BÖLÜM 23

980 62 55
                                    

***

Yine iki şarkı yükledim. Biri yukarda biri aşağıda.❤

İyi okumalar...🌴🌱

***

Bir kalbin sadece atmaya bıraktığı zaman öldüğünüzü biliyordunuz ama bu sadece bilimsel olanıydı. İnsan hayattayken de günün her saati, her dakikası, her saniyesinde ölebilirdi. İşin kötü yanı ise bu sadece bir defa da olup bitmiyordu. Acı çekiyordunuz, nefes alamıyordunuz, bağırıp çağırmak, yıkıp yıkmak istiyordunuz. Ruhunuzdaki çığlıklar duvarlarınızı delmek, dışarı çıkmak istiyordu ama hiçbir şey yapamıyordunuz çünkü nasıl özgür bırakacağınızı bilemiyordunuz.

Ölmek ise çözüm olmuyordu çünkü ölü kalbi ruh tekrar attıramazdı. Ruh zaten ölümsüzdü, asıl ölümlü kalpti ve kalp her atışında acı çektiriyordu. Nefes almanızı engeller, boğazınızı düğümler, olduğunuz yerde sizi her dakikasında acı çektirerek öldürürdü ve kalp sizden daha acımasız olurdu çünkü kalpsiz olmuştur artık. Sizi içten içe karanlık denizinde biriktirdiği acılarla boğardı.

Alkanda şu an o denizde boğuluyordu. Camdan yapılan kuleye hapsedilmiş prensini izlerken o denizden kurtulmak için hiçbir şey yapmıyordu. Ayakta dikilmiş her saat her dakika her salise ölmek için tetikte bekliyordu. Aldığı nefesleri fark etmiyordu çünkü nefes almak istemiyordu. Boğazından ve burnundan geçen her oksijeni hayat kaynağına ulaşamadan yolunu kesmek, engel olup ölmek istiyordu ama yapamıyordu. Cehenneminin kapısında durmuş nefeslerini tutuyordu sadece.

Şimdilik...

Alkan başını cama vurduğunda kendi ilahi ağlama duvarına göz yaşlarını akıttı. Ağlama duvarı olmuştu bu cam oda ona. Günahını ağlayarak kendinden çıkarıyordu. Elini cama götürüp, yatakta yatan sevgiline götürmek istercesine elini uzattı ama yine engellerle karşılaşıyordu.

Bir hafta tam tamına 1 hafta 3 saat 25 dakika ve 55 salise. Bu camdan odanın kapısında ölüyordu ve kalbi buna ön ayak olacak kadar acımasızdı. "Uyan, hadi nefesim" diye fısıltı bıraktığında aldığı oksijenin bir işe yaraması için dua etti. Son hafta da yaratıcısıyla içli dışlıydı ve hiçbir cevap alamıyordu. Aksine bu hafta da tam iki kez Arslan'ın kalbi durmuştu.

Alkan kafasını cama vurmaya başlamıştı. Onu durduran ses ise yine öten kalp cihazıydı. Kafasını kaldırdığı anda odaya yine hemşirelerin girmesi bir olmuştu. "Hayır!" tekrar aynı korkuyla fısıldayarak ağlarken elini yine çaresizlikle cama koydu. Her kalbine yapılan şokla hıçkırıkları daha da artıyordu.

"Lütfen... lütfen onu benden alma. Yalvarırım"

Herkes, başına toplandığında bunu bağırarak söylediğinin yine farkında değildi Alkan. Mert, kollarını bedenine sardığında camı çatlattığının yeni farkına varmıştı. Elleri kana bulanmış, camı kanıyla süslemişti. Boğazı bağırışlarıyla tahriş olurken, Mert'in "Tamam, sakin ol. Bak o iyi yine bırakmadı bizi. Bırakmayacak" dedi ve bıraktı. Alkanın gözüne inen perde yine kalkarken başını sallayarak yine Arslan'ın kalp atışlarını dinlemek için susmuş, monitörü dinliyordu.

"Teşekkür ederim" diye çaresizce yaratıcısına fısıldadığında rahatlamayla yere çökmüştü. Kapının önüne yığılırken Mertte onunla çökmüştü. Arslanı kaybetmek demek herkesin ölümünün başlangıcı olurdu.

Alkan dua etmek ve bağırmak dışında nerdeyse hiç konuşmuyordu ve bu Merti ölesiye korkutuyordu. Bu odadaki herkes çaresizliği tadıyordu ama en çok onun içinde boğulan ve yıpranan yine Alkandı.

KRALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin