Sabah bacağımın ağrısıyla uyandım. Dün gece ilacımı sürmeyi unutmuştum. Uyandığımda yanan bacağımın uyurken yanan bacağımın üzerine doğru yattığımı gördüm. Canım çok yanıyordu. Ama olsun benim bacağıma o benim bacağıma kaynar kahveyi dökmemiş olsaydı. Bugün için yarın fakültede görüşürüz demiş olmayacaktı. Evet bana yarız görüşürüz demişti. Hemen kalktım bacağıma yanık kremini sürdüm giyindim ve onu görebilmek daha erken görebilmek için kahvaltı yapmadan evden çıkıyordum ki annem yakaladı beni. Kahvaltımı yaptım ve fakülteye gittim.
Gittiğimde orada yoktu. Aradı beni. Telefonuma onu "güneşim"diğe kaydetmiştim. Nerden bilicekti ki böyle kaydettiğimi bu yüzden endişelenmiyordum. Telefonu açtım ve iki saat sonra dersinin olmadığını eğer benim de yoksa bahçede buluşabileceğimizi söyledi. Bende
"Tamam" dedim. Zaten ne dese tamam diyordum. Bu durumdan kurtulmam gerekiyordu. Sonra onu hatal ettim karşımda o varmış gibi düşündüm. Bana "nasılsın?"diyordu. Ben se içimden benim nasıl olduğumu merak ettiği beni düşündüğü için sevinçten ölüyordum. Hayaline bile cevap veremiyordum. Hayali bile beni mutlu ediyordu. Anladım ki bu durumdan hiç kurtulamayacağım. Belkide sevmek sevdiğinin yanında dilinin tutulması, yanındayken bile onu düşünmek gibi birşey...
Gerçi mevlana boşuna söylememiş... ( şair derki; sevdiğini düşüne hep yanar...
Mevlada cevap verir; sevdiğini düşünmeyen neye yarar...)Daha sonra beni aradı. Çünkü onun da dersi bitmişti. Bugün başka derside yoktu. İşte onunla ilgili böyle ufak tefek şeyleri biliyordum ama o bildiğimi hattta onu sevdiğimi bilmiyordu. Bende onu hiç tanımıyormuş gibi davranıyordum.
Bahçede onu bekliyordum. Merhaba diyerek yanıma geldi. Üzerinki kısa siyah kabanının içinden giydiği mavi boğazlı kazağı, kısa deri botları ,ince belini saran eteği, ayrıca gözleri gibi masmavi şapkasıyla oldukça şirin ve güzel görünüyordu. Onu izlemekten cevap veremedim. "Yoksa beni tanımadın mı? Bacağına kapkaynar kahveyi döken sakar kız" Diyerek meraklı gözlerle bana bakıyordu.Tutamadım kendimi güldüm. İçimden "iyiki de dökmüşsün" Diyordum. "Tabiki de tamıdım. Ama lütfen kendini suçlama" Dedim. Beni merak ediyordu. Bacağımdaki yanığı sorup duruyordu. En sonunda ismimi sordu ben de bilmiyormuşum gibi onunkini sordum.
Sonra bir kafeye gittik. Alya sürekli hala bacağımdan bahsediyordu. Beni düşündüğü için sevinsem mi, bacağımdan başka hiç birşeyimi merak etmediği için üzülsem mi bilemedim. Gerçi bacağımdaki yanık sayesinde şu an yanımdaydı.
Bi anda bu konudan rahatsız olduğumu anlamış olmalı ki "farkındayım hep bacağındaki yanık ile ilgili konuşuyorum. Ama ne yapayım birinin bir yerine zarar verirsem içim hiç rahat etmiyor. Hem bacağın çok kötü yanmış. Kimbilir ne kadar acıyordur şimdi. Dün gece öyle üzüldüm ki tüm gece uyuyamadım" dedi. Duyduklarım karşısında o kadar mutlu oldum ki...
"Çok özür dilerim daha tanışamadık bile. Seninle arkadaş olalım mı çok iyi birine benziyorsun. Benim adım Alya senin ki ne?" Diğe sordu. Çok canayakın biriydi.
Sonunda istediğim olmuştu beni tanımak istiyordu. Zar zor kendimi topladım ve nihayet "ben de Burak" diyebildim.
"O zaman birbirimizden bahsedelim" dedi. Ama ben deliler gibi onu merak ederken nasıl kendimden bahsedecektim." İstersen ilk sen bahset " dedim. Sonra anlatmaya başadı kendini. O an pür dikkat onu dinlemeye çalıştım.
Ama konuşurken bile ortaya çıkan gamzesi, masmavi gözleri, elmacık kemikleri, beline kadar uzanan dalgalı, sapsarı, güneş gibi saçları, mimikleri, ses tonu, uslubu en çok ta bakışları onu dinlememe engel oluyordu.
