32.Bölüm

9.5K 771 201
                                    

Yutkunarak bakışlarımı camdan çektim ve kaşlarını kaldırmış bana bakan Jungkook'a döndüm.

"Yeon?"

"Efendim?" Tedirgince cevapladığım da etrafta göz gezdirdi.

"Diyorum ki hediyelerini vereceğiz."

"Ah.Evet ya!"

Gülerek onayladığım da herkes kesilen pastanın etrafında toplanmıştı. Taehyung, masanın başında iştahla pastadaki gözümü yerken yüzümü buruşturdum.

"Pislik."

Tae, dikdörtgen hediye paketini bana uzattığında iç geçirdim.

"Umarım geçen seneki gibi boyama defteri almadın karıcım."

Gülerek başınu olumsuz anlamda salladı ve sıkıca boynuma sarıldı.

"Doğum günün kutlu olsun dünyanın en gereksiz ve en tehlikeli kuzeni."

Ben de ona sarıldım ve hediye paketini vahşice parçaladım.

"Ciddi olamazsın!"

The Smiths'in The Queen Is Dead imzalı son yirmi albümünden biriydi. Bunu ne kadar aradığımı biliyordu. Albümü masanın kenarına koyup teke teker gelen hediyeleri açtım. Her doğum günümde olduğu gibi Jes, Victoria Secret iç çamaşırlarından ve Hae de tadına bayıldığımız sınırlı Çin içkisinden almıştı.

Bizimkilerin hediyeleri her zaman ki gibi pahalı ve lükstü. Çoğunlukla Jimin'in hediyeleri absürt olurdu fakat bu sefer Hae müdahele etmişe benziyordu. Geçen sene uçları altın tuvalet fırçası almıştı bu sene sade fakat hoş bir saat. Sanırım Hae farkı denen bir şey vardı onun için.

Bütün hediyeler verildiğinde -bir kişi hariç- insanlar eğlenmeye devam ettiler. Taehyung, Jessie'nin kucağına oturmaya çalıştığında sesli bir kahkaha attım ve belimde hissettiğim elle titredim. Hızla arkamı döndüğümde puslu gözleri görmek beni rahatlatmıştı.

"Takip et beni."

Peşinden arka bahçeye çıktığımızda Han nehrinin rahatlatıcı sesiyle ce kokusuyla gülümsedim. Hafifçe esen rüzgar tüylerimi diken diken yaparken, kollarımı kendime sarıp, önümde yürüyen Jungkook'un peşinden gittim.

Cebinden çıkardığı anahtara basmasıyla bir şey ötmüştü. Bir dakika..Bu ötüşü nerede görsem tanırım.

"Yok daha neler!" Kollarımı vücudumdan çekip, bahçe kapısının önümdeki örtünün altında duran şeye koştum.

Jungkook, arkamda kalırken kıkırtısı kulağımda melodi gibi yayılmıştı.

"Kawasaki ninja!"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Kawasaki ninja!"

Çok istediğim motorda parmaklarımı gezdirirken motorun koltuğunda duran kağıttan uçakla gözlerimin dolduğunu hissettim.

-
"Böyle oyunları kızlar oynamaz diyorum Yeon!" Taehyung ağzını bükerek konuştuğunda başımı dikleştirdim ve tükürerek konuştum.

"Banane banane. Oynatmazsan teyzeme kola içtiğini söylerim!"

Midesinde problem olduğu için birkaç hafta asitli bir şey içmemesi gerekiyordu. Fakat ben dün onu bizimkilerle kola içerken görmüştüm. Yenilgiyle atarinin başından çekilince zafer edasıyla gülümsedim.

Motor oyunlarına bayılıyordum.

"Hem bu iki kişilik!" Taehyung savaşı sürdürmeye devam ederken yanımdaki kırmızı kolun elindeki elle başımı kaldırdım.

Jungkook gülümseyerek göz kırptı ve oyunu başlattı.

-

"Hastalıktan kalkamıyor hala atari de atari!"

Annem söylenerek odamdan çıktığında öksürdüm ve başımı cama çevirdim. Her gün gittiğimiz atariye bugün hasta olduğum için gidememiştim. Halbuki Tae ile yarışacakken. Dalga geçecekti şimdi benle. İç çekerek başımı yastıkta çevirdim. Günbatımıydı ve birazdan eve gelmeleri gerekiyordu. Kendimi Tae'nin dalgalarına hazırlarken camda tıklayan şeyle bir anda yataktan fırladım. Halsiz olsam bile koşarak camın sürgüsünü kaldırım ve uzun boyumdan yararlanıp, ayak uçlarımda yükseldim.

Tam bu sırada tepemden kağıt bir uçak girdi odama. Kağıt uçağı heyecanla açtım. Jungkook'tan geldiğini tahmin etmek kolay olmuştu.

-annene çaktırmadan bize gel

Notu okuduktan sonra gülümsedim ve büyük kutumun içinde biriktirdiğim kağıttan notların arasına koydum. Annem büyük ihtimalle odasında çalışıyordu. Yorganımın altında iki kabarık yastık koyduktan sonra askıdaki hırkamı üzerime giyip, ayak uçlarımda merdivenlerden indim. Sarı botlarımı ayağıma geçirip, sessizce kapıdan çıktım ve bir alt sokağa doğru koşmaya başladım. Ciğerlerimin yandığını hissetsem de durmadım. Sanki durup arkamı dönersem annem beni tuttuğu gibi geri yatağıma sokacaktı.

Evlerinin önüne geldiğimde kapıyı Rae teyze açmıştı.  Birkaç aylık hamileydi ve eğer erkek olursa Hun, kız olursa benim tavsiyemle Eun olacaktı adı.

"Sen hasta değil miydin küçük hanım?"

Şaşkınca kızarmış ve şişmiş yanaklarıma baktığında ayaklarıma baktım.

"Iıı...Şey.."

"Biz odamdayız." Bir anda arkama sakladığım elimin çekilmesiyle kendimi içerde bulmuştum.  Ayakkabılarımı çıkarır çıkarmaz Jungkook'un odasına koşmuştuk.

Hala sıcak elinin soğuk elimi tuttuğunu görmek kalbimdeki filizlenen şeylerin beni gıdıklamasına neden olmuştu.

Elimi bıraktığında ise soğuk soğuk yanmıştı ellerim.

"Bak..Senin için aldım. Tae oynatmıyor diye üzülüyordun. Hem artık evde de oynayabilirsin."

Küçük atariyi elime nazikçe bıraktığında yanağına öpücük kondurup başımı eğdim.

-

"Unutmamışsın."

Hayretle kağıt uçağı elimde çevirirken elini ensesine götürdü ve başını salladı.

"O öpücükten sonra ergenliğe girdim Yeon."

Omzuna hafif bir yumruk attıktan sonra gülüştük.

"Atla gezdiriyim seni motorumla."

Gülerek söylediğim şeye karşı dudaklarını büktü.

"Sanki kullanmayı biliyor."

Söylenerek ön koltuğa oturdu ve siyah kaskı başıma geçirdi. Oldukça..Yakındık. Alttan çıkan saçlarımı iki parmağıyla hafifçe okşadı ve gözlerimin içine bakarak yutkundu. Kasktan onu biraz karanlık görsem de gözlerimdeki parlaklık fark edilmeyecek gibi değildi.

ruins /jungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin