Üç araba aynı hizada orta hızda ilerlerken kulaklığımın bir tekini çıkarıp, yanımda beni dürtükleyen Hae Won'a döndüm.
"Jessie ile neden geldiğimizi-"
"Evet, Won biliyorum. Jimin ve Tae'yi görmek istemiyorsunuz ama beni bu kapkaççı tiplerle yalnız bırakmak istemediğiniz için geliyorsunuz. Gözünü seveyim sus artık." Tek nefeste konuştuğum da Jessie kıkırdadı ve kaşlarını çatıp, bana sinirli bakışlar atan Hae Won'un kafasına şaplağı geçirdi.
"Kapkaççı falan ayıp oluyor ama."
Diğer arabalarda yer kalmadığı için ön koltukta oturan Jin konuştuğunda burnumdan soludum. Onlara nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezken böyle bir şeyi saklamaları bana güvenmediklerini gösterirdi. Diğer yandan bakarsak beni böyle işlere bulaştırmak istemiyorlardı. Ama anlam veremiyordum. Tanrım,çocukluğumuzdan beri birbirimizi tanıyorduk. İnsanlar onları kötü ve havalı zannedebilirlerdi ama çok yakın bir zamanda Jimin ve Yoongi kurbağalı çorap için kavga eden iki ergendi. Bunun gibi bir sürü örnekleri vardı. Onların asla büyüdüğünü ve olgun davrandığını görmemiştim. Hem de hiçbir konuda. Bir sebepten dolayı girdaba çekilmiş ve oradan çıkamıyor gibi gözüküyorlardı. Aklıma gelen en yakın ihtimal, Jungkook'u küvette ölümle boğuşurken gördüğüm andı. Belki bir işte bulaşmıştı ve sonunda hepsi onun arkasında yer almıştı, onu korumak için. Aklıma gelen düşüncelerimle gözlerim irice açılırken arkamızdan çıkıp, yanımıza yerleşen arabayla daldığım yerden doğruldum.
Taehyung birkaç saniye içinde önümüze geçtiğinde seslice nefes verdim.
+
"Şömineyi ben yakarım." Yoongi, gergin ortamdan gözlerini devirerek ayrıldığında öylece ayakta dikilen diğerlerine baktım. Hae Won, hiç çekinmeden delici bakışlarını Jimin'in üstünde tutuyordu ve Jimin de iç geçirerek bakışlarını kaçırıyordu. Jessie kollarını kavuşturmuş, Taehyung'un bakışlarından kaçmaya çalışıyordu, Hoseok ise sevgilisine haber veriyordu. Kimseden çıt çıkmayınca öne doğru atıldım ve aynı anda Jungkook da atılınca bir süre birbirimize bakıp, sonrasın da bakışlarımızı kaçırdık.
"Etleri almaya gidiyoru-"
"Etleri almaya gidiyorum." Aynı anda söylediğimiz şeyle iç geçirdim ve alt dudağımı dişledim. Ortamda ete en düşkün olan ikimizdik yani şaşırılmış bir şey değildi.
"Siz buraya yakın olan markete gidin. Ben de Yoongi'ye odun toplama da yardım edeyim." Jimin de kaçmak için konuştuğunda Hae Won kimsenin duymadığını sandığını ama herkesin duyduğu bir şekilde mırıldandı.
"Terliksi odun."
Jimin ona aldırmadan iki katlı ahşap görünümü verilmiş evden çıktığında, Taehyung da dizlerine vurarak tek kişilik deri koltuktan kalktı.
"Biz Namjoonla evi düzenleyelim. Jessie yardım-"
"Jin oppa film seçelim biz senle." Jessie, Jin'in koluna yapışıp, çekiştirmeye başladığında gülmemek için ağzımı kapattım. Taehyung işaret parmağı havada kalırken seğeren alt dudağını ıstırdı ve derin bir nefes aldı.
"Jin oppa!" Diye ince kız sesiyle taklit ettiğinde ağzımı daha çok kapattım ve ayak uçlarımda zıplayarak kapıya doğru yürüdüm. Arkamdan gelen ağır adımlar kalp atışlarımı hızlandırırken burnumdan nefes almayı denedim ve bu sefer de hemen arkamdan geldiği için parfüm kokusunu içime çekmiştim. Dudağımı büzüp, Jungkook'un arabasına pardon bugatti chirona yürüdüm. Ön koltuğun kapısını açıp, kendimi rahat koltuğa attım ve yumuşak deri koltukta mayışan popomla gülümsedim. Sürücü kapısı açılmış ve Jungkook uzun boyundan dolayı hafif eğilerek ilk önce vücudunu sonra kafasını sokarak kapıyı ardından kapattı. Derin bir nefes alıp, bana yan bakış attıktan sonra demir aslanlı anahtarı çevirip,arabayı çalıştırdı.
Pek de uzak olmayan ve net hatırladığım büyük markete giderken ikimiz de oldukça sessizdik. Eskiden onun yanında bu kadar gerilmiyordum, fazla rahattım fakat bir şeyleri itiraf edebildiğimden bu yana Jungkook'un yanında durmak bana hem işkence çektiriyor hem de mutluluk veriyordu.
