Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı...
Şirkette yoğun bir iş gününün ilk saatleriydi.
Sonbahar- kış kreasyonunun birkaç hafta içinde piyasaya sürülmesi gerekiyordu ve bu gün çekimler başlayacaktı. Çalışanların kiminin elinde ayakkabı, kiminin elinde elbise oradan oraya koşturuyorlardı. Her şey mükemmel olmalıydı. Sonuçta burası İlkim aykakabılarının tasarlandığı binaydı. Hatta burada herşey mükemmelin de ötesinde olmalıydı. Diğer markalar değil rakip olmak, rakip.olmaya cesaret bile edememeliydi.Bir kere Türkiye'nin en ünlü markasıydı ve yakında da tüm dünyada adından söz ettirecekti. İki yıl önce Avrupa'ya açılmışlardı ve büyük bir ilgi görmüşlerdi. Sonuçta burayı Tunç Eroğlu yönetiyordu. Ve tabii ki tasarımlarıda bizzat kendisi yapıyordu. Yardımcısı Mehmet'in de hakkını unutmamak gerek. Genç bir adam gözüyle inceleyip nerede ne olduğunu söylüyordu ve Tunç ta bunları göz önünde bulunduruyordu. Kimsenin ina rakip olmaya yüreği yetmezdi.
Tunç şirkete çoktan gelmiş yeni kameramanları ile odasında mekanlar hakkında konuşuyordu. Bu yıl diğer yıllara oranla çok iyi bir başlangıç yapmışlardı bunu devam etirmek için istekliydi.
Çalan kapının sesi ile Tunç konuşmasına ara verip"Gel"diye seslendi. Gelen Ece'ydi. Siyah mini pileli elbisesi ile yine çok güzel ve seksi görünüyordu. Tunç bir an onu kıskandı yeni elemanından. Sonuçta Mert genç ve yakışıklı bir erkekti, her kadının ilgisini kolayca çekip yatağa atabilirdi. İçine düşen kıskançlık tohumlarının yeşermesine engel olamadı. Bu anın hemen bitmesini diledi çünkü birbirlerine gözlerini dikmiş dikkatle süzüyordu her ikisie birbirini.
Tunç bunun bir an önce bitmesi yerinden kalktı ve Ece'nin yanına gitti, ama Ece o kadar kendinden geçmişti ki onu fark etmedi bile. Taki elini beline koyana kadar. 'O benim' dercesine kendine yaklaştırdı Ece'yi ve Mert'e baktı."Sizi tanıştırayım,Ece bu Mert dün akşam bahsettiğim yeni fotoğrafçımız. Ece'de en kıymetli mankenim"dedi son kısma vurgu yaparak.
Mert beğeni dolu bakışlarını Tunç'un hareketlerine rağmen genç kadından çekmedi. Hem zaten kendinden küçükler dikkatini çekmiyordu. Ama buju Tunç'un bilmesine gerek yoktu. Aralarında en fazla 2-3 yaş vardı ve bu kızın gözleri ilk gördüğü andan itibaren dikkatini çekmişti genç adamın. 'Bir de mavi olsa'diye geçirdi içinden Mert.
Hem mavi de herzaman Ece'nin rengi olmuştu. Özeliklede bu adamınkiler gibi mavi gözlere bayılırdı. Onu kendineçeken birşey olurdu mavi gözlü insanlarda. Kısacık bir an için bu gözlere bir ömür boyu bakabileceğini düşündü ama bu an Tunç sayesinde son buldu. " Eee, tanıştıysanız buyrun oturalım." Mert Tunç'a yine aldırmadan elini Ece'ye doğru uzattı "Tanıştığımıza memenun oldum Ece" Ece kendisine uzanan eli geçde olsa farketti ve ellerini o iri ellerin içine bıraktı "Bende memnun oldum Mert Bey. "Bunlar gereksiz şeyler. Mert dersen sevinirim." Ece bu söz karşısında sadece başını salladı.
Ece bu adama karşı daha önce hissetmediği şeyler hissetti. Daha önce hiçbir erkek karşısında böyle tutlup kalmamıştı. Yaşadığı bu duygu karmaşasından bir an önce sıyrılması gerekiyordu.
Tunç ve Mert'e bu yıl ki kreaayond farklı dikkat çekici mekan ve fotaloğraflar görmek istediğini söylemişti. Mert daha önceden bulduğu birkaç mekan fotoğrafını Tunç'a gösterirken Tunç ondan etkilenmişti doğrusu. Herşeyi önceden düşünüp planlaması ve karşısına bir dosya ile çıkmasını beklemiyordu. Genelde genç insanlar gece hayatına düşkün oldukları için işlerini en sona bırakırlardı ve Tunç bundan nefret ederdi. Bu yüzden birçok çalışanın işine son vermişti.
Plansız toplantı iki saatin sonunda bitmişti ve Ece'de onlarla birlikle kalmıştı. Toplantı esnasında Tunç'un da Mert'in de konsantrasyonları birçok kez bozulmuştu Ece yüzünden ama ikiside gitmesini istememişti. Varlığı ikisinede iyi geliyordu. Tunç zaten bu kızı sevdiğini uzun zaman önce anlamıştı, ama Mert buna bir isim veremiyordu.
Ortak kararla çekimlerin tarihi sonraki gün olarak belirlendi. Saat 12yi gösteriyordu, buda öğle yemeği demek oluyordu. Mert oturduğu yerden kalkarak "Hadi bi yemeğe çıkalım, daha sonrada ayakkabı ve kıyafetlere bakarız." dedi. Tunç "Halletmem gereken önemli işlerim var. Sana afiyet olsun." Mert bakışlarıni bu kez Ece'nin olduğu tarafa çevirdi. "Sen gel bari."dedi uysal bir sesle. Ece "Olur." demekle yetindi sadece.ve Tunç'a "Sana kolay gelsin." diyip o da ayağa kalktı. Mert ile birlikte kapıdan çıktılar, en üst katta oldukları için merdive kullanmak gibi bir hataya düşmediler. Yoksa mola bitebilirdi. Aşagıya indiklerinde Mert "Bildiğin güzel bir yer varsa oraya gidelim, eğer yoksa ben iyi bir yer biliyorum." dedi.
Ece genelde şirkete gelmezdi zaten geldiği zamanlarda ise Tunç onu en şık- ve pahalı- restoranta götürürdü. Mert'e dönüp "Seçimi sana bırakıyorum. Damak zevkin nasılmış merak ettim." dedi ve bir gülümseme bahşetti ona.
Mert onu şirkete çok yakın olan ama Ece'nin daha önce gitmediği bir yere götürdü. Siparişleri de Mert verdi. Belli ki buraya her zaman geliyordu. Oratama hakimdi, hatta çalışanların -garsonların- ismini bile biliyordu.
Siparişleri geldiğinde inlar çokan koyu bir sohbete dalmışlardı bile. Birbirlerinin birçok ortak yönü olduğnu farkettiler. Mesela; ikiside çocukken şimşekten çok korkmalarına rağmen bu korku ile kendi başlarına baş gelmeyi öğrenmeleri, pamuk şekeri çoo sevmeleri, ama hiç bütün aile birlikte böyle bir an yaşamamları. Temelinde çocukluk olan bir sürü anı. Ve en önemlisi yalnızlıkları. İkiside bundan dertli, ikiside bir çare bulamamış. Ama ikiside bunu dile getirmeyecek kadar gururlu.Sohbet ilerledikçe ortak yönlerinin arttığını farkketiler. İkiside bu dakikalar içinde kendini huzurlu ve güvende hissetti. Fakat her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi bununda bir sonu yaklaşmıştı. Sohbete dalıp saati unutmuşlardı. Ece'nin telefonu çalmasa farkına da varmayacaklardı saatin. Ece telefinda birisi ile bir şeyeler konuşup gitmesi gerektiğini söyledi Mert'e. Ayağa kalktıve vedalaşıp çıkışa yönelip biraz sonra da gözden kayboldu.
Mert gitmiş olmasına rağmen bir süre daha arkasında bakıp düşüncelere daldı. Bu duygular ona pek uzak gelmiyordu, ama ne olduğu hakkında da en ufak bir fikri yoktu.
En azından şimdilik.
Elindeki peçeteyi dikkatle inceliyordu Tunç. Bunun anlamı ne olabilir diye düşünüyordu. Aklına tek bir şey geliyordu o da düşmanı her kimse intikam almak-daha doğrusu buna çalışmak- istediği kişi ile ilgili olabileceği. Başka bir ihtimal gelmiyordu çünkü kafası Ece ile Mert'in yanında gitmişti. Bunuda dün akşam Ece gittikten sonra uyumadan hemen önce düşünmüştü zaten. 'Acaba şu an ne yapıyorlar'diye geçirdi içinden. Deli gibi kıskanıyordu Ece'yi Mert'ten. Neden onlarla gitmemişti ii sanki? Hemde Ece Mert'in gözlerine öyle bir bakmıştı ki...
Tunç Ece'nin tek çocuk oduğunu biliyordu, ve çok şımarık olduğunu da. Ama.. Mert ile olmazdı değil mi?.. Ece'ye onu ne kadar sevdiğini defalarca hissettirmişti ne de olsa. Kendine iki hedef belirledi.
İlki;Ece ile Mert'i birbirinden uzak tutmak.
İkincisi;Gizli hayranını bulmak.Ama önce sevdiğini alacaktı. Çünkü sevdiği kadını tekrar kaybetmek niyetinde değildi... Asla.
Şirkette uçan kuştan.Tunç'un evine giren sineğe kadar herşeyden haberi olduğu gibi yeni kameramandan da haberi olmuştu Gizli Hayran'ın. Ve aralarındaki soğuk hava dalgası da kulağına çalmıştı. Tunç'un Ece'ye olan ilgisinin de farkına varmıştı bir süre önce ve bu yeni elemanı kullanarak üzerine gidebilirdi Tunç'un.
Planının içinde kimlerin olacağını hesapladı ve güzel bir oyunla karşılarına çıkmak için çalışmalara başladı. Kimin üzerine nasıl oynayacağını biliyordu artık. Ve bildiği diğer şeyde Bu oyunu canı pahasınada olsa kaybetmeyeceğiydi...
Bir bölüm sonu daha. Vote ve yorumlarınızı eksik etmeyin ;))

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASUM
Teen FictionBir yeminle başladı bu hikaye. "Sen beni ve ailemi mahvettin,bende seni mahvedene kadar durmayacağım. Ölü bedenini görene kadar vazgeçmeyeceğim." dedi ve bu yola çıktı. Ama kader her zamanki gibi yaramazlık yapacaktı yine. Süprizlerle çıkacaktı kar...