***
Bu kez yeni bölüm geldi diye sevine bilisunuz🤣🤣
Hadi iyi okumalar...😎***
FLASHBACK
03.02.2014
Alkan yolda yürürken kaldırım taşların üstüne basarak yürümeye çalışıyordu. Bu onun için çok eğlenceliydi. Dengede durmak! sonuçta kendisi dövüşçü olmasının yanı sıra profesyonel bir jimnastikçiydi aynı zamanda.
Arslan onun bu çocuksu hareketine göz devirip, gülümseyerek ona bakıyordu. Alkan, yavaş yavaş onu kabul etmeye başlamıştı. Buraya kadar çok zor şeyler atlatmışlardı.
Arslan, uzanarak Alkan'ın elini tuttu. Alkan'ın vereceği tepkiyi beklemeye başladı. Ne zaman bu hareketi yapsa sonu hep bir yumrukla bitiyordu. Şimdiyse sevgililerdi ve Arslan yine de onu korkutup kaçıracak bir hareket yapmaktan ölesiye korkuyordu.
Arslan'ın elini tutmasıyla Alkan'ın önce kaşları çatılmış, sonra çatılan kaşlar yavaş yavaş düzelmiş ve Arslan'a minik bir gülümseme göndermişti. Bu hareketle Arslan'ın göğsündeki kafes sıkışmış, nefesleri hızlanmıştı.
Durmasıyla birlikte Alkan da durmuş, meraklı bakışlarla ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Arslan kuruyan boğazını ıslatıp, çatlamış dudaklarını yaladı. Alkan'ın gözleri oraya kayarken "Bu o kadar gerçek dışı ki" dedi inanamaz bir sesle Arslan.
"Neden?" diye sordu Alkan. Acı bir şekilde gülen Arslan "Beni sevmeyeceğini, kabul etmeyeceğini düşünmüştüm. Ne zaman sana yaklaşsam hep buz katmanlarınla yarışıyordum ve ben yarışı kaybettiğimi sanırken" sustu. Bir an için geçmişe döndü. Hâlâ onlar için yolun başlangıcındaydılar ama o zamanlar imkânsızdı.
Alkan iyice Arslan'ın dibine girip, kokunun onu sakinleştirmesine izin verdi. Küçük dokunuşlarla elinin içindeki eli okşuyordu. Arslan titredi ve ısınmak için arada kalan boşluğu doldurarak nefeslerinin birbirlerine karışmasını sağladı.
"Sadece imkânsız gibiydik, bizi imkânsız yapmıştın" dedi Arslan, alnını imkânsızının alnına yaslarken. Burunları birbirlerine sürterken Alkan, dudağını hafif bir dokunuşla Arslan'ın üst dudağına değdirerek geri çekildi. Arslan uzay yolculuğuna yeni bir boyut atlatmıştı.
"Dua et! seni yılan gibi süründürmedim"
"İyi ki süründürmedin yani, yaralı savaş gazi yılanına döndüm be!" ikisi de gülmeye başladılar. "Ooo" diyen yabancı bir sesle hızla birbirlerinden ayrılıp sesin geldiği yöne döndüler. Arslan bu anın bölünmesiyle sinir katsayısı yükselmiş, kavga pozisyonu almıştı.
Alkan ise yeni çıkan eğlencesiyle daha da keyiflenmişti. "İbnelere bakın, bunların boyunduruğu altına mı girmek istiyorsunuz?" dedi esmer genç, gülerek yanındaki arkadaşlarına döndü. Beş kişi etraflarını sarmıştı.
"Sanki sizi sikiyoruz götünüze koyayım" dedi Arslan küplere binerken. Alkansa soğuk bir tavırla omzunu silkmiş "Öyle de bir güzel girersiniz ki" demişti. Alkan'ın lafıyla gerilmiş olan ip kopmuş birbirlerine girmişlerdi. Arslan ve Alkan gelişine güzel yumruk sallayıp, düşmemeye çalışıyorlardı.
Arslan'ın "Siktir!" lafıyla Alkan ona dönmüş, 'Ne oldu?' der gibi bakmıştı. Bir kişinin ona salladığı yumruktan kaçarken Arslan başıyla sokağın başını işaret etmişti. Aynı şekilde "Siktir!" diyen Alkan, şimdi sıçtıklarını düşündü.
Babasının adamları gelmişti. Arslan ve onu öğrendiğinden beri onlara yapmadığını bırakmamıştı. Arslan, sıska çocuğa kafa atıp uzaklaşarak gitti. Arkasından ağzı açık bir şekilde bakan Alkan "Nasıl ya?" diye inanamazlıkla mırıldandı.
Bu ibne onu bırakıp, kaçmış mıydı? sinirle gülen Alkan iri yapılı bir çocuğa tekme atmış, karşılığında bir yumruk yemişti. Yaklaşık ona yakın adamın gelmesiyle Alkan sıkkın bir nefes almış, rahatlamak amacıyla boynunu ve parmaklarını kıtlatmıştı.
Arkasından birinin omzuna dokunmasıyla hızla ona dokunan kişiye döndü. Şaşkınlıkla kaşları havalanan Alkan, koşmaktan dolayı hızlı nefes alıp veren Arslan'a baktı.
"Nereye gittin?" dedi Alkan. Derin nefes alıp veren Arslan ellerini dizlerinden çekip doğruldu. Cebinden iki tane muşta çıkarıp bir tanesini Alkan'a uzattı. "Bunu almaya mı gittin?" dedi Alkan elindeki muştaya baktı.
"Ne sandın?" dedi Arslan ona çatık kaşlarıyla bakarken, cevap vermesini beklemeden hızla gelen adamları karşıladı.
Bir süre sonra nefes nefese yere çöken Alkan ve Arslan sırtlarını birbirlerine dayamış, ellerindeki kanı elbiselerine siliyorlardı. Çevreleri inleyen ve bayılan adamlarla doluydu. Kendilerinin de onlardan bir farkı yoktu. Yerden kalkmaya çalışan kişiye Arslan sinirle "Kalkma, yoksa bir daha ki dövüşün zebanilerle olur" dedi.
Alkansa eğlenerek kıkırdadı. Tek kaşı havaya kalkan Arslan yanındaki imkânsızına döndü. "Hayırdır?" diye meraklanarak sordu.
"Gittiğini sanmıştım" dedi yarım bir şekilde Arslan'a dönüp, boğulmak istediği gözlerine kitlendi. "Salak!" dedi Arslan onun dibine girip, ellerini yumuşak saçların içine daldırmıştı. Yaralı yüzünde ellerini gezdirerek dudağını çoktan morarmaya başlamış gözünün altını öptü.
Hissettiği yoğun duygularla gözleri kapanan Alkan bu hislerde boğulmanın acı verici ama aynı zamanda acıyı dindiren merhemin tadını tattı.
Dudaklarına kapanmadan önce, "Seninle Cehennemin dibine kadar gelirim" dedi Arslan.
THE FLASHBACK
29.12.2017
Mert, gözleri önünde yaşanan sahneye kafası sıyırmış şekilde izliyordu. Hayır, Hayır! kesinlikle bu kez kafayı o yememişti. Arslan deli gibi beline, ayağına, ceketinin iç ceplerine silah koyup bir yerlerine sıkıştırıyordu.
Masanın üzerine dizilmiş silah ve bıçaklara bakarken yutkundu. Arslansa ne yapacağından emin hareket ediyordu. Hiç kimse Alkanla arasına giremezdi. Herkesle savaşırdı çünkü hiç kimse sikinde değildi, Alkan'ın onu sevip sevmemesi de olduğu gibi sadece onu yanında istiyordu. Gideceklerse beraber gideceklerdi cehenneme.
Yerdeki siyah valizi masanın üstüne bırakırken, Mert merakla kaşlarını çatmıştı. Arslan'ın valizden çıkardığı şeyle Mert'in gözleri yuvalarından fırlamış, aynı anda da ağzından "Ebenin Amı!" diye çatallı bir sesle mırıldanmıştı.
Bazuka mıydı o?
Siktir, Siktir, Siktir, Sik..." Ertuğrul Amcaa!" diye bağırdı Mert korkuyla titrerken altına sıçmadığına şükrediyordu. Arslan delirmiş gibiydi ve şu an ödü bokuna kaçmıştı kısaca. Bu gidişle tahtalı köye tek gidişlik bir bilet kazanacaktı.
Odaya giren Ertuğrul içerden seslenen yavşakla salona girmiş elindeki taramalı tüfeğine mermi koyuyordu. Gördüğü manzarayla soluğu kesilen Mert "Siz delirmişsiniz" diye mırıldandı. Aynı anda "Gruba Hoş geldin!" deyip Mert'e gülümsediler.
'Ne?' "Ben yokum" dedi Mert kırık dökük kapıdan kaçmaya çalışırken iki kol onu tutmuştu. Arslan "Kambersiz hapishaneden adam kaçırmamı olur?" dedi.
"Abi ölmek istemiyorum. Daha bir kızla bile olamadım. Söz olayım sonra istediğinizi yaparız" diye ümitle konuştu. "Geri zekalı yavşak" dedi Arslan sinirle. Mert'e ihtiyacı olmasa çoktan onu kargoyla öteki tarafa postalamıştı. Hemde en hızlı kargoyla.
"Sus yoksa seni yeni hedef tahtam yaparım. Bu kez gözümde gözlükle" dedi tehditkâr bir şekilde Ertuğrul, Alkan'a benzeyen gri gözleriyle onu yerine mıhladı. Tam kapıdan çıkıp gideceklerken "Durun!" diye bağırdı Mert. Bağırmasıyla ona dönen Arslan ve Ertuğrul, Mert'in konuşmasını beklediler.
"Bir plânım var!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KRAL
RomanceBu savaşın iki sonucu vardı, ya kazanırsın ya da sürülürsün. Sırlarla dolu bir geçmişi ve nefesi olduğunu iddaa ettikleri bir çocuk. Kafasını gökyüzüne kaldırdı, karanlık gecedeki tek tük yıldızlar şehrin üstünde parlıyorlardı. "Sen benim neyimsin...