Jade
Dudaklarımız ayrıldı ama Daniel’ın eli yüzümü bırakmadı. Alınlarımız birbirine dayalı bir süre durduk. Nefesim biraz düzene girdiğinde gözlerimi açarak ona baktım. Beni izliyordu. Hafifçe kıkırdadım.
O da bana gülümsedi. “Çok mu hoşuna gitti?”
“Kocaman tek bir gözün var,” dedim. “Eminim benimki de öyledir.”
Kaşları hafifçe çatılırken “Beklediğim cevap bu değildi,” dedi. “Ama evet, senin de kocaman, ela, egzotik desenli tek bir göz… Aslında Troll’e benziyorsun.”
Yüzüm asıldı. Beni daha fazla troll gibi görmemesi için ondan biraz uzaklaştım. “Benimle uğraşmak çok hoşuna gidiyor anlaşılan. Kendime itiraf etmekte zorlansam da sanırım bunu özlemiştim. Benimle alay etmesini. Tabi çok ileri giderek kalbimi kırmadığı sürece.
“Kalbin hoşuna gittiğini söylüyor.”
“Sürekli kalbimi mi dinleyeceksin yoksa bunu engelleyebilir misin?” Eğer böyle devam ederse utancımdan ölebilirdim. Kim sürekli duygularının birisi tarafından açık büfe gibi sömürülmesini isterdi ki.
Yüzündeki gülümseme solarak ciddi bir ifadeye bürünürken gözlerimin içine bakmaya devam etti. “Sadece senden uzak olduğumda duyamıyorum. Okula geldiğimde ilk gün bende tam olarak ne olduğunu anlamamıştım ama ne olduğunu artık biliyorum.”
Benden uzaklaşmasını istemiyordum ama sürekli zihnimde ya da kalbimden geçenleri bilmesi haksızlıktı. Özellikle ben daha Zack konusunu çözememişken. Zaten Zack de ne diye karşıma çıkıyordu ki, beraber ayrılmaya karar vermemiş miydik?
Sessizliğimi yanlış yorumlayarak elimi bıraktı. “Kan bağı olayını annen anlattı. Eğer kalbinden geçenleri bilmemi istemiyorsan da beni zihninden kovabileceğini söyledi.”
“Yani sana karşı engeller mi koyacağım.” Bu düşünce beni korkuttu, hatta midemi bulandırıyordu. Daha önce de zihnime engeller koyulmuştu ama o benim kehanetler görmemi engellemek içindi.
Gerildiğimi Daniel da hissedince “Hayır,” dedi hemen. Elimi tutarak destek vermek için hafifçe sıktı. “Bu farklı olacak. Kehanetleri değil, beni engellemek için. Bunu ne kadar istemiyor olsam da senin için yapabilirim.”
Acı verici anılarım beynime süzülürken onları inatla geri iterek şimdiki ana odaklandım. Onlarla daha sonra ilgilenecektim, şuan Daniel benimle ilgili herşeyi hissederken değil.
Derin bir nefes alıp düşüncelerimi kontrol etmeye çalışarak Danial’a durumumu açıklamaya çalıştım. “Duygularımı ve düşüncelerimi duyman bence haksızlık. Ben senin ne hissettiğini bilmiyorum,” dedim somurtarak.
“Ne hissettiğimi bende bilmiyorum. Kan bağımız tek taraflı olduğu için sadece ben duyabiliyorum. Eğer benim kanımı içmiş olsaydın sende benim kalbimin hissettiklerini duyabilirdin.” Bana şüpheyle baktı. “Bunu istediğine emin misin?”
İstemsizce yutkundum ve bu soruyu kendime sordum. Daniel’ın kanını içmek istiyor muydum? Kan içmek vampirler için normal olabilirdi tabi ama ben parmağımı kessem veya küçük bir yaralanma vakası geçirsem bile kendi kanımı içmeye tiksinirdim. Daniel’ın kanını içmeye kalksam bayılabilirdim.
Cevap vermek için ağzımı açtım ama ses çıkmadı. “Aa, ben… Sanırım istemiyorum.” Bir süre düşündükten sonra “Yine de sen benim düşüncelerimi okumamaya çalış,” dedim.
Ders zili çalınca Daniel tekrar spor salonuna gitti, bende sınıfın yolunu tuttum. Sınıfa girince gözüme ilk takılan Lexi’nin sıramıza yaydığı kağıtlardı. Kendini işine o kadar kaptırmıştı ki benim yanına geldiğimi fark etmedi. Ne yaptığına bakmak için çok yaklaşmıştım ve beni fark edince yerinden sıçradı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Büyülü Sırlar
FantasyHerkes geleceğinin hayalini kurar ve nasıl olacağını bilmek ister. Ben rüyalarımda hep görüyorum. Geçmişi ve geleceği. Hepsi birer kehanet. Güçlerinizin olması güzeldir, tabi size öldüğünüzü söylemiyorlarsa.