Annesi, babası ve küçük erkek kardeşiyle yaşıyormuş. Annesi öğretmen babası da doktormuş. Kardeşi ilkokul beşinci sınıfa gidiyormuş. Oldukça sessiz ve tatlı bir çocukmuş. Ama sessiz olması onları çok üzüyormuş. Ama öyle böyle bir sessiz değil içine kapanık hiç kimseyle konuşmayan bir çocukmuş. Defalarca psikiyatriye götürseler de kar etmememiş. Geçmişte böyle sorunları defalarca çözdüğüm için bu sorunu çözebileceğimi söyledim. Gerçi aynı sorunu yıllarca ben de onun için yaşamıştım. Eskiden ona karşı içimde hiç bir ümit yoktu. Hatta onu imkansızım olarak görüyordum. Şimdi öyle değil. O benim imkansızım değil...
Kardeşine yardım edebileceğimi söyleyince gözlerinin içi parladı. Bu duruma gerçekten çok üzüldüğünü kardeşimin onunla bile konuşmadığını söyledi.
Daha sonra nereli olduğundan bahsetti. İzmirliymiş İzmir'i çok sevdiğini her yaz aiilecek ananesinin yanına İzmire gittiklerini söyledi. İleride de İzmir de yaşayabilirmiş. Ha bide kedisi varmış onan da bahsetti. İsmi boncukmuş. Benimde var kedim ismi de Tekir diyecektim de demedim. Öyle güzel'konuşuyordu ki onu bi an bile ölmek istemiyordum. O an hiç bitmesin hep anlatsın istiyordum. Belki ömür boyu aç susuz onu dinleyebilirdim.
Telefonu çaldı "yıldızım" diğe biri arıyordu. Sanırım arkadaşıydı. O sırada telefonuma baktım konuşalı tam iki saat olmuştu. Ne kadar da çabuk dolmuştu zaman iki saat değil iki saniye gibi geldi bana.
Telefonuyla konuştuktan sonra yanıma geldi ve "hadi sıra sende" dedi. Bendemiydi hayır sıra bana gelmemeliydi daha onu dinlemek istiyordum ben. "beni boşver sen devam et" diyecektim ki kendimi tuttum. Sanmıştım ama az öce sesli düşündüğümün farkına vardım. Şaşkın şaşkın yüzüme bakıyordu o an ne kadar da aptaldım. Ya şimdi ne diyecektim. Kalbim çok fena çarpıyordu. Beynim durmuş gibiydi. Aklıma hiç birşey gelmiyordu.
Gülümsedi. Şaşırmıştım. Neden gülümsemişti ki yoksa onu sevdiğimi mi anlamıştı. Ama anlasa masadan kalkar giderdi. Niye gitsin ki. Belki o da benden hoşlanmıştı. Hayır hayır hoşlanmış olamaz yoksa şaka yaptığımı mı düşünmüştü inşallah ikincisidir diyerek bende kendimi anlatmaya başladım
Antalyalıyım. Ailecek istanbulda yaşıyoruz. Bir kız kardeşim var. Hem benim de senin gibi bir kedim var. Yani boncuk gibi. Gittikçe saçmalıyor ve kızarıyordum. En sonunda toparlayabilmiştim yani senin kedin boncuk gibi benim de bir kedim var demek istedim. Dedim. Gülümsüyordu. Kahkaha atmaya başladı. Ne kadar şu an aptallığıma gülsesede ilk kez kahkaha atarak güldüğünü görmüştüm. Öyle güzeldi ki. O hep gülsün de ben hep aptallık yapayım istedim. Zaten yanımda oluşu bile beni aptallaştırmaya yetiyordu.
"Çok tatlısın" "iyiki seni tanımışım bu zamanda senin gibi içi dişı bir ve doğal insan bulmak ve arkadaş olmak zor" dedi.
Yok ya Yasin'in dediği gibi değildi onu tanımadan sevdiğini söyleme yoksa pişman olursun demişti. Ama ben bu kızı tanıdıkça daha da çok seviyordum. Uzun uzun konuştuktan sonra ayrılmıştık. Benimle tanıştığı için çok mutlu olduğunu ve artık arkadaş olduğumuzu söyledi ve gitti.
O kadar değişik hissediyordum ki sevdiğim kızla arkadaş olmuştum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İMKANSIZIM
RomanceBence her insanın vardır. Dokunamadığı, ulaşamadığı uzaktan sevip yanına yaklaşamadığı. Ardından şiirler şarkılar yazıp yanında dili tutulduğu. Sevdiğini söyleyemediği, söylememesi gerektiği. Bence herkesin vardır bir aşkı. İlk aşkı. Gözlerime bak...