~26~

284 59 2
                                    

Ne kadar baş başa kalabilirsin ki kendinle...
Vicdan şarkı söylemez azizim...
Vicdan çığlık atar...

Tunç yüzüne vuran güneş ışığı ile gözlerini açtığında yatağında olmadığını anlaması uzun sürmemişti. Üzerinde oturduğu şey bir hayli sert ve yumuşak yatağına oranla son derce rahatsız ediciydi. Üstelik kollarını ve bacakalarını da hareket ettiremiyordu.

Nerede olduğunu anlamak için güneşin kamaştırdığı gözlerini zorlukla aralayıp etrafına bakındı. Boş, eski ve büyük bir deponun içindeydi. Vücudu kalın iple bir sandalyeye bağlanmıştı ve ağzı da bantlanmıştı.  Bir korku dalgasının bedenini sardığını hissettiği anda arkasındaki kapının gıcırdayarak açılması ile nefesini tuttu.

Tok adımlar boş depoda yankılanırken Tunç karşısına gelecek olan kişiyi deli gibi merak ediyordu.

Aslan yavaş ama sert adımlarla yaklaşıyordu Tunç'a. Avına korku vermeyi oldu olası severdi. İnsanın korkudan öleceği düşüncesi tuhaf bir haz verirdi. Ve Aslan bu adamı korkudan öldürmek istiyordu. Önce kafayı yemesini sağlamak ve ölmek için yalvartmak istiyordu. Hoş! Gerçii bu beş para etmez ihtiyarı öldürse bile içinin soğuyacağını zannetmiyordu ya. Sonuçta bu adamın canını almak yaşadığı o acı dolu günlerin yaşanmamış olmasını sağlamayacaktı.

Sert adımlarını Tunç'un önünde durdurup ona tepeden bir bakış attı. Bakışları o kadar ezici ve aşağılayıcıydı ki karşısındaki sıradan birisi olsa o bakışların altında ezilirdi. Ama Tunç'ta en az Aslan kadar küçümseyici bakıyordu. Sanki tutsak olan kendisi değil de karşısındaki adammış gibi... İnsanı çilden çıkaracak o alaylı gülüşünü yüzüne yerleştirdi Tunç. Sanki bu an bir karşılaşma anı değil de, bir güç gösterisiymiş gibi davranıyordu ikisi de. Tunç ne kadar bağlı olan taraf olsa da kendinden asla taviz vermezdi. Sonuçta o Tunç Eroğlu'ydu! Güçlüydü! Ve kibirli...

Adamlarının birazdan gelip onu bulunduğu yerden alacağına adı kadar emindi. O yüzden onları beklerken geçen zaman zarfında bu adama pabuç bırakmayacaktı.

Gözleri odağındaki adamdan bir saniye olsun ayrılmadı. Ona 'kimsin?' ya da 'beni neden buraya getirdin?' diye sormadı. Çünkü kendisini bile aşan kibri bu adamı kendisine denk görmediği için onu muhattab almıyordu. Onu buraya getirmiş olması güçlü olduğunu değil kendisi gibi bir düşman kazandığı için aptal olduğunu düşündürüyordu.

Aslan ise tek kelime etmeden yüzündeki aşağılayıcı ifade ile izliyordu karşısındaki adamı. Melek'i gördüğü an verceği tepkiyi merak ediyor, onun gibi bir adamın böylesine bir şeyi nasıl sindirebileceğini düşünüyordu. Hiç şüphesi yoktu ki bu adamla oynarken çok eğlenecekti.

***

Melek son 45 dakikadır Aslan'ın Tunç'un üzerinde uyguladığı işkenceyi izliyordu monitörden. Aslan içeri virdikten sonra yaşanan uzin bakışmanın akabinde yine doktorluk damarlarına yenik düşmüş ve zevkle kesmeye başlamıştı Tunç'u. Küçük bir kaç çizik daha sonra büyümüş, yaralara basılan tuz ile Tunç'un canhıraş çığlığı yankılanmıştı boş depoda.

Aslan onun bağrışlarına aldırmayıp bayıltana kadar dövmüş, sonra ayıltıp tekrar dövmüştü. Şimdi ise yine Tunç bayılmadan önceki son direnci ile boş tehditlerini savuruyordu Aslan'a. "Bunu yanına bırakmayacaklar! Eninde sonunda beni almaya gelirler, o zaman ne yapacaksın merak ediyorum!"

MASUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin