Mert, zebanisinden kurtulmak için "Alkan, lütfen yavşaklığıma ver ya valla öyle demek istemedim. Senin ölümün üzerine bak!" dedi, tüm yavşaklığıyla.
Kafasına bir tane geçirdi Alkan. "Geri zekalı yavşak, yemin ederken bile yavşaksın lan" dedi. Barın karanlığında yanıp sönen neon ışıklar yüzünde dans ediyordu. Kumral saçlarını rengarenk boyaya bulamış gibiydi. Alkan bayıldığı zaman kendi evine götürmüştü. Anne ve babası onunla ilgilenmedikleri için ne yaptığıyla pek ilgilenmiyorlardı. O yüzden Alkanı evine rahatlıkla götürebilmişti.
Ama yaptığı iyiliği, Arslan'a karşı onu rezil ederken kasırga hortumuyla sikip atmıştı. Tarafsız bir bar olan İzbe bardaydılar. Burayı seçmişti çünkü herkes rahat rahat içebilmek için burada olurlardı ve şu an Mert'e tüm düşmanlarına görsel bir şölen sunduracaktı.
Alkan, sesinde gram acıma olmadan "Hadi, al şunları yoksa eline kırbaçta veririm" dedi. Topuklu ayakkabıları ona uzatırken kafasına zorla taktırdığı tavşan kulakları hayal kırıklığıyla daha da aşağı çökmüştü. Kıkırdadı. Çok tatlı olmuştu Mert, bu gece herkes onu eve atmak isteyecekti. Bakalım nasıl kurtulacaktı çiftleşme döneminde olan yavşak timsahlardan.
Kahkaha atarak barın sahne kısmına doğru ilerledi. İnsan beden yığınlarının içinden geçerken önünü açmak çok da zor olmadı. Alkanı gören zaten yolundan çekiliyordu. Şarkıları çalıp söyleyen çocuğa yaklaşıp, "Şu siktiğimin metallica şarkısını kapat lan! beynim bile kol bastı şarkısı için halay çekmeye başladı" dedi bağırarak.
Her yerinde piercing olan, simsiyah gözlerine çektiği siyah kalemle dipsiz kuyu gibiydi. Sonunu göremediği şeylerden hep nefret etmiştir. Berbat çaldığı yetmiyormuş gibi birde dipsizdi salak.
Gözlerini bir iki kırpıp Alkana mal mal baktı. Sanki ona "Gitarını sik demiş" gibi bakıyordu. "Abi, bana böyle şarkılar çalmamı sen söyledin" dedi hâlâ bana aynı şekilde Alkana bakarken.
"Hadi ya ne zaman demişim" dedi şaşkınlıkla.
"İki gün önce" dedi.
"Ahhh, demek öyle o zaman şimdi de değiştirmeni söylüyorum. Şöyle seksi bir şeyler çal. Yavşak striptiz yapacak" dedi.
"Anlamadım" dedi mölün mölün hala anlamak istercesine Alkana bakarken.
"Sana anla diyen olmadı zaten dediğimi yapıp çal işte " dedi ve oflayarak sahneden indi.
"Madem ben demişim metallica çal diye, o zaman güzel bir şeyler çal demi. Ne var da en boklarını çalıyon özürlü, hiçbir şeyi de anlamıyor da" diye kendi kendine mırıldanırken sert bir göğse çarptı.
Kafasını kaldırdığında ona gülen Arslan'a şalteri atmıştı. Tam gülen suratına yumruk atacağı sırada Arslan, Alkanın elini tutup onu kendine çekmişti. Parmağını 'cık cık' deyip önünde ileri geri sallarken, "Unuttun mu? burada yasak!" dedi. Ani bir atakla parmağını diğer eliyle tutup sert bir şekilde ısırdı Alkan.
Bağırarak ondan uzaklaşırken, dudağına bulaşan kanı emdi. Arslan, elini havada sallarken, "Köpek misin oğlum sen?" diye bağırdı.
Kollarını göğsünde birleştirip ona gülümserken, "Sende o zaman köpeğin önüne kemik atmayacaktın. Kırk iki numaralı ayak suratlı" dedi neşeyle.
Acıdan dolayı kambur olan sırtını düzleştirip, yanına tam dibine girmişti. Parmağından akan kanı dudaklarına götürüp emerken, kaşlarını çatmıştı o sıra Alkan. "O zaman sana et vereyim, sindirmesi kolay olur" dedi parmağından az kalan kanı Alkanın dudağının kenarına sildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KRAL
RomanceBu savaşın iki sonucu vardı, ya kazanırsın ya da sürülürsün. Sırlarla dolu bir geçmişi ve nefesi olduğunu iddaa ettikleri bir çocuk. Kafasını gökyüzüne kaldırdı, karanlık gecedeki tek tük yıldızlar şehrin üstünde parlıyorlardı. "Sen benim neyimsin...