Olanaksıza yakın, bana kilometrelerce uzaksın.
-
Ciğerlerimin yandığını hissedene kadar koşmuştum ve ayaklarımın tabanları feci derecede sızlıyordu.
"Akılsız başın cezasını ayaklar çeker,aptal."
Kendi kendime söylenerek, adımlarımı yavaşlattım ve tanıdık sokağa girince soğuk havadan kopardığım derin nefesi içine çektim.
Bütün vücudum soğuk nefesle titrerken, gözlerime inen hafif perde yavaş yavaş kalkmıştı. Birkaç sokak lambasının ışığı yanıyordu ve evlerin önünde kedilerle köpekler birbirlerini yiyordu. Bir kedinin çöp torbasının üstünden önüme atlamasıyla olduğum yerde sıçramış ve korkuyla attığım kendimi asfaltın üzerinde bulmuştum.
Acıyla sızlayan ve artık bana 'dur' diyen dizlerimi ovaladım ve iç çekip, yutkundum. Dizlerimde baş gösteren acı gözlerime kadar ulaşmıştı ve yanan gözlerimle öylece soğuk zeminde oturuyordum.
"Ben bilmiyordum."
Kendi kendime söylenmeye devam ederken yere yapıştığımda düşen siyah çantamın yerden alındığınu görmemle başımı korkuyla çevirdim ve sol elinde topladığı market poşetleri, geniş gri hırkası ve siyah, yanları kırmızı şeritli basketbol şortuyla yukarıdan bana bakan Jungkook'u görmemle derin bir nefes aldım. Fakat aldığım nefesin kesilmesi uzun sürmemişti. Siyah çantamı omzuna geçirdi ve boştaki sağ elini bana uzattı.
Toz olmuş elimi silkeledim ve yutkunarak uzattığı eli tuttum. Güçlü koluyla beni çekmesine izin verdim ve göğsüne hafifçe çarpınca başımı eğdim ve önünde dikilmeye devam ettim.
"Neden ağlıyorsun? Üzdü mü seni o piç?"
Duygusuz sesine karşılık başımı eğmeye devam ettim. Bir yanım hala kendimi haklı çıkarmaya çalışsa da beceremiyordum. Sonuçta bilmiyordum ve bana hiç söylememişti. Bana kızmamalıydı fakat ben de o ne derse tersine gitmiş, anlamaya çalışmamıştım.
"Bum ile neden ayrıldınız?"
Bir anda sorduğum soru karşısında dudakları hafifçe aralandı fakat hemen kendini geri topladı. Başımı yukarı kaldırdım ve puslu gözlerine baktım.
"Ondan ayrıldığını söylediğin gün de biraz hırpalanmıştın, dövdürdü mü seni?"
Yutkundu ve başını yana çevirdi.
"Nereden aklına geldi şimdi bu?" Mırıltısıyla iç geçirdim ve kaldırımın üstüne oturup, acıyan dizlerimi kendime çektim ve dirseklerini bacaklarıma yaslayıp, ellerimi çenemin altına yerleştirdim. Umutsuz ve düşünceli bir şekilde asfalta bakarken birkaç saniye öylece dikilmiş, sonrasında o da yanıma oturmuştu. Poşetleri ve çantamı kenara koyup, uzun bacaklarını boylu boyunca uzattı ve ellerini arkaya koyup, vücudunu hafif geriye yasladı.
İç çekişi kulağımda yankılanırken asfalta bakmaya devam etmiş ve bir yerler de sesimi bulabildiğim de konuşmuştum.
"Neden hiç söylemedin?"
Her ne kadar adından daha çok söylesem de gerizekalı değildi. Bu dalgın halimin nedenini iyi biliyordu. Islak yanaklarımı sildim ve başımı ona doğru çevirdim.
Gözlerindeki siste kaybolmuş, yolumu arıyor gibi hissediyordum. Hayatta her şey aşk değildi. Bazen insanların aşamayacağı daha büyük ve sağlam duvarlar oluyordu. Bu kadar yıl babasının başka bir çocuğa gözünün önünde şefkat gösterdiğini,sevdiğini görmüştü. Annesine yapılan bir aldatılma meyvesi görmüş, hiçbir şey yapamamıştı. Onu anlayabilecek durumda hiç değildim ve yaşadıklarını sorgulayamazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ruins /jungkook
FanfictionSonrasında onu kurtarmaya bu kadar şükredeceğimi hiç tahmin etmemiştim. ByArisa