8.Bölüm

11.5K 817 233
                                    

Medya: Yeon

Dün akşamdan bu yana uyuyamamış ve altı bölüm dizi izlemiştim. Aklımda binlerce soru vardı.

Neden uyuşturucu kullanıyordu? Uyuşturucu etkisindeyken mi intihar etmişti? Gözleri bu yüzden mi kızarıktı? Taehyunglar bunu biliyor muydu?

Battaniyemi üstüme çekmiş korku dizimi izlerken yatakta bir ileri bir geri sallanıyordum.  Tam canavarın ekrana atladığı sırada pencereme vurulmasıyla tiz bir çığlık atarak yataktan atladım. Parkeyle güzel kıçım buluşurken korkudan altıma edecektim. Normalde korkmazdım fakat boşluğuma gelmişti ve lanet olsun penceremdeki gölge kimdi?!

Hava yağmurluydu ve gök gürültüsüyle gölgesi pencereme düşen kişinin hırsız veya sapık olduğunu düşündüm. Saat sabah 05.07ydi!

Annemin uykusu derin olduğundan çığlığımı duyup buraya geleceğini sanmıyordum, öldürülecektim. Uykusuzluktan olduğunu düşünüp gözlerimi ovuşturduğumda bile perdemin arkasından yansıyan silüet kaybolmamıştı.

Battaniyemi üzerimden hızla attım ve masamın üstünde duran makası elime alıp, pencereye doğru yürümeye başladım. Hayır illa ki bir kıçım tutuşacaktı ne gerek vardı demi polisi aramaya aptal Yeon?

Perdemi hızla açmamla gördüğüm kişi karşısında daha çok şaşırmıştım. Hırsız olmasını beklerdim ama ıslanmış bir Jungkook'u asla beklemezdim. Pencereyi hemen açtım ve onu ıçeri aldım. Çamur olmuş ayakabbılarını çıkardı ve pencere kenarına koyup, tedirgince bana baktı.

"Uyumadın mı?" Lacivert kot ceket ve ince siyah boğazlı kazağı ıslanmıştı. Saçları da sırılsıklam olmuştu. Banyodan saç havlusu aldım ve ona doğru attım. Elimdeki makası masaya koyduğum da içimde hala korku vardı. Jungkook'dan da korkmam gerekiyormuş gibi hissediyordum.

"Uyusaydım nasıl ıçeri girmeyi bekliyordun? Ayrıca..Bu saatte burada ne işin var?"

Hayretle sorduğumda bir süre beni süzdü. Kuş yuvası gibi bozulmuş bir topuz, kırmızı bol eşofman takımım vardı. Kaşlarımı kaldırarak baktığım da gözlerini kaçırdı ve saçlarını iyice havluya kuruladı. Islak havluyu bana uzattığında iç geçirerek banyomdaki kirli sepetine attım ve ceketini kuruması için sandalyeme asan Jungkook'a ısrarla bakmayı sürdürdüm.

"Şey..Aslında gizlice girmeyi düşünüyordum."

Ah şu açık sözlülüğün beni öldürüyor.

"Cama kafa atarak mı?" Diye camı gösterdiğim de alt dudağını dişledi. Gerildiğin de böyle yapıyordu.

"Yanlışlıkla çarptım tamam mı?"  İç çekti ve elini bana uzattı. Kaşlarımı çatarak eline baktığımda elini sabırsızca  salladı.

Ne yapacağımı bilemeyip hala eline baktığımda sabır dilercesine yüzüme bakmaya başladı.

"Sende bana ait bir şey var."

Anlamayacağını düşünmek aptallık olurdu. Gardolabından bir şey kayboluyordu ve en son ben oradaydım.  Suçluluk duygusuna kapıldığımı belli etmemeye çalışarak omuzlarımı dik tuttum ve çekmecemden siyah poşeti çıkarıp, sinirle avucuna bıraktım.

"Tanrım Jungkook aklını kaçırmış olmalısın! Daha 18 yaşındasın. Yung teyzenin ne kadar üzüldüğünü görmedin mi? Taelerin haberi var mı? Ne zamandan beri-"

Birden diğer elini ağzıma kapattı ve kuvveti yüzünden birkaç adım gerileyip, kıçımı masama çarptım. Hemen dibimde dururken ve karanlıkta gök gürüldediği zaman birkaç saniyelik ciddi yüzünü görmemle yutkundum.

ruins /jungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin