Okyanusta ölmezde insan, gider bir kaşık suda boğulur...
Yoğun bakım odasının penceresinden çaresizce içeride yatan Alp ve Tunç'u izliyordu Ece. Pişamandı çok pişman... Ama elinden gelen hiçbir şey yoktu. Bu saatten sonra yapabileceği tek şey dua edio beklemekti. Kısık sesle fısıldadı. "Allah'ım onu da benden alma. Bana bir kayıp daha yaşatma. Sen insanlara dayanabileceğinden fazlasını yüklemezsin. Bana dayanamayacağım acılar yaşatma." Tam duasını bitirmişti ki birisi daha onunla birlikte ''Amin'' dedi duasına.
Arkasını döndüğünde Mert ile karşılaştı. Başına dolanmış beyaz sargı bezi, sol kaşını üzerinde yara bandı, yüzünde ve kolunun görünen yerlerinde çizikler vardı. En azından o iyi diye geçirdi içinden. Çünkü kendisinin durumuda pek iyi sayılamazdı. Sağ kolunda kırık vardı ve sol ayak bileği de incinmişti. Aslında sol ayak bileği doktorların ikazına rağmen durmayıp yataktan çıktığı sırada yürümeye çalışırken başının dönmesi sonucu olmuştu. Yüzünde pek bir şey olmasa da kol ve bacaklarında hatrı sayılr sıyrıklar vardı her hareketinde canı yanıyordu.
Kim bilir Alp olmasa daha neler olurdu? Alp... O şuanda Ece'nin dikildiği camın diğer tarafında üzerinde mavi hastahane kıyafetleri ve hercyanından sarkan kablolar ile öyle bilinçsizce yatıyordu Tunç'un yanında. İçeri girip çıkan doktorlar Tunç'u birazdan normal odaya alacaklarını söylemolişlerdi ama Alp'in durumu hala ciddiyetini koruyordu.
Ece'nin yaptığı tek şey ise öyle çaresizce izlemekti en çokta bu yakıyordu ya canını. Gözlerinin dolamasına engel olamadı. Bir damla yaş firar ederken diğerlerinin gitmesine izin vermedi. Ağlamaya başlarsa duramayacağından korktu. Bir el.hissetti omzunda. Mert'in varlığını bile unutmuştu çoktan. Buğulu gözleri ile Mert'e döndü. Mert daha fazla tutamadı kendini hakim olamadı kelimelerine. "Onu çok mu seviyorsun?" başını salladı sadece Ece konuşacak gücü bulamadı kendinde." Peki sence o sevgini hakkediyor mu?" diye sormadan edemedi Mert. Ece sinirlenmişti bu soru karşısında."Tabiikide hakediyor. Ne hakla sorarsın bu soruyu?" diye çıkıştı. Mert durdu bir süre. Böyle bir çıkış beklemiyordu. Ama 'Gerçekler sinirliyken söylenir' diyip üzerine gitmeye devam etti. "Aranızdaki yaş farkını hiçmi önemsemiyorsun? O senden kaç yaş büyük." dedi gözüyle Tunç'u işaret ederek.
Ece bir an durup kendini toparladı." Önemli olan YAŞ değil AŞK. Ve ben ona aşığım."dedi camdan içeri bakarken. O sırada hasta bakıcılar ve hemşireler Tunç'un yatağının başına gidip onu kapıya doğru yönlendirdiler. Yoğun bakım odasının kapısı iki yana kayarken hemşire ve hasta bakıcılar Tunç'un yatağını Ece ve Mert'in önünden geçirdi ve uzun koridordan sola dönüp gözden kayboldular. Ece bir Alp'e bir Mert'e baktı ve Tunç'un arkasından gitti topallayarak.
Tunç birkaç saat önce kendine gelmişti ama doktorların muayenesi bir türlü bitmiyordu ki Ece yanına girebilsin. Sonunda hemşireler çıkıpborta yaşlı doktor ve Tunç yalnız kalmıştı. Tunç saatlerdir kapıda bekleyen Ece'ye eliyle 'Gel' işareti yaptı. Ece içeri girdiğinde dotor ona gülümsedi ve yandaki boş yatağı gösterip oturmasını söyledi.
Ardından Tunç'a döndü "Maşallahın var Tunç. Sen bizi de gömersin. Birkaç gün yatıp kalkarken dikkat et, ağrılarında yakında geçer. Ve siz Ece hanım..." diyip Ece'ye döndü bu seferde"Ayakta durmayın dediğimi hatırlıyorum, ama görüyorum ki pek doktorunuzu dinlemiyorsunuz."
Ece mahcup bir şekilde başını önüne eğip gözleri yere dikti. "Evet ama... Ben Tunç'u merak ettim." Doktor durumu anlyıp bıyık.altından güldü ve "Geçmiş olsun." diyip dışarı çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASUM
Roman pour AdolescentsBir yeminle başladı bu hikaye. "Sen beni ve ailemi mahvettin,bende seni mahvedene kadar durmayacağım. Ölü bedenini görene kadar vazgeçmeyeceğim." dedi ve bu yola çıktı. Ama kader her zamanki gibi yaramazlık yapacaktı yine. Süprizlerle çıkacaktı kar...