O tamda benim yazamak istediğim bir şiirdi. Sadece bunun farkında değildik...Gecenin ayazından ayrılıp içeri girdi yaşlı kurtlar. İki genç sessizce oturuyordu karşılıklı tekli koltuklarda. İkisininde gözleri mavinin en masum tonuyla ışıldıyordu.
Bunca zaman ayrı kalmışlardı birbirlerinden. Bilmeden... Ama bir süre daha en azından Tunç meselesini halledene kadarda ayrı kalacaklardı. Yan yana olacaklardı ama kim olduklarından habersiz.
Birisi Tunç'un karısı Ece, diğeri fotoğrafçı Mert olarak.
Emre ve Fırat sanki az önce yaşananlar hiç yaşanmamış gibi davrandılar. Bu işe girmelerinin vakti gelmişti. Ama emanetlerinide koruyacaklardı. Susacaklardı...
Çünkü eğer bu deli fişekler Tunç'un bu kadar ileri gittiğini öğrenirlerse önlerine kimse çıkamazdı. İki adamda yetiştirdikleri çocukları biliyorlardı.
Yanlarına yaklaşıp ikili koktuğa oturdular onlarda. Mert dilemesi gereken bir özür olduğu bilincindeydi. "Ben sizden özür dilerim Fırat bey. İlki kimse duymasın dediğiniz yere babamı size sormadan getirdiğim için, ikincisi size kapıda söylediğim söz için." diyip başını eğdi.
Babası ona her koşulda saygılı olmasını söylemişti ama konu ailesi,sevdiği insanlar olunca onları koruma iç güdüsüne engel olamıyordu. İstemsizce kelimeler ağzından dökülüveriyordu.
Fırat Mert'in bu sözleri karşısında şefkatle gülümsedi. "Mühimmatı yok evlat. Senin yerinde kim olsa aynısını yapardı. Yapmayana adam demem zaten." diye teskin etti Mert'i.
Mert bu samimi itiraf karşısında sevindi. "Baba artık gidelim mi? Evdekilere haber vermedik merak ederler." dedi. Emre'nin hiç gidesi yoktu. En azından bu geceyi burada geçirmek istiyordu.
"Olur mu öyle şey. Buldum bırakmam seni. Bu gece buradasınız. Hem saat geç oldu." dedi. Emre bu davet karşısında sevindi. "Mert sen evi ara bu gece bekkemesinler bizi. Korkmasınlarda biliyorsun bizimkileri." dedi. "Tamam." deyip yerinden kalkıp dışarı çıktı Mert.
Melek Mert'in arkasından bakarken midesinin bulandığını hissetti ve bir şey söyleyemeden hızlı adımlarla banyoya gitti. Emre kızın arkasından merakla bakarken soru dolu gözlerini Fırat'a çevirdi.
Fırat soruyu anlamıştı ama cevabını nasıl vereceğini bilmiyordu. En sonunda "Bir aylık hamile." dedi. Emre endişe ve korkuyla "Kimden? Tunç mu yoksa?" "Yok değil. Benim oğlan, Alp."
"Sahi nerede o?"
Fırat umutsuza başını eğip bakışlarını yere sabitledi. Icindeki tüm üzüntüyü dışa atmak istercesine bir nefes verdi.
"Melek Tunç ile evlenince sinirlendi gitti bir aydır ne bir ses ne bir haber var. Bakmadım yer kalmadı ama...yok."
Emre anladım derce salladı başını. Belli ki gururuna yediremedi Sevdiğimin başkası ile evlenmesini diye düşündü. Gözlerini Fırat'ın üzerinden çekmeden konuştu.
" Istersen ben bulurum onu. Babasının oğluysa bulmak biraz uzun sürer ama hallederim ben." dedi yarı ima yarı kırgınlık ile.
Fırat Emre'nin bu söylediğine tebessüm etti. "Sen hiç zahmet etme. Ben onu nasıl getireceğim iyi biliyorum. Tek bir cümleyle dikerim onu kapıya. Ama biraz kafası dağılsın diye bekliyorum. "
Bu sözler üzerine sesini çıkarmadı Emre. Fırat akıllı adamdı. Yaparım diyorsa yapardı. Bunu en iyi o bilirdi. Duydukları ses ile ikiside başını kapıya çevirdiler. Mert derin bir oflama eşliğinde girdi içeri.
Annesi o kadar çok soru sormuştu ki sıkışmıştı gene adam. Kendisini izleyen iki çift gözü görünce gülümsedi. "Biraz zor oldu ama ev işini hallettim."
"Iyi yapmışsın evlat. Gel sana benim oğlanım odasını vereyim sen orada kal. Bize gece uzun. " diyip ayağa kalktı Fırat. Arka odaya doğru giderken Mert onu takip ediyordu. Tam banyonun önünden geçenlerde açılan kapı ile ikiside oraya yöneltti bakışlarını.
Melek bitmiş ve yorgun bir şekilde kapıda gözüktü. Onun hu hali Fırat'ın canını yakıyordu. Bir an önce gelmelidir Alp ama biliyordu ki bu kadar kısa zamanda oğlu Melek in bunu neden yaptığını hala anlayamazdı.
Ama böyle devam ederse de Melek in düşük yapmasından korkuyordu. Bu olayları daha önce annesi Alp e hamileyken de yaşamıştı. O da her an düşük tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştı. Bu zamanları da Fırat sayesinde atlatmıştı. Ama Melek in yanında ona destek olacak kimse yok tu.
Gözlerini Melek ten ayırıp yürümeye devam etti. Odanin kapısına geldiklerinde Mert'e burada kalabilecegini söyleyip dostunun yanına döndü.
Melek kendisine acıyan gözlerle bakan baba dediği adamı umursamamaya çalışarak odasına gitti. Anne olacağını öğrendiğini beri yalnız olduğu gerçeği canını yakıyordu. Oysa simdi Bambaşka olabilirdi diye düşünüyordu. Yanında sevdiği adam ile birlikte kendi evlerinde olabilirlerdi. Ama hicbirsey hayal ettiği gibi değildi.
Yapayalnızdı....
Gözünü gelen yaşları geri içmek için derin bir nefes alıp gözlerini tavana dikti. Olmuyordu. Her yerde yaşadıkları anılar varken onu aklından uzaklaştırmak hiçte kolay olmuyordu. Çaresiz di. Alp gitmek te haklıydı. O YAPMA Dediği HALDE MELEK TUNÇ ile evlenmisti. Bir şey demeye gel demeye hakkı yoktu. Ama böyle olmayı hak etmediğini de düşünüyordu. Derin bir nefes alıp gözlerini yumdu. Ve bir aydır her gece yaptığı gibi uyandığında yanından Alp olması ic i n dua etti ve kendini uykuya teslim etti.
Dayanamamıştı baba Yüreği Fırat'ın. Içeri girer girmez Aldo eline telefonunu ve mesaj yazdı Alp e
"Oğlum Melek çok kötü hemen gel."
Biliyordu Fırat Alp telefonunu açacaktı. Ve görür görmez de buraya gelecekti. Ama geldiğinde ne olacaktı onu bilmiyordu.
"Inşallah inat etmezler. " Diye mırıldanıp eski dostuna döndü. Birbirlerine anlatacak çok şeyleri vardı bu kurtarın.
Biraz kısa bir bölüm oldu ama telefondan anca bu kada r yazabildim. Dün tabletim çöktü ve ne zaman yaptırabilir bilmiyorum.
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Öpüldünüz;')))
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASUM
Teen FictionBir yeminle başladı bu hikaye. "Sen beni ve ailemi mahvettin,bende seni mahvedene kadar durmayacağım. Ölü bedenini görene kadar vazgeçmeyeceğim." dedi ve bu yola çıktı. Ama kader her zamanki gibi yaramazlık yapacaktı yine. Süprizlerle çıkacaktı kar...