Sabahın ilk ışıkları küçük evi aydınlatırken evdeki dört kişi de yeni yeni dalmıştı uykuya. Mert bütün gece her zamanki gibi ailesini düşünmüştü. Anne ve babası yanında olsa nasıl bir hayatı olacağını merak etmişti hep. 'Normal bir insan olabilirdim belki, başka bir mesleğim bile olabilirdi. Hatta bir kardeşim bile...' diye düşünürdü hep. Ve bir söz verirdi kendi kendine 'Eğer bir gün bir aile kurarsam onların canını kimsenin yakmasına izin asla vermem.'
Hayatta en çok istediği şey yanlızlığını azaltacak bir kardeşti. O bilmiyordu bir kardeşi olduğunu henüz ama elbet bir gün öğrenecekti. Çünkü gerçeğin ortaya çıkmak gibi bir huyu vardı. Zamansız ortaya çıkmak...
Emre ile Fırat ise sadece susmuşlardı bütün gece. İkisininde aklında başka sorular, başka planlar vardı. Fırat'ın önceliği Alp ve Melek'i bir araya getirmekken, Emre'nin önceliği birileri zarar görmeden bir an önce Tunç belasından kurtulmaktı.
Melek'in derdi ise... Yalnızlığı, intikamı, aşkı, ailesi, planları... Aralarında kafası en çok karışık olanı hiç şüphesiz o ydu. Canı çok yanıyordu ama vazgeçemeyeceğini biliyordu. Bunca şey yaptıktan sonra asla vazgeçemezdi. 'Bir an önce toparlanmalıyım.' diyordu kendine ama içinde bulunduğu durumda bunu yapması hayli zor oluyordu.
Normal de bu kadar duygusal birisi değildi ama içindeki mucizesi aklı yerine duyguları ile hareket etmesini sağlıyordu. Bu yüzden de herhangi bir girişimde bulunmak istemiyordu.
Önce üzerindeki ölü toprağından kurtulması gerekiyordu. Kendini toparlayıp dugusallığını bir kenara bırakması ve çektiği özlemi görmezden gelmesi gerekiyordu ki bu çok zordu. Hayatını unutamazdı bir insan.
Tunç. O artık diken üzerinde yaşıyordu iyiden iyiye. Yapılan bir sürü saçmalık bir anda durmuştu. Her zaman bir fazlasıyla gelen hayranı artık bir ses çıkarmıyordu ve bu da daha büyük bi oyunla geleceği ihtimalini yükseltiyordu. Asıl korkusu ise bu oyunda kullanacağı şey ya da kişiydi. Melek uzun zamandır kendisinden uzaktı ve telefonlarına ara sıra cevap veriyordu.
Peşine taktığı adam ikinci günden kaybetmişti zaten izini. Evinelden çıktıktan sonra kayıplara karışmıştı. Aramalarına çoğu zaman cevap vermiyor, verdiği zamanlarda ise zoraki konuşuyordu.
Tunç'un aklında sürüyle ihtimal vardı. Bu sefer kaybetmeyecekti. Belki ona karşı hissettiği duygu hayranlıktı. Ama yine de onu elinden kaçırmayacaktı. Hem bütün adamları her yerde Melek'i arıyordu, elbet bulacaklardı. Başka ihtimal yoktu. Çünkü Tunç Eroğlu istediğini alırdı. Ve bu kadını istiyordu.
Ve Alp... Kalp kırıklıkları ile doluyudu. Sevdiği kadın onu hayal kırıklığına uğratmıştı. Aklına her geldiğinde kendini kesmek istiyordu. Annesini koruyamamıştı o adamdan ve şimdi canı da o adamın yanındaydı. Elinden gelen her şeyi yapmıştı ama... Hiçbir bahane onu koruyamadığı gerçeğini değiştirmiyordu.
Aslında kızgınlığı biraz da kendineydi. O günden sonra asla derin bir uyku uyumamıştı. Melek kendisini uyurken bırakıp gittiği, o adamla evlendiği için haram olmuştu uykuları.
Ve mutsuzdu. Hemde çok... Bazı anlarda nefes alamıyordu, hatta kalp atışının yavaşladığını hissettiği anlar bile oluyordu. Geri dönmeyi, meleğine sarılıp o güzel kokusunu ciğerlerine doldurmayı çok istiyordu ama gidemiyordu bir türlü. Aklı, duyguları arafta kalmıştı. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Bu izbe yere geldiğinden beri sadece düşünüyordu. Neden? İşte bu soruya bir cevap bulamıyordu.
Başka bir şehre giderse aklını toparlayacağını düşünmüştü, ama ilk andan anlamıştı bunun yanlış bir karar olduğunu. Anlamıştı ama bu dönmesini sağlamıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASUM
Teen FictionBir yeminle başladı bu hikaye. "Sen beni ve ailemi mahvettin,bende seni mahvedene kadar durmayacağım. Ölü bedenini görene kadar vazgeçmeyeceğim." dedi ve bu yola çıktı. Ama kader her zamanki gibi yaramazlık yapacaktı yine. Süprizlerle çıkacaktı kar...