Karşısında dikilmeye devam eden kilolu çam yarmaları gittikçe sinirini bozuyordu Alkanın. Sanki beyaz saray da girmesine izin vermiyordunuz. Eğlenmek için yeni şeyler ararken yolu buraya düşmüştü. Üstünde hiçbir şey yazmayan siyah tabela dikkatini çekmişti doğrusu. "Bakın, izin verdiniz... verdiniz, yoksa sizi sikerim panda suratlılar" dedi güneş gözlüklerini gece bile takan bodyguardlara. Kendisinden en az on santim uzun olan muşmula suratlılara yüzünü buruşturdu.
Dümdüz karşıya bakmaya devam ederlerken tekrar "Toz ol bücür, yoksa kendini toprağın altında dua ederken bulursun" dedi tek tüze sesiyle. Robot gibi konuşuyormuş gibiydi. Diğeri ise "Tabutta, canlı olarak" diye cümleyi tamamladı.
"Ne bücürü be! Sen fazla süt emmişsin, bok vardı da sanki kıtlıktan çıkmışsın gibi ananı sömürmüşsün" dedi sinirle. Boy takıntısı vardı abi Alkanın. Biri dalga geçince kıl oluyordu. Tamam boyu bir seksen olabilirdi ama bu standart erkek skalasıydı. Alkanın standartları sikip atması gerekiyordu. Bu yüzden sinir oluyordu boyu uzun olanlara. Bunun için de ayrı yetten gıcık oluyordu ya zaten Arslana. Alkandan beş santim uzundu çirkin gözlü.
"Götür şunu!" diyen korumayla dikleşip, kavga pozisyonu almıştı. Ona doğru bir adım atmasıyla ayağıyla bacak arasına bir tekme atmıştı. Acıyla inleyerek eğilmesiyle dizini de suratına geçirmişti. Hileli dövüşüyordu ama umurumda değildi. Sağ kolundan yaralıydı ve bu çam yarmasını adil bir dövüşte yenemezdi şu an.
Yere düşüp, kıvranan korumayla diğer arkadaşı derin sesli bir soluk verip, "Şimdi bittin sen" demesiyle üzerine atlaması bir oldu. Hemen yana kaçıp, ayağına çelme taktı. Yüzüstü yere kapaklanırken büyük bir gürültü çıkmıştı.
Gülle gibi yere düşmesiyle kıkırdadı. Madenlerine vurduğu koruma hâlâ yerde boylu boyunca yatıp orasını tutarken, diğer koruma çoktan yerden kalkıp hırlamalar eşliğinde üstüne yürüyordu. "Gel kuçu kuçu, gel oğlum! ya da dur gelme çok çirkinsin yaaa" demişti yarım bir gülümsemeyle.
İri koruma "Bittin sen güzel çocuk" deyip dudaklarını yaladı.
Arkasından gelen "Durun!" sesiyle yerinde dondu Alkan. Yerdeki koruma acı içindeyken kalkmaya çalıştı. Karnına bir tane daha geçirip, yerde kalmasını sağladı. Arkasındaki ses bu kez daha yüksek bir sesle "Bu kadar yeter güzelim" dedi.
"Sen kime güzelim diyorsun piç" dedi arkasını dönüp, konuşan kişinin yüzüne baktı. Kemikli yüzü kare şeklindeydi. Yanakları içe göçmüş gibi duruyordu. Bu ona sert bir ifade sağlıyordu. Adam yanına gelip tam önünde durdu. O Alkana pırıltılı gözlerle bakarken, o da ona donuk gözlerle bakıyordu. Yavaşça çevresinde dönmeye başladı. Etrafında tam bir daire çizip, önünde durduğunda "Gördüğün şeyden hoşlandın galiba köpekbalığı suratlı" dedi.
Kıkırtıyla gülerek kulağına "Çoook!" diye fısıldadı.
Alkan "Tabi hoşlanırsın kaç yunan tanrısıyla karşılaştın ki hayatında" dedi kendisini beğenerek.
Ondan bir adım uzaklaştı. Alkanı baştan ayağa incelerken dudağını yaladı. "İçeri girmek istiyordun değil mi güzel gözlüm?" sadece başını salladı. "Paran var mı?"
"Yok" dedi sert bir sesle. "O zaman nasıl girmeyi planlıyorsun tatlım?" diye sahte bir neşeyle sordu. Alkan "Gireceğimi ikimizde biliyoruz o yüzden uzatmada işleve geçelim köpek balığı" dedi sıkılmış bir edayla. Yanına gelip dibine girdi. Burnunu saçlarına dayarken "En sevdiğim, sanırım seninle çok eğlenceli zamanlar geçireceğiz" dedi ve arkadaki korumalara işaret verdi.
Korumalar iki yandan gelip kolunu tuttular. "İçeri girebilirsin tatlı çocuk ama müşteri olarak değil ve bu iyiliğimi daha sonra senden tahsil edeceğim haberin olsun Kandemir" deyip Alkana bir öpücük yolladı ve gözden kayboldu. Şokla gözleri sonuna kadar açılmıştı. Yani onu tanıyordu ama Alkan onu daha önce hiç görmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KRAL
RomanceBu savaşın iki sonucu vardı, ya kazanırsın ya da sürülürsün. Sırlarla dolu bir geçmişi ve nefesi olduğunu iddaa ettikleri bir çocuk. Kafasını gökyüzüne kaldırdı, karanlık gecedeki tek tük yıldızlar şehrin üstünde parlıyorlardı. "Sen benim neyimsin...