~27~ Can Kırıkları

446 61 5
                                    

Ve bir gün,
Bir çift göze bakarken fark edeceksin öldüğünü.
Çünkü; gözler,
Tüm cinayetlerin,
En kusursuz olanıdır.
-Emre Karataş-


İki gün geçmişti olayın üzerinden. Lanet iki gün!diye düşündü Alp. Onun ölmediğini biliyordu. Orada can vermediğini. Otopsi raporunun bile bunu doğrulamasına rağmen  'Eski depoda bulunan cesetlerin Tunç Eroğlu, ve eşi Ece Eroğlu'na ait olduğu yapılan eşleştirmeler sonucu kesinleşmiştir!' demelerine rağmen Alp, Meleğinin orada ölmediğini biliyordu.

İki gündür can çekişiyordu, sanki birisi ağzından elini sokup içini parçalayarak kalbini almaya çalışıyormuş gibi hissediyordu. Ama canını en çok yakan herkesin bu saçma şeye inanıp 'O artık yok! Kabullen!' demesiydi.

Neyse ki Mert'de onunla aynı fikirdeydi. Yoksa delirmenin eşiğinde olduğuna inanabilirdi.  O da tıpkı kendisi gibi iki gündür uyku uyumuyor, yemek yemiyor, durup dinlenmedn iz peşinde koşturuyordu. Haberi ilk dinleyip soluğu dağ evinde aldığında Alp'e sıkı bir yumruk atmış, ardından içindeki tüm öfkeyi onun üzerine boşaltmıştı. Ama Alp bu öfkenin  nedenini anlayınca ona direnmemiş, az da olsa sinirini yatıştırması için kendini kullanmasına izin vermişti.

Yangın gecesi

Mert bulduğu ipuçlarından sonra soluğu babasının yanında almıştı. Emre bey hiç itiraz etmeden onu çalışma odasına yönlendirip karşısına aldı. Artık saklamanın mantıksız olacağını biliyordu. Madem öğrenmişti bir de kendinden duymasında bir sakınca yoktu.

Herşeyi baştan sona en ince ayrıntısına kadar anlattı. Annesini, babasını, Tunç'u, kendilerin ne zaman dahil olduklarını. Saatlerce bıkmadan anlattı. Mert'in arada lafını kesip sorduğu sorulara dürüstçe cevap verdi. Zaten yalan söylemek için sebebi de yoktu. Tunç belasını bu gençlere daha fazla bulaştırmadan halledeceklerdi Fırat ile birlikte.

Aşağı indiklerinde Mert bir an önce gidip Melek ile konuşmak istediğini söyleyip dışarı çıkacağı sırada Aylin annesinin çağırması ile içeri girmek zorunda kalmıştı. Onun ardı ardına sıraladığı sorulara hızla cevap verip gitmek istiyordu. Ama televizyonda geçen alt yazı ile donup kalmıştı. Daha birkaç saat önce bulduğu kardeşinin yanarak can verdiği yazıyordu.
Salondaki insanları umursamadan hızla dışarı çıkıp arabasına atladı, ve son hızla dağ evine sürdü.

Taşlı yolda arabayı büyük bir gürültüyle durdurup, dışarı çıktı. Alp'te sesi duyup dışarı koşmuştu. Bu adamı karşısında görmek zaten bozuk olan sinirlerine hiçte iyi bir etki yapmıyordu. Dünden beri kendini yakan öfkesini ondan çıkarmak istedi, ve yaptı da. Daha ne olduğunu anlamadan ilk yumruğu salladı ve ardından diğerlerini de. Deli gibi bağırarak elinin altındaki adamı öldürmek istercesine sıralıyordu yumruklarını.

"Senin yüzünden gitti piç herif, durduramadın onu! Baban yüzünden gitti benim kardeşim! Senin lanet olasıca baban yüzünden gitti! Br kere bile sarılamadan! Kardeşim diyemeden gitti!" diye bağırarak hırpalamış. Ardından sakince üzerinden kalkıp küçük balkondaki tabure görevi gören kütüklerden birine oturmuştu.

Alp başını çevirip Mert'e baktı. Onun sinirini çok iyi anlıyordu. Acısını kendi kalbinde hissediyordu. Mert daha sonra söyledikleri için özür dilese de Alp lanet olasıca babasına içinden küfür ediyordu. Herşey onun yüzünden olmuştu. Annesi onun yüzünden hastalanıp ölmüştü, Melek'in annesi ve babası onun yüzünden ölmüştü, Aslan onun yüzünden annesiz, yetimhanede büyümüştü.

Alp onun oğlu olduğu için nefret ediyordu kendinden, sevdiği kadını koruyamayıp o adamın yıllar önce annesine yaptığını kendisi de Melek'e yaptığı için lanet ediyordu kendine. Melek'in yerini bulamadıkça çıldırıyordu sinirden. Artık düşünceleri kalbine baskı yapmaya başlayınca derin bir 'of' çekerek kalktı yerinden. Elleri saçlarını yolmak istercesine asıldığında, düşündüğü binlerce şey vardı. Melek'in gitmiş olabileceği tüm mekanlara aklına geldiği saatte gidip bakmıştı Mert ile birlikte. Adlı tıp morgu hariç her yere bakmıştı. Belki de gidip orayı da kontrol etmeliydi. Her ne kadar orada olduğuna inanmasa da...

MASUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin