Belkide...
Gözyaşları, gülümsemeden önce yüzümüzü temizlemek için var...Tunç saatlerdir gözünü üzerinden ayırmadığı kadının gözlerini yavaşça açması ile oturduğu tekli koltukta dikleşip yatağa doğru yaklaştı. Büyük ellerini karısının minik ellerinin üzerine kondurdu ve kısık bir sesle konuştu: "İyi misin?" Melek başını evet anlamında salladı ama yalandı. Birkaç gündür üst üste gelen olaylar, yaşadığı psikolojik yıkım ve dün geceki dayak onu hayli zorlamıştı. Elinin üzerinde hissettiği el de iyi olmasına yardımcı falan olmuyordu.
"Bunları konuşmak için erken biliyorum ama...seni orada tutanlar kimdi Ece?" Melek bu soruyu bekliyordu haliyle cevabını da düşünmüştü. Asla ona net bir cevap vermeyecekti. Onun başka şeylerle ilgilenip, kendisinin yaptığı şeyleri fark etmemesini sağlayacaktı. "Bilmiyorum! Kimseyi görmedim."
"Ne zamandır oradasın?" Melek bu olasılıkları düşünüp cevabını hazırlamıştı. Herşey kendi elindeydi artık. "Buradan ayrılıktan bir hafta sonra iki adam beni kaldığım yerden alıp bir yere götürdü, birkaç gün sonra beni bulduğun o yere taşıdılar. Ne zamandır oradayım bilmiyorum. Gözlerim hep bağlı olduğu için bir süre sonra zaman algımı kaybettim." Bu sözleri sarf ederken neredeyse ağlayacaktı, şu anki durumuna kendisi bile inanamıyordu. 'Galiba kontrol edemediğim tek şey ruhum' diye düşündü. Yüzündeki buruk gülümseme ile Tunç'a baktı. Tunç onun acı çektiğini görebiliyordu. Dışarıdaki hemşireyi çağırıp ağrı kesici yapmasını istedi. Melek buna karşı çıksada Tunç onu dinlememişti. Oysa ki Melek kendini güvende hissetmediği bu evde uyumak istemiyordu.
•°•°•
Mert bodrum katta önceden sakladıkları dosyaları bulmaya uğraşıyordu. Buradaki dosyalarda daha çok aile sırları bulunuyordu. Yakın ailenin sırları... Küçük yaştayken Emre babasının sık sık burada vakit geçirdiğini, bir şeyler ile ilgilendiğini biliyordu. Fırat bey ile ilgili olan dosyayı babası buradan çıkarmıştı. Tunç'un bilgileri de buradaydı, ve ailesinin hayatını yine burada bulunan bir dosyadan öğreneceğini tahmin ediyordu.
Elleri ile duvarları yoklayıp bir farklılık arıyordu. Sonunda vurduğu yerden gelen tok ses ile sevinçle verdi tuttuğu nefesini. Melek'in yanına gitmek için eve üzerini değiştirmeye geldiğinde babasını buradan çıkarken görene kadar gelmemişti aklına buranın varlığı. Araştırma yapmasına neden olan şey ise babasının her zaman söylediği 'Söz uçar yazı kalır!' sözüydü. Yaşlı kurt herşeyi bir bir yazmak adetini hala devam ettiriyordu. Duvarın kenarındaki çıkıntıyı bulup duvarı kendine çekti. Duvarın içine yapılan rafın içinde dört tane kalın dosya vardı. Dördünüde çıkarıp kucağına aldı ve duvarı eski haline getirip adımlarını dışarı yöneltti. Birkaç gün önce kiraladığı evine gidip sakin kafayla her bir detayı dikkatle incelemek istiyordu. Kimseye görünmeden evden çıkıp arabasına binip hızla uzaklaştı.
~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~
Mert bir haftadır evden çıkmadan dosyaları incelemişti. Dosyalardan biri Tunç Eroğlu, biri Fırat Şahin, biri Emre babası diğeri ise anne babası hakkındaydı. İlk Tunç'u okumakla hata mı yapmıştı bilmiyordu ama onun hakkında bilmediği birçok şey öğrenmişti. Emre babası birşeyleri eksik anlatmıştı kendine. Mesela bir arkadaşları daha olduğunu ve onun Tunç'tan hamile kalıp bir bebek dünyaya getirdiğini söylememişti. Ya da ailesinin yurt dışındayken kaldığı evin Mert'in Bade'yi sevdiğini söylediğinde gittiği ev olduğunu. Tunç'un zamanında onları bulamamasındaki asıl etkenin kendisi olduğunu. Alp'in Tunç'un oğlu olduğunu da bu dosyalardan öğrenmişti. Çok sır vardı... Ve kalan tek bir dosya. Ailesi hakkında ög4eneceği birşeyler olduğu düşüncesi kalbini gümbürdetiyordu.