"Küçükken.." hafif mırıltısını duyduğumda başımı pencereden ona çevirdim. Bu kelimeyi çok seviyordum. Küçükken mutluyduk, önümüzdeki yılları düşünmeyecek kadar sorumsuz, saf. Küçükken ona sarılabiliyordum, saçlarıyla oynayabiliyordum, beraber elma şekeri yiyorduk.
"Küçükken buraya gelmiştik. Dayınla pek anlaşamasam da iyi adamdı. Şu teleferiği hatırlıyor musun?"
Yolun üzerinde hareket halindeki teleferiği gösterdiğinde yüzümde samimi ve heyecanlı bir gülümseme oluşmuştu.
"Yüksekten korktuğum için her bindiğimizde elimden tutuyordun."
İrileşmiş gözlerimle ona bakmaya devam ettim. Bunu hatırladığını düşünmemiştim. Daha doğrusu uzun zaman sonra benimle eskiden konuşması beni şaşırtmıştı. Bunu fark etmiş olacak ki dudağının kenarında hafif bir gülümseme oluştu.
'Korkmana rağmen o kadar yüksektesin ki sana ulaşamıyorum.' Demek isterdim fakat bir şey demeden, yutkunarak pencereden dışarı seyretmeye geri döndüm.
"Bir anda neler olduğunu anlayamıyorum. Ama iyi şeyler olmadığı kesin.." Diye sözüne devam ettiğinde boğazıma oturan yumruyu parçalamak istedim ama öylece duruyordu.
Benim hislerim ona göre yanlıştı.
"Eskisi gibi olmadığımızın da farkındayım. Olamayız da zaten. Hazır kimse yokken bu konuşmayı yapmamın sebebi-"
"Yanlış şeyler düşünmemem. Bunu seni öptüğümde de söylemiştin Jungkook biliyorum."
Sinirle konuştuğum da bir süre sesini çıkarmadı. Koyu yeşil gömleğinin ilk iki düğmesi açıktı, üçüncüyü de açtı ve derin bir nefes aldı. Aldığı kuru nefesle dudakları gerilirken bakışlarımı tekrardan kaçırdım ve yaklaştığımız markete bakmaya başladım.
Kimsenin olmadığı ıssız bir ormandaydı ev. Kafa dinlemek isteyen veya gezi yapan öğrencilerin uğradığı bir ormandı genellikle. Kapıyı açtım ve ayaklarımın yere basmasıyla derin bir nefes aldım. Sürekli aynı konuya gelmesi artık beni boğmaya başlamıştı. Ondan hoşlanmamdan neden bu kadar korktuğunu anlayamıyordum.
Arabanın kilit sesini duyduğumda ve bot sesleri hemen arkamda bittiğinde marketin kapısını açtım ve ona çarpacak olmasını önemseden arkaya ittim. Reyonların arasına girmeden önce arkama baktığım da kapıyı son anda yüzüne çarpacakken tuttuğunu ve sinirle ikiye ayırdığı kahkül tutamlarından birkaçını üflediğini görmek bıyık altından gülmeme sebep olmuştu.
Gruba bir şey yazmışlar mı diye merak ederek telefonu açtığım da çekmediğini görmemle dudaklarımı sarkıttım. Jessie'nin ve Hae'nin o evi cinayet mahaline çevirmemeleri için dua ediyordum. Jungkook'un et bölümüne gittiğini görünce ben de içeceklerin bulunduğu bölüme doğru adımladım. Birkaç dakika sonra sabahın erken saatleri olduğu için kimsenin olmadığı markette kapı açılış sesi tekrardan yankılandı. Omuz silkip biraları ve birkaç gazlı içecekle enerji içeceğini kırmızı sepete attıktan sonra et bölümüne doğru yürüdüm.
Tezgahın arkasındaki adam ciddi bir şekilde tavukları dilimliyordu fakat Jungkook etrafta yoktu. Birkaç reyon arasında gidip geldikten sonra tanıdık bedeni bir türlü görememle elim ayağım birbirine dolaşmıştı. Cam kapıdan dışarı baktığımda araba marketin önünde yoktu. Beni burada bırakıp gitmiş miydi yani?
Kırmızı sepeti oflayarak kapının yanına bıraktım ve monoton bir şekilde barkotları yapıştıran kasiyere doğru yürüdüm.
"Pardon. Az önce benimle giren genci gördünüz mü?"
Koca markette sadece ikimiz olduğu için kasiyerin hatırlayacağını düşünmüştüm.
"Birkaç dakika önce kızıl saçlı bir kadınla çıktılar." Dedi kaşlarını kaldırarak.
Yavaş ilerlediği için üzgünüm
Birkaç bölüme bombalar geliyor
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ruins /jungkook
FanfictionSonrasında onu kurtarmaya bu kadar şükredeceğimi hiç tahmin etmemiştim. ByArisa