***
Yarın okulu olanlar için bir geçmiş olsun sürprizi yapam dedim. Allah kurtarsın jxaxaxaxx🤣🤣🤣🤣
***Alkan, cezaevi aracının loş ortamında oturmuş, havada süzülen toz taneciklerinin dansını izliyordu. Şıngırdayan zincirlerle ise minik bir müzik ritmi oluşturmuş, onu kurtarmalarını bekliyordu. Çıkardığı kavgadan sonra iyileşmeyen yaraları açılmış, vücuduna iz olarak kazınacak birçok yara bahşedilmişti. Güzel yunan tanrısı vücudu artık güzel değildi. İşkence yüzünden her yeri delik deşikti. Kendisini Vampir filmlerindeki kurbanlar gibi hissediyordu. Ya da köstebeğin sürekli olarak kazdığı toprak gibi...
Hafif bir kımıldamayla bile binlerce iğne batmış gibi canı yanıyordu. Kafasına aldığı birçok darbe yüzünden görüşü gittikçe bulanıklaşıyordu. Ağrısını geçiremediği kadar başı acıyordu. Aldığı nefesler bile beyninde yankılanıp soluğunu kesiyordu. Acıdan dişlediği dudaklarını serbest bırakarak önünde oturan jandarmaya baktı. "Beni nereye götürüyorsunuz" diye sordu merakla. Kavgayı çıkardıktan ve bir güzel benzetildikten sonra apar topar bu araca bindirilmişti. Arslan'ın onun bu şimdiki halini görünce vereceği tepkiden korkuyordu. "Evcilleştirmeye" dedi ve hin bir gülümsemeyle sırıttı yeşillere bürünmüş jandarma.
Aynı sırıtmayla karşılık veren Alkan çatlak sesiyle fısıldayarak, "Ben hiç evcilleştirilen bir Alkan duymadım, kolay gelsin" dedi ve göz kırptı. Karşılığında kötü bakışlar kazanan Alkan ise kafasını geriye doğru yaslayarak gözlerini kapattı. 'Cidden beni nasıl kurtarmayı planlıyorlardı' diye düşündü Alkan. 'Ve umarım plânı Mert yapmamıştır' diye de ekledi içinden yoksa sonu tımarhane olabilirdi.
Mert "Hazır mısınız?" diye seslendi. Yolun ortasında durup araçlarına kaza süsü vermişlerdi. Alkan, ortalığın içine ettikten sonra daha yüksek güvenlikli bir hapishaneye gönderileceğini biliyordu. Bu sırada cezaevi aracının korunmasız olacağını da böylelikle kolayca Alkanı alıp gideceklerdi. Gidecekleri yer belliydi bile kaçak yollarla fiji adalarına gideceklerdi. Ertuğrul amca ayarlamıştı bu yolculuğu. Gidecekleri yeri ise Mert seçmişti. Bunu yapıyorlardı çünkü yasal yollarla Alkanı kurtaramayacakları kadar ortada birçok sahte delil vardı. Alkanın babası cidden şeytanın tekiydi. Bir insan nasıl bunu oğluna yapabilir diye düşündü Mert.
Arslan "Mert, eğer bu plan tutarsa seni affedebilirim" dedi ve heyecanla aracın etrafında dolanmaya başladı. Alkandan ayrı kaldığı her sürede kafayı yeme noktasına geliyordu. Çok uzun zamandır onsuzdu, daha fazla onsuzluğa dayanabileceğini sanmıyordu. Derin bir nefes aldı sakinleşmek için her şey yolunda giderse yeni bir hayata başlayacaklardı. Bunun heyecanı da sarıyordu Arslanı. Mert "İstemez üstü kalsın" dedi ama bu kelimelerle o da daha çok heyecanlanmıştı. Her şeye yeni baştan başlayabilirdiler. Hiç ayrılmamışlar gibi...
Ertuğrul ise son rötuşları yapıyordu. Bu işten sağ çıkarlarsa oğluyla daha fazla vakit geçirebilirdi. Birbirlerini tanımak için bolca zamanları olacaktı. Bu düşüncelerle yaşlı kalbi heyecanla atan Ertuğrul çocuklara dönerek, "Her şey hazır, şimdi Alkanı bekleyeceğiz!" dedi. Aynı anda kafalarını sallayan Mert ve Arslan, arabanın kapısına yaslanıp birbirlerine baktılar. İkisinin aklında da yeni bir başlangıç vardı.
Alkan, şiddetli öksürüklerle ciğerini eskitiyordu. Aldığı nefesler canını yakmaktan öteye geçmiş öldürüyordu sanki... kısa saç kesimini berbat bulduğu jandarmaya dönerek "Elinizde kalıp başınıza üç tane bela almak istemiyorsanız bence yönünüzü hastaneye çevirin" dedi halsiz bir şekilde. Üst üste aldığı darbeler ve işkenceler yüzünden kemikleri sızlıyordu. Jandarma Alkanın çıplak üstüne baktı. Eski dönemlerdeki savaşçılara benzetmişti. Göğsünde kuruyan kanlar yeni açılan yaralardan sızan kanlarla tekrar ıslanıyordu. Her yeri kir pas içindeydi ama bu bile yaralı savaşçının güzelliğini örtememişti. Jandarma yaptığı analizi kesip onu izleyen gri gözlere baktı. "Reddedildi, hapishanedeki doktorlar bakar sana" diyen jandarmaya Alkan sadece omuz silkti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KRAL
RomanceBu savaşın iki sonucu vardı, ya kazanırsın ya da sürülürsün. Sırlarla dolu bir geçmişi ve nefesi olduğunu iddaa ettikleri bir çocuk. Kafasını gökyüzüne kaldırdı, karanlık gecedeki tek tük yıldızlar şehrin üstünde parlıyorlardı. "Sen benim neyimsin...