Alkan, kapıdan çıkıp gidecekken Arslan'ın "Nereye gidiyorsun?" sorusuyla duraksamıştı. Sıkıntıyla oflayarak "Ne var? bir şey mi söyleyecektin?" dedi yüzüne karşı. Arslan, yüzüne bön bön bakarken, "Evet, bende öyle düşünmüştüm" dedi yukarı kıvrılan dudaklarıyla. Kendine gelir gelmez yataktan çıkmıştı. Bu salaklar ise peşini bırakmıyordu. Mert'i bir şekilde başından savıp, pamuk şeker istiyorum diye bir şekilde evden yollamıştı Alkan.
Mert, sanırım kendisiyle karıştırıp sorgulamadan hemen koşup gitmişti, ölen kardeşinin son arzusunu yerine getirmek istercesine. Arkasını dönüp tekrar kapıya yönelmişken omzuna değen elle tekrar Arslan'a döndü. "Ne var? her şeyi eritebilecek çirkin ördek" dedi sinirle. Tek kaşı havaya kalkmış Alkana bakan Arslan "Ne yani hiçbir şey sormayacak mısın?" dedi.
Dibine kadar girip, gözlerinin içine baktı. Kırgınlık vardı gözlerinde, bu tuhaftı. Asıl Alkanın öyle davranması lazımdı. Ne sanıyordu ki kendini. "Dediğin gibi bir yabancısın ve ne bok yediğin beni ilgilendirmiyor. İstersen Amerika başkanına suikast düzenlemiş ol, yine sikimde olmaz" hemen ardından ekleme yaptı. "Çünkü hiçbir şeyimsin" dedi, nefeslerinin ona çarpıp gözlerinin kapanmasına neden olurken.
Arslan gözlerini açarken "O zaman niye geldin?" dedi.
Alkan umursamaz görünmeye çalışırken dişlerini sıkmıştı. "Sıkılmıştım" dedi omzunu silkeleyerek. Ona üzgün gözlerle bakmasını göz ardı edip, kapıyı açtı. Kapıyı açmasıyla yüz yüze geldiği yaşlı adam "Ben geldim!" dedi yüzündeki gülümsemesiyle ama Alkanı görmesiyle şaşırmış gözlerini kırpıştırmıştı.
"Senin yatakta dinleniyor olman lazımdı" dedi Alkana doğru çatık kaşlarıyla bakarken.
Alkan ani bir hareketle adamın boğazını sıkıp kapıya vurdu kafasını "Bana şimdi neden burada olduğunu anlatman için yarım saniyen var" dedi. Bu Alkanı daha önce kendi isteğiyle dayak yediği zaman evine bırakan kır saçlı adamdı. Ne işi vardı bunun burada?
Arslan "Bırak onu Alkan, pişman olacağın bir şey yapmak üzeresin" dedi ona doğru adım atarken.
"Sanırım bir şeyi yanlış anlıyorsun, ben pişman olmam olacağım zaman bile" eliyle adamın boğazını daha çok sıkıp Arslan'a dönmüştü. "Neden biliyor musun?" ona anlamayan gözlerle bakan Arslan'a "Çünkü o hatayı ben yapmışımdır" dedi. Sözleriyle gözlerini deviren Arslan'la gözlerini sinirle kıstı. Hâlâ Arslan'a bakarken yaşlı adamın kafasını tekrar kapıya vurdu. "On saniye" diye de eklemeyi unutmamıştı.
"Benim yanımda çalışan biri seni o kurtardı" dedi ağzında acı bir tat varmış gibi konuşmuştu.
Alkan "Anlamadım, baştan anlat" dedi çatık kaşlarıyla. Sıkıntıyla ofladıktan sonra "Seni araştırması için tuttum. Benim için çalışıyor yani o adamı da son anda o vurmuştu. Bu sayede sadece bir omuz sıyırmasıyla hayattasın" dedi ellerini saçlarından geçirip tekrar oflamıştı.
"Ah!" dedi büyük bir gürültüyle nefes verirken. Demek bir numaralı düşmanı Alkanı araştırıp, izlemesi için adam tutmuştu. O neden düşünememişti bunu, Mert'ten çok güzel ötücü kuş olurdu.
"Abi sen umursamazsın unuttun mu?" diyen iç sesine "O zaman sen niye söylemedin?" demesiyle susmuştu. "Tabi tabi, kaç sen anca" dedi iç sesime kızarak. Bu hikaye de herkes deliydi. Yazar bile.
"Artık boğazımı bırakır mısın?" diyen yaşlı adamla ellerini gevşetip onu serbest bırakmıştı.
Onu şöyle bir süzüp "Yaşına göre çirkin değilsin" dedi kaşları havada aynı ona benzeyen gözlerine bakarken adam gülümsemişti. "Hâlâ biraz giderim var işte, uçan sinek bile kaçamaz elimden" dedi Alkana sırıtıp içeri girdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KRAL
RomanceBu savaşın iki sonucu vardı, ya kazanırsın ya da sürülürsün. Sırlarla dolu bir geçmişi ve nefesi olduğunu iddaa ettikleri bir çocuk. Kafasını gökyüzüne kaldırdı, karanlık gecedeki tek tük yıldızlar şehrin üstünde parlıyorlardı. "Sen benim neyimsin...