Cesaretini toplayıp dosyayı açtı. Anne ve babasının nasıl tanıştığından, son anlarına kadar herşey vardı. Okuduğu kağıtları düzenleyip dosyanın içindeki bir klasörü daha açıp fotoğrafları çıkardı. Diğer üçünde olduğu gibi bunda da vardı fotoğaf. İlk karede anne ve babasının gençlik halleri vardı. Lise çağları, üniversite zamanları, düğün fotoğrafları... Hepsi vardı. Dikkatle inceledi hepsini tek tek. Daha önce hiç görmediği onlarca fotoğraf. Emre babası sadece üniversitede çekilen birkaç fotoğrafı göstermişti ona. Neden saklamıştı ki sanki? Kendi bebekliği bile vardı. Ağlayarak baktı hepsine, gözyaşları ile andı o zamanları. Elinde kalan son kare fotoğrafa dikti gözlerini. Gözleri mutlulukla parlayan dört kişilik bir aile.
Kardeşinin yüzünü yıllar sonra ilk defa görüyordu. Tıpkı annesinin söylediği gibiydi. Melek gibi... Fotoğrafları da toplayıp kenara bıraktı. Diger klasörü de açtı elleri titreyerek. Burada ise kendisinin fotoğrafları vardı. Her yıl için bir fotoğraf. Ve tüm hayatının yazılı olduğu kağıtlar. Ve kalan son klasör. İçindeki fotoğraf ve kağıtları görünce nefesi kesiliyor. Bu kadarını tahmin etmemişti. Böyke bir şeyin olacağına imkan vermemişti. Kardeşi hayattaydı ve yanı başındaydı... Annesinin prensesi, Meleği aylardır yanındaydı. Ve Mert bunu şimdi öğreniyordu. Emre babası neden susmuştu bunca zaman? Neden söylememişti ona gerçeği? Alp ne kadar da haklıydı Melek'e Tunç ile yaptığı evlilikten dolayı kızmaya...
Ama şu an bunların hiçbirini düşünmek istemiyordu. Günler önce annesinin doğum gününde Melek'e söylediği gibi gidip annesinin prensesine sarılmak istiyordu. Melek'e 'senin ailen benim!' demek istiyordu.
•°•°•
Melek bir haftada kendini bir hayli toparlamıştı. Aslan'dan haber alır almaz bu evden Tunç ile birlikte çıkacak ve sonraki hayatına bir katil olarak devam edecekti. Birkaç gün önce Alp tekrar gelip eski işine dönmek istediğini söylemişti. Tunç onu hemen işe alsa da Melek isteyince yeniden çıkarmak zorunda kalmıştı. Sona gelmişken Alp'in planlarını berbat etmesini istemiyordu. Büyük olasılıkla Alp yakınlarda bir yerlerdeydi ama onu da atlatmayı başarabilirdi.
Akşama doğru telefonuna gelen mesaj ile mekanın hazır olduğunu anladı.
Aslan:✔
Melek: ✴
Aslan: Ne zaman istersen okeyim.
Melek: Başka kim biliyor?
Aslan: Beni o şerefsizi öldürme şerefinden mahrum edebileceğini zannediyorsan yanılıyorsun.
Melek: Gece yarısından sonra. Hazırlıklı gel. Adamları sen temizle, Tunç bende.
Aslan: Yine pastanın üstündeki çilek senin 😤 bunu sevmedim.
Melek: Ok. Gelme o zaman.😕
Aslan: 😩 Geç kalma küçük şeytan.
Melek akşamı zor etmişti. Şimdi ise dakikaları sayıyordu. Bu gece bu iş bitecekti ne pahasına olursa olsun. Odadan çıkıp alt kata inip küçük bara doğru ilerledi. İki bardak içki alıp Tunç'un çalışma odasına gitmek için merdivenlere yönledi. İçeri girmeden önce cebinden çıkardığı beyaz tozu içki bardağına boşalttı. Uyandığında Tunç'u şahane bir süpriz bekliyordu. Kapıyı tıklatıp en tatlı gülümsemesini yerleştirdi yüzüne. İçerden gel komutunu duyunca yavaş adımlarla, bir kuğu zerafetiyle süzüldü açtığı kapıdan.
Adımlarını Tunç'un karşısında durdurup ilaçlı kadehi uzattı gülümseyerek. "Bir şeyler içmek istersin diye düşündüm." derkenki haliyle Tunç elindeki zehir olsa düşünmeden alıp içerdi. Nitekim öyle de oldu. Tunç hiç terddüt etmeden aldı elinden kadehi, ve tek seferde bitirdi. Melek bu sefer gerçek bir gülümseme bahşetti ona. Sevgiden uzak, soğuk ve ruhsuz bir gülümsemeydi dudaklarındaki.
Sonunda bitirecekti bu saçma şeyi. Kısa bir an düşündü. 'Ailem hayatta olsa böyle bir şey yapmamı isterlermiydi?' diye. Ama avaz avaz bağıran mantığının sesini duydu içinde. 'Eğer bu adam onları öldürmeseydi böyle bir şey yapmana gerek kalmazdı zaten.' haklıydı. Melek'i bu yola Tunç'un bizzat kendisi sürüklemişti...
Finale son 3 bölüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASUM
Teen FictionBir yeminle başladı bu hikaye. "Sen beni ve ailemi mahvettin,bende seni mahvedene kadar durmayacağım. Ölü bedenini görene kadar vazgeçmeyeceğim." dedi ve bu yola çıktı. Ama kader her zamanki gibi yaramazlık yapacaktı yine. Süprizlerle çıkacaktı kar...