Havaların düzensizliği nedeniyle giydiğim ince, gri kazağın uzun bilek kısmında parmaklarımı gezdirirken bir yandan da pencereden aşağıdakilere bakıyordum. Jungkook, şişme kırmızı montunu çıkarıp, üzerine sıkıca yapışmış olan kahverengi kazağıyla soğukta dikiliyordu. Namjoon ise parmağıyla ormanı işaret ediyor ve bir şeyler söylüyordu. Diğerleri henüz evde hazırlanmak üzereydiler.
Bum'un bizimle tatil yapmasından aşırı rahatsız olsam da sesimi çıkarmadan, ne yapacağını kestirmeye çalışıyordum. Eninde sonunda benden sakladıkları şeyi öğrenecektim.
Odamın kapısı yavaşça açıldığında pencereden çekildim ve bağdaş kollarımı çözerek, Jessie'nin heyecanlı suratına baktım.
"Hadi, gelsene."
Olumlu anlamda başımı salladım ve siyah şişme montumu üzerime geçirip, dağ çantamı da sırtıma aldım. Baya ağırdı doğrusu.
Jessie'nin arkasından yürürken, bir yandan da Jimin'in dün bana dediği şeyi düşünüyordum. Benden istediği şey çok anlamsız ve zor bir şeydi. Jungkook'dan hoşlandığımı nasıl öğrendiğini bilmiyordum. Hiçbir şekilde açık vermemiştim. Bum olayını gıcık olmam başlığı altında kapatabilirdim, artı olarak Jungkook'la aramızda buz dağı varmış gibiyken bunu nasıl anladığını düşünmek beni çıkmaza sürüklüyordu.
Aklıma gelen en mantıklı şey Hae'den bir şekilde öğrenmesiydi ve eğer öyle olduysa Hae, benden sıkı bir azar işitecekti.
"Gözünün önünde olması acı vermiyor mu?"
Kapıdan çıktığımız an bizi karşılayan soğuk havayla şişme montumun fermuarını çektim ve Jungkook'un koluna sıkıca sarılmış Bum'a kısa ve ilgisiz bir bakış attım.
"Veriyor."
Jessie iç çekerek başını olumsuz anlamda salladığında son zamanlardaki hallerimin herkesin enerjisini düşürdüğünü fark edip, samimi bir gülümseme sundum.
Kolumu Jessie'nin bir koluna ve yeni aşağı inen Hae'nin bir koluna geçirip, bizimkilerin arkasından ormana koyuldum. Bugün doğa yürüyüşü yapmayı ve ormanda bir gün çadırda kalmayı düşünmüştük. Kızların koluna sıkıca sarılmışken arkasına dönüp bana göz kırpan Jimin ile gözlerimi devirdim.
"Kabak kafalı." Hae'nin tıslamasını duyduğum da kısa bir kahkaha attım ve başımı eğdim.
"Şu hayal gücüyle resimden 10 almayı nasıl başardın?"
Jessie de sırıttığında Hae omuz silkti ve sert toprakta yürümeye devam ettik. Önümüzdeki grupta en uçta duranın Taehyung olduğunu fark etmemle dudaklarımda şeytani bir gülümseme belirmişti. Bir şeyler anlatan Jessie'yi bir anda biraz uzağımızdaki çamura doğru itmemle, çamurun yanından geçmekte olan Taehyung'un onu tutması bir olmuştu.
İkisi de şaşkın bir şekilde birbirlerine bakarken Hae ile bıyık altından gülüyorduk. İkisinin de birbirlerini hala sevdikleri apaçık ortadaydı. Daha neyin gururunu, inadını yapıyorlardı anlamıyordum. Jessie ince ve uzun bedenini Taehyung'un sıkı kolları arasından çıkarıp, sert zemine daha sert adımlar atarak yanımıza ulaşmış ve enseme okkalı bir tokat geçirmişti.
"Ah!"
Eğilerek başımı tuttuğumda diğerlerinin öne geçmesini fırsat bilip, kısık sesle bağırmaya başladı.
"Hiç ahlama! N'apıyorsun kızım sen?"
"Bu neyin inadı Jes Bey? Hasretinden yastığına motiflemiştin Taehyung'u hatırlatırıım." Hae Won ayaklarının ucunda Jessie'den kaçarken sırıttım ve onlara yetişmeye çalıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ruins /jungkook
FanfictionSonrasında onu kurtarmaya bu kadar şükredeceğimi hiç tahmin etmemiştim. ByArisa