Karnına sapalanan ve hareketlerini engelleyen acının geçmesini bekledi Melek. Daha iki ay olmamıştı ama bir çok kez bu ani sancılar ile uyarılıyordu. İlk dört ay düşük tehlikesinin yüksek olduğunu,bu dönemlerde stresten uzak durulması gerektiğini biliyordu ama elinde değildi. Yaşadığı hayat kolay değildi.
Allah herkese taşıyabileceği kadar yük verirdi biliyordu ama bu hiçbir şeyi değiştirmiyordu.Azalan ağrısı ile yavaş adımlarla eve ilerledi. Bir an önce yatağa girip dinlenmek istiyordu. Küçük eve girip odasına geldi ve kapıyı açtı. Bu manzarayı görmeyi beklemiyordu. Alp kendisinin yastığına sarılmış oturuyordu. Tabbi Melek gelince sanki az önce bunları yapan kendisi değilmiş gibi yastığı kenara bıraktı ve ayağa kalktı.
Melek onun gitmesini istemiyordu. Bu nedenle önünde durduğu kapıyı kapatım sırtını kapıya yasladı. Umut dolu sesi, ve parlayan gözleriyle sevdiği adama bakıp konuştu. "Beni sevmekten vazgeçmedin." bunu çok iyi biliyordu aslında. Ama yine de ondan duymak istiyordu. Bu yaralı kalbine çok iyi gelecekti cünkü.
Alp sevdiği kadına yalan söylemek istemiyordu. Ama Melek onun çok canını yakmıştı. Susmak istedi ama ağzından çıkan kelimelere engel olamadı. "Evli kadınlar ile ilgilenmiyorum." bu söylediği çok ağırdı biliyordu. Ama canı çok yanıyordu ve onunda canı yansın istiyordu. Melek dayanamadı. Bu cümle ayaklarının bağını çözmüştü resmen. Dolan gözlerini umursamadan konuştu. "Beni sevmekten vazgeçmedin Alp! Bunu biliyorum. Ama ne olur beni bir kez olsun dinle! Beni anla!" sesi yalvarıyordu adeta. Ama sevdiği adama yalvarmaktan gocunmuyordu. Aşk bu değilmiydi zaten?
Alp onu umursamamaya çalıştı. Bu hayli zordu seven bir yürek için. "Anlamak? Neyi anlayı Melek! O adi adamla evlenmek için ne gibi bir bahanen olabilir ki! Söylesene? Nasıl bir sebep?"
"Alp bak sadece..."
"Beni o lanet yerde bırakıp gittin! Beni kandırdın! Sen.beni.kandırdın." dedi Alp. Kesinlikle sakin değildi sesi. Şiddetle bağırıyordu. Melek'te aynısını yaptı, bağırdı. Canı gerçekten çok yanıyordu...
"Ne yapsaydım Alp! Sen söyle, ne yapsaydım! Aslan aradı. Senden benden herkesten şüphelendiğini, hepimizi araştırmaya başladığını söyledi. Kendimizi ondan saklayacak kadar güçlü değiliz!"
"Bu bir bahane değil! Ben senin için o adamı gözümü kırpmadan vururum! Ve inan umurumda dahi olmaz."
"Ben sana söyledim. Başka çare yok dedim..."
"Hah! Söyledin. Haklısın. Benim aptallığım! 'Tabii sevgilim, o nasıl soru? Babamın yatağına girmeden mutlu olurum' dememi mi bekliyordun Melek?"
"Bak öyle değil..."
"Sus! Sus dayanamıyorum artık. Tek kelime etmene dayanamıyorum sus! Sakın konuşma!" sözünü bitirdi ve sanki bir hiçmiş gibi Melek'i kapının önünden çekip öfkeyle dışarı çıktı. Bir kaç adım atmıştı ki babasını buldu karşısında. Bakışları 'biraz konuşalım' der gibiydi. Ve yavaşca yürümeye başladı. Arka bahçeye çıktıklarında küflenmeye yüz tutmuş kütüklerin üzerine karşılıklı oturdular.
Fırat bey duymuştu tüm söylenenleri. Ve bunların aşk yüzünden söylendiklerini de pek hala biliyordu. Ama üzerine düşeni yapıp uyarmazsa bu gençlerin aşklarından birbirlerini tüketeceklerini de biliyordu. O yüzden son derece ciddi duruşu ve bakışları gibi ciddi sesiyle bu tatsız bakışmayı bozdu.
"Neden birbirinizi bu kadar yoruyorsunuz?"
"Elimde değil baba! Onun o adamla... bunu düşünmeye bile dayanamıyorum. Canım yanıyor."
"Onunda canı yanıyor oğlum. O da acı çekiyor. Konuşmasına,anlatmasına izin ver. Onu dinle."
"Baba! Onu seviyorum. Kendimden bile çok. Ama o...beni...bıraktı baba! Ben bunu hazm edemiyorum. Ben onun sesine bile aşığım. Ama dayanamıyorum baba! Dayanamıyorum." Fırat bey çok iyi anlıyordu onu. Hala öfkesi dinmemişti. Amaböyle devam ederek çok büyük hatalar yapacağını göremiyordu.
"Ona neden sus dedin?" Alp cevap veremedi bu soruya. Kendisi de bilmiyordu? Kırmaktan mı korkuyordu? Yoksa kırılmaktan mı? Onun bu karasızlığını gören Fırat bey yeniden konuştu;
"Bak oğlum;
Bir kadın bağırıyorsa, onda hala sana ait bir şeyler var demektir. Bir kadın bağırıyorsa, seni gözden çıkarmıyor demektir. Bir kadın sana hala bağırıyorsa, inan bana seni hala çok seviyor demektir. Bir kadın sana bağırıyorsa, emin ol her gece sana dua etmeden uyumuyor demektir. Bir kadın sana bağırıyorsa, kısık sesle Allah'tan sadece seni diliyor demektir. Kadın bağırıyorsa, sana hala muhtaç demektir. Kadın bağırıyorsa, çaresiz kalmış demektir. Susturma o kadını... Zaten seni mutlu edemeyecek olsa susardı o kadın." Fırat bey tam yerinde konuşmuştu yine. Alp'in Melek'e defalarca konuşma dediğini duymuştu çünkü."Baba.." Alp yeniden konuşmaya yeltenince eliyle susturdu onu ve devam etti;
"Kadın susmuşsa; kork!
Çünkü sustuysa seni Allah'a bırakmıştır. Susmuşsa sevgisinin yerini ahı almıştır. Kork susmuş kadından, kork çünkü; çünkü öfkesine bile seni muhtaç bırakmıştır. Af dileme susan kadından. Çünkü; seni gözden çıkarmıştır. Kork oğlum! Kork! Kadın susmuşsa hesabı mahşere bırakmıştır. Kork susmuş kadından, çünkü içinde sana dair her ne varsa silip atmıştır. Ömründe sana ayıracağı bir saniyesi kamamıştır. Özleminden, gözünden, solindaki yerinden, duasından düşmüşsündür. Kork susmuş kadından çünkü; onun ahını alıp başkasıyla asla mutlu olamayacağın zamanlar başlamıştır." sözünu bitirdi ve yerinden yavaşca kalkıp Alp'i düşünmesi için yalnız bıraktı.Melek içerde dişlerini sıkmış ağlıyordu. Alp gittikten sonra ne yapacağını bilememişti, ve kapıyı kilitleyip olduğu yere çöküp gözyaşı akıtmakta bulmuştu çareyi. Az önce geçen sancıları da geri gelmişti. Bu dönemde stresin iyi olmadığını biliyordu ama yapacak bir şeyi yoktu. Canı çok yanıyordu. Yanlız olduğuna isyan ediyordu ilk defa. Belki de ilk defa bu kadar derinden hissediyordu ailesizliği. 'Şimdi annem yanımda olsa,saçlarımı okşasa,her şey geçecek benim güzel kızım sen üzülme.' dese. Bunu o kadar çok istiyordu ki...
Bu güne kadar hep Fırat amcası annesi en önemlisi Alp yetmişti. Bunları düşündükçe gözünden akan yaşlar daha da çoğaldı. Ama artık o da bir anneydi. Karnındaki bebeğinin iyiliğini düşünmeliydi. Bundan güç alıp yerinden kalktı ve yatağına yattı.
Ertesi huzursuzca uyandı. Sancısı vardı. Yavaşca yerinden kalkıp lavaboya gitti, elini yüzünü yıkayıp aynı yavaş adımlarla salona girdi. Mert ve Fırat amcasının kahvaltı ettiğini görünce içini bir huzursuzluk kapladı. 'Acaba Alp gitti mi?' diye düşünmeden edemedi. Hiç iştahı kalmamıştı. Geldiği gibi gitmeyi duşundü ama Mert onu görmüştü ve dikkatle ne yapacağını izliyordu. Zorla yutkunup artan sancıları eşliğinde masaya yaklaştı. Canı yanıyordu ama bunu belli etmemek için üstün bir çaba harcıyordu.
"Afiyet olsun."dedi normal çıkmasına uğraştığı sesiyle. Fırat ve Mert mutlulukla karşıladılar sözlerini. Fırat " gelsene kızım acıkmışsındır." dedi sevgi dolu sesiyle. Melek yalandan gülümsedi. "Ben aç değilim. Biraz dinlensem iyi olur." dedi ve cevabı beklemeden arkasını döndü. Dik duramayacak kadar beli ağrıyordu. Acıyla yüzünü buruşturdu. Nihayet gelebilmişti odasına. Lakin kapıyı açmak için kolunu kaldırmaya dermanı yoktu. Sırtını duvara yaslayıp yavaşca çöktü yere.
Sancıları katlanılmaz boyuta ulaşmıştı ve korkuyordu. Bebeğini kaybetmekten korkuyordu. Birden giren sancıyla iki büklüm olup acıyla bağırdı; "Alp!" sesinin be kadar yülsem çıktığı düşündüğü son şeydi. Şu an gerçekten çok canı yanıyordu ve Alp'i yanında istiyordu.
Sesini ilk duyup gelenler kahvaltı yapmakta olan Fırat ve Mert olmuştu tabii ki. Mert Melek'in halini görünce donup kaldı. Ne yapacağını şaşırmıştı. Ama Fırat ilk şoku hemen atlatmıştı. Korktuğu başına geliyordu işte. Tam da dün gece düşündüğü gibi inatları ve aşkları yüzünden dönülmez bir yola giriyorlardı bu deli aşıklar. Melek düşük yapıyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASUM
Genç KurguBir yeminle başladı bu hikaye. "Sen beni ve ailemi mahvettin,bende seni mahvedene kadar durmayacağım. Ölü bedenini görene kadar vazgeçmeyeceğim." dedi ve bu yola çıktı. Ama kader her zamanki gibi yaramazlık yapacaktı yine. Süprizlerle çıkacaktı kar...