15.Bölüm

10.6K 797 98
                                    

Parmak uçlarımı morarması henüz yeni geçtiği için kalan yeşilliklerde, diz kapaklarımda gezdirirken iç geçirdim ve kapıya son bir kez, çaresizce ve güçsüzce vuran -aynı zamanda kalbimin odacıklarındaki kapılara da vuruyordu- Taehyung'un iç geçirişini duydum. Kapıya sırtımı biraz daha yasladım ve gözlerimi sıkıca yumup, bir an önce gitmesini bekledim.

Onun da eğildiğini, kırışan halı sesinden ve parkenin üstünde hissettiğim kuvetten anlamıştım.

"Yeon." Çaresiz sesi, kalbimin kapılarında duran elimi harekete geçirmeye çalışıyor ve odamın kapısını açıp, ona sıkıca sarılma isteğimi harekete geçiriyordu fakat tepki olarak sadece dudaklarımı kendime çektiğim çıplak dizlerimin üstüne yasladım.

"2 gündür konuşmuyorsun benimle." Diye mırıldandığında düz bir ifadeyle bakmaya devam ettim. Beni kurtardıkları gün SeokJin'in babasının özel hastanesine getirmişlerdi. -Ailesinin ne iş yaptığını yaklaşık on yıl sonra öğrenmiştim- bu yüzden aileyi aramalarına falan gerek kalmamış, kendime geldiğimde endişeli annemle konuşup onu rahatlatmıştım. Bir gün de Hae Won'larda yatmaya onu ikna ettiğimde hastanenin iğrenç kokusunda uyumaya çalıştığımı bilseydi gebertirdi beni. Tahmin ettiğim gibi bileklerimin şişliği bana verdikleri bir şey yüzündendi. Verdikleri ilaç her geçen zamanda ateşimi yükseltmişti yani biraz daha geç gelseler ölümü çıkartacaklardı.

Morluklarımın çoğu geçmişti fakat hala sarılıklar ve yeşillikler vardı vücudumda.  Bu yüzden sürekli kalın şeyler giyiyor, anneme göstermemek için odamdan çıkmıyordum iki gündür. Ellerim de ki yaralar ise hafif geçtiğinden insan içine çıkamıyordum. Merhemlerin etkisi oluyordu ve çok geçmeden bu yaraların geçeceğini biliyordum fakat,

Sarsılan güvenimin nasıl iyileşeceği hakkında bir fikrim yoktu. Hastaneden çıkıp eve geldiğimden beri kızlar hariç kimseye tek kelime etmemiştim. Zaten hala çatallı çıkan sesim, yüksek sesle konuşmama engel oluyordu. Annemin mağazalarından birinde sorun çıktığı için birkaç gece şirketten eve gelmeyeceğinin ve hala benim için endişelendiğinin farkındaydım fakat odama geldiğinde yorganı boynuma kadar çekiyor, hasta olduğum için okula gitmeyeceğimi söylüyordum. Bir şeylerin farkındaydı fakat doğru zamanı kolluyordu.

"Yalvarırım." Taehyung'un fısıltısını duyunca gözlerimden bir damla yanağıma doğru yol almıştı. Taehyung'a hiçbir zaman bu kadar kırılmamış, küsmemiştim. Bu zamana kadar en büyük kavgamız bir gün sürmüştü ve bu soğukluk bize yabancıydı. Taehyung ile aram bozulmuşsa gerçekten berbat bir durumdayım demekti çünkü en kötü hallerimi çeken tek insandı. Annemin bile bana katlanamadığı durumlarda Taehyung büyük bir sabırla beni çekerdi, üzüldüğümde neşe kaynağım olurdu. Ondan Jungkook konusu dışında hiçbir şeyi saklamamıştım bugüne dek. Bunların hepsini sineye çekebilirdim fakat bana verdiği söz. Sözünü tutmayışını affedemezdim. 'Asla baban gibi olmayacağım,Yeon.' Babam öldüğünde, toprağın başında tepemde dikilirken bana söylediği şeyle yüzümde acı bir tebessüm oluşmuştu. Ona güvenmiştim. Böyle işleri yapmayacağına güvenmiştim.

"Sözümü tutamadım." Titrek sesinden ağladığını ve ellerini yüzüne bastırdığını anladım.

"Özür dilerim." Kısık sesi aramızdaki kapıyı yıkıp geçip, kalbimin en derinliklerine ulaşıp, mezarın başında bekleyen o küçük kıza ulaştığında bir anda ayağa kalktım ve tam kapı kulpuna dokunacağım sıra duyduğum ses beni durdurdu.

"Hyung. Adamların kim olduğunu bulduk."

Jungkook'un sinirli sesini duyduğumda kulptaki elimi yavaşça çektim.

"Tamam, gidelim." Taehyung'un dağılmış sesi ve ayak sesleri uzaklaştığında iç çektim yatağıma doğru ilerledim.

+

"Tanrım, iyi gözüküyor."

"Kaçırıldığını duydum."

"Kim tarafından? Düşmanı olan birisi değil ki bu kız."

"Düşmanı varsa da kesin Jungkooklarla iyi anlaştığı içindir. Okulun yarısı o tayfayı seviyor!"

Fısıltılar kulağıma gelirken Hae Won, etrafımızdakilere sert bir bakış attı ve ardından gülümseyerek bana döndü.

Sardığım parmaklarıma bakarken kaşlarımı çatmış, titreyen çenemi dizginlemeye çalışmıştım. Üç gündür gözüme doğru dürüst uyku girmemişti. Birkaç saat uyuyor, uyanıyor geri uyuyordum. Ama uykumu aldığımı hissedemiyordum ve bu berbat bir şeydi. Makyajla gizlediğim solgun yüzümü eğerek, insanların bana bakmamasını diliyordum. Üzerimde görünen tek yara parmaklarımdaki sargılardı. Onu dışında gayet iyi toparlamıştım birkaç gün içerisinde.

Annem dün eve gelmemişti ve teyzemlerde kalmıştım. Taehyung'un her odama giriş çabası sonuçsuz kalırken sadece yemek masasında baharat isteyerek onla diyalog kurmuştum. Teyzemle eniştem tabii ki neden küstüğümüzü, artık çocuk olmadığımızı falan söylemişlerdi. Haklıydılar,artık çocuk değildi işlerinden ilgilenemedikleri oğulları. Teyzeme anlatmak istesem de bir türlü beceremiyordum ama anlatmak zorunda olduğumu da biliyordum. Daha lise dönemindeki ergenlerin böyle büyük işlere kalkışması çok tehlikeliydi.

"Heey! Yeon!" Jessie'nin önümde sallanan elini görünce dalgın bakışlarımı ona çevirdim.

"Hı?"

"Antremana katılma bugün diyorum." Dediğinde aslında iyileşmiş olsam da hevesim olmadığı için olumlu anlamda başımı salladım.

Son teneffüs zilini duyunca yanımdaki kızlara döndüm. Ders seçmeli bedendi ve takımdakiler prova yapmaya gidiyorlardı. Dizlerine vurdum ve gülümsedim.

"Hadi, gidin siz." Endişeyle bana baktıktan sonra samimi bir şekilde gülümseyince iyi olduğum kanaatine varıp, gözleri arkada spor salonuna doğru yürümeye başladılar.

Bir süre çantamla bankta oturduktan sonra içime derin bir nefes çekip, okulun arkasına doğru yürümeye başladım. Kantinin diğer girişi oradaydı ve acıkmıştım. Bu sırada Jungkook'un beni kucaklayışı gelmişti aklıma. Yüzümde oluşan hafif tebessümü anında sildim ve başımı iki yana salladım. Her şey onun yüzünden olmuştu. Ondan hoşlandığımı itiraf etsem bile bir sevgilisi vardı sonuçta. Benden uzak dur demesi başka ne için olabilirdi? O gün bana öyle sarılması da suçluluk duygusundan olabilirdi. Kendisi yüzünden bana bir şey olacağını düşünmüş, korkmuş olmalıydı yani bunları kendi kafamda kurmamalıydım.

İnce kız sesini duyunca eğdiğim başımı kaldırdım ve adımlarımı kestim.

"Yeon?"

Bum, tam karşımda endişeli gözleriyle bana bakarken gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum ve zoraki bir gülümseme sundum.

"Bum."

"Tanrım, olayları duydum. Çok endişelendim senin için."

Her ne kadar samimi olduğunu düşünsem de sesinde anlayamadığım bir tını vardı.

"Ah, iyiyim şimdi." Dediğim de irislerini kaplayan alay, yüzümdeki gülümsemenin hafifçe solmasına neden olmuştu.

"İşte, iyi olduğun için endişelendim. Senden bir an önce kurtulmayı bekliyordum."

Dediğinde şaşkınca suratına baktım.

"Ne diyorsun sen?" Diye üstüne doğru bir adım attığımda kollarını önünde birleştirdi.

"Tanrım, seni sadece mal almak için kaçırdıklarını sanıyorsun?"

Ne dönüyordu burada?





İşkence çekerek yazdığım bir bölümdü ama olayların gelişmesi açısından şart:(

ruins /jungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin