~1~ MASUM

6.6K 197 13
                                    


Çocuk olsam yeniden. Bir tek düştüğüm için acısa içim. Ve kalbim; çok koştuğum için çarpsa sadece...

Yattığı yerden yavaşça doğruldu Tunç Eroğlu. Midesi ağrıyordu ve bedenindeki zehirin etkisi midesini yıkatmış olmasına rağmen geçmemişti. Kırklı yaşlardaki bir adam için kritik bir durumdu zehirlenmek. Ve daha kötüsü ise bilmediği düşmanı tarafından zehirlenmek. Çevresindeki çoğu insan onu iyi birisi olarak bilsede o geçmişte çok can yakmıştı, çok kişiyi-öldürmüş- öldürtmüştü. Bu yüzden düşmanının kimin nesi olduğunu kestirmesi güçtü. Ama bildiği bir şey varsa o da; onunla uğraşmaya kalkan kişinin çok ama çok güçlü olması gerektiğiydi.

Koridordan gelen ayak ve bağırma seslerine kulak kabarttı bir süre. Bu zehirlenme olayının basının veya çevresinden birinin kulağına gitmemesi gerekiyordu. Bu yüzden sanki hiç birşey olmamış gibi yerinden kalktı ve koridora çıktı. Yakın koruması Alp birisi ile tartışıyordu."Anlamıyorsun galiba! Ben buradan Tunç bey ile görüşmeden gitmiycem." sesinden anladığı kadarıyla bu ses en gözde mankeni Ece'nin sesiydi. Sesin geldiği yöne doğru gidip konuşmayı böldü" Hoşgeldin Ece. Alp misafirimizi neden içeri almıyorsun?" Alp bu olanlara bir anlam veremedi, Tunç bey kendisi söylemişti kimseyi görmek istemediğini "Efendim.." diye söze başlamıştı ki Tunç onu  susturup Ece'ye döndü" Her neyse. Ece ailemizden birisi onun her konuda ayrıcalığı var unutma." diyip Ece'yi içeri yönlendirdi.

Ece aslında ilk bakışta Tunç'ta bir değişiklik olduğunu fark etmişti, ve adamda bunu anlamıştı çünkü Ece duygularını dışa yansıtan bir kızdı. Onu sanki hayalet görmüş gibi dikkatle süzmüştü ilk geldiğinde. Doğrusu Tunç bunu birazda Ece'ye ilgi duyduğu için anlıyordu. Ve Ece'nin de benzer şeyler hissettiğini düşünüyordu. Aralarında 22 yaş vardı fakat Tunç bunu sadece rakam olarak görüyordu. Ece'ninde aynı şekilde düşünüyor olmasını diliyordu, ama Ece bunu birkaç kez söylemişti değil mi? Önemli olan aşk, gerisi teferruat.demesi önemsemediğini gösterir. Hem aralarındaki çekimin ikiside farkında eğer rahatsız olsa uzak dururdu.

Karşılıklı tekli koktuklara oturup birbirlerini izlediler bir süre. Sessizliği ilk bozan Ece oldu "Tunç  bey yüzünüz solgun gözüküyor. İyimisiniz?" Tunç bu soruyu bekliyordu ve yalan söylemeyede niyeti yoktu. Koltukta Ece'ye biraz daha yaklaştı ve çok önemli bir sır verircesine sesini alçaltarak konuşmaya başladı."Sen yabancı değilsin Ece, o yüzden bu söyleyeceklerim aramızda kalsın." diyip hafifçe gülümsedi ve devam etti" Biliyorsun bu akşam bir iş yemeği vardı...orada birden kendimi kötü hissettim... Meğer birisi yemeğime zehir katmış adamları gönderdim ve..."diyip o anları yeniden düşündü. O arada aklına çok önemli bir ayrıntı takıldı. Önünde duran peçetenin üzerinde kan kırmızı  renk  ile yazılmış büyük bir M harfi vardı. Tunç bu ayrıntıyı kendine sakladı. Bunu daha sonra düşünmek için rafa kaldırdı ve Ece'ye döndü "Hastahaneye gidip midemi yıkattım." diye bitirdi sözlerini.

Muhabbetin yönünü hemen başka yöne çevirdi"Eee, sen neden gelmiştin söylemedin." Ece Tunç'un yüzünden geçen tedirginliği fark etmişti ve ne yapmaya çalıştığını çok iyi anlamıştı. Oyunu devam ettirdi ve geliş sebebini hatırladı."Biliyorsun fotoğrafçımız henüz sektörde çok acemi. Hatta doğrusunu istersen tam bir çömez. Ve yakın zamanda sonbahar- kış kreasyonunu piyasaya sürmemiz gerek ama bu fotoğrafçı ile işimiz biraz zor olacak. Yani... Ben diyorum ki yeni birsini mi bulsak. Tabi...sen de onay verirsen." Tunç bu konuda Ece'den hir adım öndeydi. Fotoğrafçının çömez olduğunu fark etmişti ve yerine yeni birini bulmuştu çoktan.

"Dert ettiğin şeye bak! Ben o işi hallettim, yarın tanışırsın yeni fotoğrafçımız ile." dedi. Tunç'un bulduğu fotoğrafçı ünlü birisi değildi, ama çok başarılıydı ve Tunç kısa süre içerisinde heryerde adından bahsettireceğine emindi. "Tamam o zaman. Hiçbir sorun olmadığına göre ben artık gideyim." diyip ayağa kalktı. Tunç Ece'nin gitmesini istemesede engel olmak ya da kal demek için bir sebebi yoktu. Sonuçta Ece onun sadece çalışanıydı öyle değil mi? Ahh! Kimi kandırıyordu ki? Bu kıza deli gibi aşıktı. Aralarındaki onca farka rağmen.

BİRKAÇ SAAT SONRA

Oturduğu deri koltuğu gıcırdatarak kalktı yerinden. Mavilerini o çok sevdiği toprak rengi gözlere sabitleyerek konuşmaya başladı
"Oyunumuz bu gün başladı. Ve emin ol diğerleri bu kadar MASUM olmayacak. Her oyunda biraz daha ölecek ruhu. O beni, ailemi,hayatımı, geleceğimi herşeyimi mahvetti. Ama bu yanına kalmayacak. Bana ve aileme yaşattıklarının bin mislini yaşayacak ve kendi kendinin azraili olacak. Ölüm raporunu okuyup, leşini görene kadar da durmıycam. Ne pahasına olursa olsun vazgeçmiycem." toprak rengi gözlerde sinsuz sadakati ve sevgiyi gördü. Söylemek istediği herşeyi o daha konuşmadan anladı 'YANINDAYIM' diye haykırıyordu sessizce. Ve henen sonrada dudaklarında hissetti sevdiğinin dudaklarını.

Bu oyunu kaybedebilirdi ama bu dudakların sahibini kaybetmemek için herşeyini verebilirdi...

Merhaba bu benim ilk hikayem umarım bana bir şans verir ve kitabımı okursunuz.
Sonuçta her yazarın bir ilki vardır kimse en mükemmeli bir anda bulamaz. Ve ben mükemmel olmak istiyorum. Ve sizden de bana o şansı vermenizi...

Şimdiden teşekkürler;)

MASUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin