"Kızlaaar."
Jessie'nin keyifli sesini duyduğum da gülümsedim ve iki saattir hunharca dişlerimle parçaladığım pipetten uzaklaştım. Hae Won, hamburgerinden büyük bir ısırık aldı ve sandalyeye keyifli bir şekilde oturdu.
"Bomba bir haberim var." Dedi ve uzun saçlarını derin bir nefes alıp, arkaya attı. Yüzümdeki heyecanlı ifadeye bakarken sonunda soluklanıp, anlatabilmişti.
"Canınız arkadaşınız tekrar voleybol takımına girdi bunu geçiyorum. Kuzenimin doğum günü partisini ben düzenleyeceğim! Tüm akşam eğleneceğiz." Dediğinde ifadesiz bakışlarımı bir süre üstünde tuttum.
"Sınav haftasında mı?" Dediğimde gülümsemesi yüzünde solmuştu. Hae Won iç geçirerek saçlarını çekiştirdiğinde bende iç çektim ve elimi çeneme yasladım.
"Ay bu ne bir depresyonlar bir depresyonlar. Böyle mi öğretti anne aslan size?" Diye cırladığında kulaklarımı kapattım. Cırtlak kız sesinden nefret ediyordum. Jessie, ikimizden de beklediği tepkiyi alamayınca yüzünde tekrar heyecanlı bir gülümseme belirdi. Biz buna 'ikna etme gülümsemesi' diyorduk. Olduğu yerde hareketleri ve çeneme yasladığım elimi ve Hae Won'un elini çekip sıkıca tuttu.
"Bakın. Bir süredir modunuz düşük zaten. İyi gelir hem sınavlardan önce ha?"
Hae Won düşünürcesine kaşlarını çattığında ben de burnumu kırıştırdım.
"Çok güzel tamam oldu!"
Jessie sevinçle çığlık attığında gülümsedim.
+
"Hoşgeldin." Annemin mutlu sesine aldırmadan patlamış mısırı ağzıma attım ve dolmuş gözlerimle ekrana bakmaya devam ettim. Tamam, oldukça klişe bir konusu vardı. Oğlan kanserdi ve sevdiği kızdan kalan üç ayını birlikte geçirmelerini rica etmişti, kız zoraki kabul etmişti ve şu an oğlanın öldüğü, kızın ise oğlanı sevdiğini yeni anladığı kısımdaydık.
"Gerizekalı!" Dedim ekrandaki kadın oyuncuya ve histerik bir şekilde iç geçirdim. Yan tarafımdaki tekli koltukta tanıdık silüeti görünce gerginlikle yutkundum ve bordo pikeyi üstümden yavaşça kaldırdım.
"Yeşil elbiseydi değil mi, Jungkook?"
Jungkook gülümsedi ve başını salladı.
"Ah, Yung'a yakışacağını biliyordum. Onun için dikmiştim zaten." Annemin sonlara doğru kısılan sesinden merdivenleri çıktığını anlamıştım.
Jungkook'un bakışlarını üstümde hissettiğimde bakışlarımı diğer tarafımda hiç de ilgimi çekmeyen kedi tablosuna yönelttim. Güm güm atan kalp atışlarımın daha da hızlanmasını istemiyordum çünkü.
"Terliksi hayvan?" Sorgulayıcı sesini duyduğumda pişmanlıkla gözlerimi yumdum. Adam diye övdüğümüz Yoongi madam çıkmıştı.
"Onu Jimin'e dedik-" diye birden ona döndüğümde kaşlarını çatarak sözümü kesti.
"Eşek boku." Dediğinde iç geçirdim. Hepsini mi söylemişti yani. Hatta direk ss alıp kendi gruplarına bile atmıştır diye düşündüm. Keşke Yoongi'yi dövebilseydim.
"Ya onu da Jimi-"
"Bezelye pipili ?" Diye yeniden lafımı böldüğüm nefesim tıkanmıştı.
"O sanaydı işte." Diye mırıldandım ve bakışlarımı kaçırdım.
"Birinci elden tecrübe etmiş gibisiniz." Deyip alaylı bir şekilde güldüğünde içimden kızardığımı hissettim fakat bunu dışa vurmamaya çalışıyordum. Bakışlarım bir anda ona döndü ve gözlerimi kıstım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ruins /jungkook
FanfictionSonrasında onu kurtarmaya bu kadar şükredeceğimi hiç tahmin etmemiştim. ByArisa