Alkan, sırtına sertçe vurulmasıyla ağzından acı bir inleme dökülmüştü. "Napıyon lan ruh öküzüm" diyen yavşakla arkasına dönüp, Mertin boğazını sıkmış ve kendisine çekmesi bir olmuştu.
"Sen gelmeden önce gayet iyiydim geri zekalı uzaylı yavşağı" dedi sinirle. Mert'in bir anda büyüyen gözleriyle kaşlarını çattı. Bir noktaya bakarken yüzü bembeyaz kesilmişti.
"Ne oldu lan yavşak, öleceğini anladığın için yumuşak olan yerlerin mi eridi" dedi, sırıtarak.
Ama Alkan'a bakmayıp, hâlâ arkasına bakıyor ve sesli bir şekilde yutkunuyordu.Alkan, arkasına dönüp nereye baktığını anlamaya çalıştı ama okula giriş yapan öğrencilerden başka bir şey görememişti. Kaşlarını çatarak, "Noldu lan götün sikilmiş gibi duruyon" dedi.
Mert, Alkan'a dönüp sesli bir soluk verirken, "Tuvalet..." dedi.
"Ne?""Benim tuvalete bakmam lazım"
Alkan, kaşlarını sinirle daha çok çattı. "Ne diyorsun arizona kertenkele amip'i " dedi.
Mert, Alkan'ın ellerini boğazından sertçe itip, "Anlasana oğlum, kutup ayısı terliksi hayvanı, sıçacağım işte" deyip uçarcasına çekip gitmişti. Mert'in az önce karşısında dikildiği yere şaşkınlıkla bakıp gözlerini kırpıştırdı. Demin ne olmuştu öyle? üstelik daha sırtının acısını bile çıkartamamıştı.
Sinirle ellerini ceplerine sokup, sınıfa doğru yürümeye başladı. Koridorda yürüyüp geçerken, kızların hayranlıkla iç çekişleriyle, erkeklerin nefretle karışık kıskanç bakışları arasında sınıfına varabilmişti. Tüm bunlar gururunu okşuyordu. Göz önünde olmak gibisi yoktu Alkan için valla.
Sınıfa varıp en arka sıranın önüne oturduğunda kafasını pencereden dışarıya çevirmiş, liseli ergenlerin geri zekalı ergence hareketlerini izlemişti bir süre. Bundan da kısa süre de hatta bir milisaniye içinde sıkılmasıyla başını sade yeşil tahtaya çevirmişti. Mert'in bu süre içinde kapıdan içeri hızla girip, kendini Alkan'ın yanına atması bir olmuştu. Tam karşıya bakıp, Alkan'ı umursamamıştı. Kimse onu umursamazlık edemezdi, özellikle onu sinir edecek derecede bacağını sallayıp, sırayı titretenler hiç edemezdi.
Hızla eliyle Mert'in bacağına şaplak atarak onu durdurdu. "Yerinde dur! yeri delicen matkap gibi ayağınla, tarla faresi suratlı" dedi. Alkan'ı takmayıp, bacağını sallamaya devam etti. Yok bir sorun vardı. Hocanın sınıfa girmesiyle Alkan dışında herkes ayağa kalkmıştı ve bu kez Mert'de kalkmamıştı. Bu daha önce hiç olmamıştı, hatta Alkanı da sürekli ayağa kalkması için zorlardı. Yani büyük bir sorun vardı. Mert'in kafasına sert bir şekilde vurmasıyla donuk beden kendine gelmiş, ona öldürücü bakışlarla bakmaya başlamıştı. Çok şükür umursanmıştı.
Alkan, öldürücü bakışları es geçerek "Ne oldu?" dedi, çenesiyle ileri doğru ona işaret etti.
"Ne olabilir ki? Hiçbir şey olmadı. Sonuçta başımıza taş yağacak falan değil ya! aslında yapılan bir araştırmaya göre önümüzdeki 50 yıl içinde meteor yağmuru yağabilirmiş, en güvenli yer olarak da fiji dağlarının olduğunu söylemişler. Ayrıca biliyor musun? Fiji dağlarının olduğu yerde bile daha keşfedilmemiş adalar varmış..." biraz soluklandıktan sonra da "Bence süper bir macera bile yaşamış oluruz. Sende hiç sıkılmamış olursun ne diyon?" dedi. Sonrada büyük yavru köpek bakışlarıyla Alkan'a bakmaya başladı."Allah derim!" deyip, ona gülümsemesiyle "Vallaha mı?" demesi bir olmuştu.
Elini kumral saçlara çıkarıp, okşamaya başladı. Aniden Mert'in bir tutam saçını hızla çekip, kafasını sıraya gömmesi bir olmuştu. Çıkan "Tak!" sesiyle aynı anda Mert'in acı dolu bağırmasıyla herkes onlara dönmüş, her birine öğretmen de dâhil olmak üzere sıkıysa konuşun şeklinde sinirli bakışlarını yollamıştı Alkan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KRAL
RomanceBu savaşın iki sonucu vardı, ya kazanırsın ya da sürülürsün. Sırlarla dolu bir geçmişi ve nefesi olduğunu iddaa ettikleri bir çocuk. Kafasını gökyüzüne kaldırdı, karanlık gecedeki tek tük yıldızlar şehrin üstünde parlıyorlardı. "Sen benim neyimsin...