
                                    

Ellerimin arasındaki kutu ile tahta sandalyede oturmuş, geçmişimin geleceğimi öldürmesini bekliyordum.
Çünkü biliyordum bir yıkım gerçekleşecek ve ben o yıkımın altında kalıp derin yara alacaktım.
Bu yara beni ya öldürecekti ya da güçlendirecekti bilmiyordum.
Sertçe yutkunarak dakikalar sonra   gözlerimi araladığımda ne kadar süredir bu sandalyede böyle hareketsiz bir şekilde oturuyordum bilmiyordum.
İçeride derin bir sessizlik hakimdi ve hava çoktan kararmıştı.

"Kızım?"

Bilge dede'nin bana seslenmesiyle bakışlarımı ona taşıdım.
Hemen karşımdaki sandalyede oturuyordu.
"İstersen sonra bak. Kendini zorlama.
Geçmiş belki geçmişte kaldı lakin gelecek senin elinde bunu da unutma."

Dudaklarımı hızla ıslandırıp onu onayladım.
"Haklısın Bilge dede lakin ben artık herşeyi eksiksiz bir şekilde öğrenmek istiyorum."

Bilge dede bir süre gözlerini yüzümde gezdirdi. Sonra yavaşça oturduğu sandalyeden kalkarken beni onayladı.
"Pekâlâ o zaman ben dışarıda olacağım." Dedi ve tahta kapıya doğru ilerlemeye başladı.

Kalbimde nüks eden korku ile hızla ona seslendim.
"Bilge dede. Gitmesen, yanımda kalsan olmazmı?" Sertçe yutkundum.
"Ben. Öğreneceklerim karşısında nasıl bir hâle gelirim bilmiyorum."
Gözlerimi yavaşça ellerimin arasında duran kutuya çevirdim.
"Lütfen yanımda kalır mısın?"

Bilge dede bir süre sessiz kalmıştı.
"Peki kızım." Diyerek sandalyesini alıp yanıma gelerek oturduğunda sol elini yavaşça omzuma koyarak destek verircesine yavaşça sıktı.
Ona minnetle gülümsedim.
Kendime cesaret vererek kutunun ağzındaki kilidi yavaşça çevirdiğimde
bir tık sesi ile kilit açılmış ve kalbim soluksuz bir şekilde atmaya başlamıştı.

Bakışlarımı Bilge dede'ye taşıdığımda bana olumlu anlamda başını salladı. Gözlerimi tekrar kutuya çevirdim ve yavaşça kutunun kapağını tutup kaldırdım.
Gözlerime ilk önce bir fotoğraf karesi ilişmişti. Onun hemen yanında küçük, beyaz bir kutu ve bir kolye duruyordu.
Kolye'yi görür görmez hızla onu elime aldım. Şaşkınlıkla parmaklarım kolye'de gezindi.
Ama bu annemin kolyesiydi.
Kanatları bembeyaz melek figürlü kolyeyi annem hep takardı ve bir gün onu bana vereceğini söylerdi.
Şaşkınlıkla kolye'den gözlerimi çektiğimde parmaklarım bu sefer fotoğrafa uzandı.
Fotoğrafta annem ve tanımadığım bir adam vardı.
Bir evdeydiler.
Annemin mavi gözlerinin içi gülerken kucağında bir bebek tutuyordu.
Annemin omzuna elini atan adam ise anneme ışıldayan gözlerle bakıyordu.
Allahım şimdi gerçeğin ilmekleri bir bir sökülmüştü. 
Tüm söylenenler gerçekti.
Bilge dede'nin, Mina'nın..
Herkesin söyledikleri doğruydu.

"Anne." Diye fısıldadım.
Parmaklarım onun yüzüne dokundu.
İçli bir nefes alarak annemin saçlarını okşadım, gözlerini sevdim.
Tarifi olmaz bir sızı ve özlem yüreğime oturmuştu.
Uzun bir süre anneme baktıktan sonra gözlerim bu sefer annemin kucağındaki bebeğe kaydı.
Evet bu bebek bendim.
Evimizde'de bu fotoğrafın aynısı vardı lakin annemin omzuna elini atan bu  adam yoktu o fotoğraf karesinde.
Kaşlarım havalanırken gözlerimi tanımadığım adamda gezdirmeye başladım.
Kumral, sarıya çalan saçlı ve uzun boylu genç bir adamdı. 
Gözleri yemyeşildi.
Zehir yeşili.
Uzun uzun adamı inceledikten sonra
gözlerimi Bilge dede'ye çevirdim. 

"Bu adam." Diyerek duraksadım.
"Bu adam şimdi benim gerçek babam öyle mi?"

Bilge dede sessiz kalarak bir süre fotoğrafa bakmış ve sonra beni onaylamıştı.
"Evet Elzem. Senin gerçek baban bu adam."

Kalbim kasıldı.
Nefesim kesilecek gibi olurken nasıl bir hayatın pençesinde kıvranıyordum ben böyle.
Doğru bildiklerimin yalnışlığı beni nasılda yıkıp darmadağın ediyordu.
"Pekâlâ o şuan nerede, yani hâlâ hayatta. Öyle değil mi?"

ELZEM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin