Medya:Yeon
Marketin benzinlik bölümünde, kaldırım taşlarından birine oturmuş, lacivert şişme montuma sıkıca sarınmış bir şekilde Taehyung'u beklerken dalgın bir şekilde rüzgarın dev ağaçlardaki yaprakları uçuşturmasını izliyordum.
Marketin çeken telefonundan Taehyung'u aramış ve beni buradan almasını söyleyip kapatmıştım. Gerçekten, o kadar boşluk vardı ki içimde. Bir kere Bum'un burada işi neydi? Başka kızıl kafa gelmiyordu aklıma. Biraz mutlu olayım derken yeniden kendimi dipte görmek uzun süredir alıştığım bir şeydi. Ona olan hislerimin bir toz yumağına dönüştüğünü hissediyordum yavaşça. Çocukluğumdan beri ondan başkasını görememek,her zaman onun ilgisine aç kalmak berbat bir şeydi. Jungkook'un gittikçe önceliklerimin arasına girdiğini görmek beni korkutuyordu. O beni ittikçe ona sarılıyordum sanki.
Soğuk kaldırım taşında çocuğum olmayacağına emin olacağım süre boyunca kaldıktan sonra bir anda önümde biten siyah arabayla kollarımı sıkıca sardığım vücudumdan çektim. Sıcak markette de durabilirdim fakat aptal gibi bu soğukta dışarıda beklemiştim.
Kapı birden açıldığında, önümde biten postallarla başımı yukarı kaldırdım. Taehyung çatık kaşlarıyla ve sinirlendiğinde kızaran yanaklarıyla önümde dikiliyordu.
"O iti geberteceğim. Nereye gitmiş?" Diye tısladığında iç çekip, yüzümü sabit tutmaya çalışarak arabanın ön koltuğunun kapısını açtım.
"Bum geldi galiba."
Ön koltukta yerimi alırken Taehyung'un birden değişen suratıyla şüphelerimin artık evereste ulaştığını hissettim.
"Şu kızıl maymunla alakalı bilmem gereken bir şey var mı acaba?"
Taehyung yutkunarak arabanın anahtarını çevirdiğinde ve beni cevapsız bıraktığında sinirle arkama yaslandım ve çenemi yol boyunca açmamak üzere kapattım.
Eve yaklaşmak üzereyken Taehyung'un bana yine kaçamak bir bakış atmasıyla gözlerimi devirdim ve olduğum yerde doğrulup, inmek için elimi kapı kuluna uzattığım sırada Taehyung'un sesini duydum.
"Lütfen artık beni bu vicdan azabından kurtar."
Yavaşça ona döndüğümde dolu gözlerini görmek içimde serin bir rüzgarın esmesine sebep olmuştu, titredim.
"Gerçekten, kardeşimle böyle olmaya dayanamıyorum Yeon. Özür dileyecek yüzüm bile kalmadı artık."
Titrek sesi ve açık kahve kahküllerinin arasından bakan dolu gözleri ona sarılma isteğimi arttırıyordu.
"Bu işleri yapmaya devam edecek misiniz?" Dediğimde bir anda yüz şekli değişmiş ve gerginlikle nefes almıştı.
"Yapmak zorundayım."
"Neden? Neden böyle pis bir şeyin zorundasın, Tae? Sonunun ölüm olduğunu bile bile-"
"Birimizin ölmemesi için, zorundayım Yeon."
Emin olmuştum bu cümlesinden sonra. Jungkook'un başını korumak için girmişti hepsi bu işe. Alt dudağımı sarkıtıp bir süre ona baktıktan sonra kollarımı iri bedenine sardım.
"Seni de kaybetmek istemiyorum."
+
Kol kola ve gülerek ıçeri girdiğimizde salondaki herkesin şaşkın yüzünü görmek bizi daha da çok güldürmüştü.
Yaş gözlerimize ve kızarmış burunlarımıza bakarak ağladığımız çok net anlaşılıyordu.
"Siz.." Jessie parmaklarıyla ikimizi işaret ettiğinde Tae yamuk bir gülüş attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ruins /jungkook
FanfictionSonrasında onu kurtarmaya bu kadar şükredeceğimi hiç tahmin etmemiştim. ByArisa