Sinirle cebine sıkıştırdığı telefonuna bakarken burnundan soluduğunu görüyordum. Onu sinirlendirecek ne yapmış olabilirdim? Şüphelerimi doğru çıkarmaktan başka bir şey yaptığı yoktu.
Bir adım da dibimde bittiğinde nefesimin kesildiğini hissetsem de kollarımı birbirine bağlayıp söyleyeceği şeyleri beklemeye başladım. Nasıl mantıklı bir açıklama yapacaktı? Gözlerim sürekli sweatinin ucundaki kırmızı boyaya giderken çenemin titrediğini hissettim. Her ne kadar Jungkook'un onlardan olduğunu bilsem de kendime yediremiyordum. Bunun sebebini arkadaşım olmasına bağlarken içimde çok yakında kendime bile itiraf edemediğim şeyleri başkasına söyleyecekmiş gibi bir his vardı.
"Ne yapıyordun orada?" Tahmin ettiğim gibi.
Dudaklarım alaylı bir sırıtışla yukarı kalkarken gözlerimi doğrudan gözlerine diktim. İrisleri koyulaşmıştı ve çenesi kasıldığı için elmacık kemikleri belirginleşmişti.
"Maskelilerden olduğunu biliyordum." Dediğim de yüzünde hiçbir duygu ifadesi oluşmamıştı. Boş ve düzdü.
"Taehyunglar biliyor mu?" Dediğimde çenesi olabildiğince daha çok kasılmıştı. Alt dudağını dişlediğin de gerildiğini anladım. Bu Taehyungların bilmediğini mi gösteriyordu şimdi?
"Bundan birine bahsedecek olursan-"
"Ne yaparsın? Döver misin?" Dedim inanamayarak.
"Zarar görürsün." Dedi bakışlarını kaçırarak. Ardından yanımda duran büyük komodinin kenarına elini yasladı. Böylece beni komodinle arasında kıstırmış gibi duruyordu. Yakınlığımızdan rahatsız olmam gerekiyordu fakat değildim,heyecandan karnıma ağrı saplanmıştı. Dudağını yaladıktan sonra derin bir nefes aldı ve yakın olan yüzlerimize aldanmadan, gözlerini cesurca gözlerime dikmeye devam etti.
"Sırf ben değil, maskelilerden biri ifşa olursa hepsi ifşa olur. Sana zarar vereceklerdir."
Neden bana en büyük zararın senin verdiğini düşünüyorum o zaman? İç sesime terlik attıktan sonra bakışlarımı kaçırmadan yüzüne bakmaya devam ettim.
"Kendini mahvetmene göz mü yumayım?" Fısıldadığımda afallamış gibi birkaç saniye bakışlarını kaçırdı ve gözlerini yumdu.
"Seni önemseyen-"
"Beni önemseyen insanlar için endişelenmeliyim, evet." Diye lafını böldüğüm de geri çekildi.
"Burnunu sokmasan olmaz mı?" Dedi inleyerek. Olumsuz anlamda başımı salladığımda parmaklarını saçlarına geçirdi.
"İyi, benden uzak durman için her şeyi yaparım o zaman. Sen istedin bunu."
Dedi ve kapıdan çıktı. Ondan uzak kalma düşüncesi beni yıkıma sürüklüyecekmiş gibi hissetmiştim. Niyetini biliyordum, içinde olduğu ateş çemberinden uzak tutmaya çalışıyordu beni, ben yanıyorum sen niye peşimden atlıyorsun diyordu. O adamlar bana bir şey yapsa karşılık veremezdi sonuçta. Bense kendimi hala çocukken oynadığımız kum havuzunda zannediyordum. Jungkook'un peşinden atlayıp batıyordum işte.
+
Hae Won'un evinin önünde elimde yaptığım çilekli cupcakelerle beklerken, sabırsızca ayağımla ritim tutuyordum. Ailesi çok fazla çalışıyordu, çoğu zaman Hae Won, evde büyük ablasıyla kalırdı ve ablasının da bugün okula gittiğini biliyordum. Zile bir kez daha bastım, açana kadar gitmeye niyetim yoktu. Büyük eşeklik yapmıştım ve kendimi affettirmem lazımdı.
Üç çalışın ardından kapı, sinirle açıldığında olduğum yerde sıçradım. Kumral saçları birbirine girmiş, gözleri şişmiş ve torba torba olmuş,südyenin üstünde ince bir hırka giyip, pembe donuyla açmıştı kapıyı. Yüzü fazlasıyla solgundu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ruins /jungkook
FanfictionSonrasında onu kurtarmaya bu kadar şükredeceğimi hiç tahmin etmemiştim. ByArisa