"Merhaba tatlım."
Kabartma işlemeli ve tahta görünümü verilmiş büyük kapının arkasında, fazlasıyla genç duran kadın beni selamladığında şaşkınlığımı yok etmeye çalışıp, ellerimin arasındaki kot ceketi sıkarak eğildim ve Kyul'un sırtımdan hafifçe bastırarak içeri sokmasıyla alt dudağımı dişledim. Burada ne işim vardı bilmiyordum.
"Kyul senden o kadar bahsetti ki! Bu arada adım Seo Hu."
Arkamızdan geniş salona ulaştığında -ev alış veriş merkezi kadar büyüktü- topuklu sesleri zeminde yankılandı. Benden bile sıkı olan vücuduna kırmızı bir gömlek ve bacaklarını saran siyah pantolon giymişti. Koyunun en tonlarından siyah saçı omuzlarında bitiyordu ve yeşil lensli gözlerine doğru birkaç kahkül tutamı düşüyordu. Kyul'un kime benzediği yeterince açıktı. Bir dönemin ünlü mankenlerinden olduğuna kalıbımı basardım ve salonda asılmış geniş çerçeveleri görmemle bu fikrim doğrulanmıştı. Podyum üzerlerinde fazlasıyla pahalı ve lüks kıyafetleri taşırken fotoğrafları vardı. Altın kaplama görünümü verilmiş karşılıklı iki koltuğun hemen üzerinde Kyul'un gamzelerini çıkardığı yakın zamanda çekilmiş bir fotoğraf duruyordu.
Nereye baktığımı gören genç kadın, elini ağzına kapatarak nazik bir biçimde güldü ve hemen dibimde oturan Kyul'u işaret etti.
"Babası ve benim için çok değerlidir."
Olumlu anlamda başımı sallayıp gülümsedim ve bu sırada salona gelen iki yaşlı kadınla duruşumu dikleştirdim.
"Ne istersiniz? Canınızın çektiği bir şey var mı?"
Geniş gülümsemesine karşılık yavaşça Kyul'a döndüm.
"Biftek iyi olur aslında."
"Wagyu hazırlayın yanına da hazmetmek için üzüm suyu."
Yaşlı görevliler başlarını sallayıp, salonu terk ettiklerinde çok fazla gerildiğimi hissetmiştim. Halbuki şu an Yung teyzenin yaptığı muhteşem sandviçlerden istiyordu canım. Fazla gerildiğimi hissetmiş olmalı ki, Kyul elini yeniden sırtına koydu ve annesine kısa bir bakış attı.
"Yemek zamanı geliriz anne. Yeon'a birkaç şey göstermek istiyorum."
Kadın hafifçe dudaklarını büzdü.
"Ama daha tanışmadık."
"Yemek zamanı konuşuruz." Kyul dişlerinin arasından konuşup ayağa kalktığında ne yapacağımı bilemeyip, onun arkasından büyük evde yürümeye başladım.
+
"Çok tatlı."
Kyul'un kıkırtısıyla başımı kaldırdım.
"Ne oldu?"
"Geldiğinden beri ilk defa doğal davrandın. Eski manken olan rehberlik hocasına yaptığın soğuk şakalardan yaparsın zannediyordum anneme."
Yutkundum ve omuz silktim. Gerçekten bunca zaman beni izlemiş olması garip hissettiriyordu.
"Galiba pek sevmedin onu."
Biblolardan ters duranı düzeltip, bana döndüğünde çocukluk albümünü raftaki eski yerine koydum.
Annesini kastediyordu ve doğruydu. Bir şey beni itmişti ve buraya neden geldiğimi biliyordum. Benden Kyul hakkındaki sakladıkları şeyi bulmanın zamanı gelmişti. Daha fazla oyuncak yerine koyulmak istemiyordum. Sandığım kadar masum değildi tanıdığım yedi çocuk. Hala aynılardı fakat birşey olduğu ortadaydı. Özellikle beni uzak tutmak istedikleri şeyi öğrenmeliydim. Belki benim zararıma olacaktı fakat onların daha fazla böyle işlere bulaştığını görmek beni mahvediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ruins /jungkook
FanfictionSonrasında onu kurtarmaya bu kadar şükredeceğimi hiç tahmin etmemiştim. ByArisa