“Ben sürerim baba.” Dedi genç adam hava alanında onları bekleyen adamdan anahtarı alırken.
“Tamam oğlum. Ben çok yoruldum zaten.” Dedi babası boynunu iki yana büküp çıtlatırken. Yaptıkları yolculuk sadece bir saatti ama babası hemen yorulmuştu. Ön koltuğa yanına babası oturmuştu. Annesi ve Miray arkada oturuyordu. Kırk beş dakika kadar sonra dedesi ve babaannesinin Bahçelievler’de ki lüks villasının önünde durdu. Bahçedeki arabalara bakılırsa herkes gelmişti.
“Bütün bavulları ben mi getireceğim baba?” Dedi sitemle. Babası gülerek başını sallarken dedesinin şoförü Nazmi Abi imdadına yetişti.
“Siz ellemeyin beyim, ben hallederim.” Deyip Boran’ın elindeki valizlere sarıldı. Genç adam yine de hepsini ona taşıttırmadı, kendisi de yardım etti.
O sırada Miraysa sırtını sıvazlayan Sevgi’den bir nebze destek alma çabasındaydı. Zira heyecanı hat safhadaydı. Boran yanında olsaydı şu anda belki bir nebze atlatabilirdi bu heyecanı ama Boran’ın o kadar valizi taşıması uzun sürecek gibiydi. Kapıyı açan hizmetçinin onlara yol vermesiyle büyük salona geçtiler. İçerisi adeta ana baba günüydü. Boy boy insanla doluydu. Kendisinin bu kadar kalabalık bir ailesi yoktu. Babasıgil iki kardeşi ve amcasının sadece iki kızı vardı. Annesi ise tek çocuk olduğundan anne tarafından kuzeni yoktu. Şimdi içeri bakıyordu da, epey kalabalıktı bu aile.
Ayağı kalkan yaşlı kadının Boran’ın babaannesi olduğunu anlamıştı. Sevgi ve Ömer elini öptükten sonra kendisine yol vermişlerdi. Yaşlı kadının elini öperken kadın konuştu.
“Gelinim sensin demek...” Dedi kadın çenesinden tutup onun yüzünü kaldırırken. Yaşlı kadının dili tutulmuştu Miray’ın güzelliği karşısında. Mavi iri gözleri, hokkacık burnu, dolgun pespembe dudakları ve bunları hakkıyla taşıyan bembeyaz teni insanı büyülüyordu. “Bak eşek sıpasına! Kedi olalı bir fare tuttu sonunda.” Dedi kadın gülerek.
Bu iltifat karşısında gülümsedi Miray. Yanakları öyle kızarmıştı ki... Boran ona edepsiz konuştuğunda bile bu kadar utandığını hatırlamıyordu.
“Teşekkür ederim.” Dedi tebessümle.
“Hani benim Boran’ım nerede?” Dedi babaannesi etrafına bakarken. O sırada içeri bitap düşmüş Boran girdi.
“Geldim babaannem. Senin oğlun bütün valizleri bana taşıttı.” Dedi babasına bakarak.
“Ömer! Bir gıdım canı var torunumun zaten.” Diye kızdı kadın Ömer Bey’e. Boran hızla gelip babaannesinin elini öptü ve sarıldı kadına uzun uzun. “Gelinimi getirmişsin bana.” Dedi kadın Miray’ı işaret ederek.
Bütün salon pür dikkat ona bakarken genç kız az önceki iltifatı henüz atlatmışken şimdi babaannesi tekrar iki güzel kelam ederse ne yapacağını düşünüyordu.
“Getirdim. Beğendin mi?” dedi Miray’ı edepsiz gözlerle süzerek.
Genç kız hayret etti ona. Tamam tek başınayken bunu yapıyordu lakin şimdi herkesin gözü önünde nasıl yapardı? Boran yerine kendisi yerin dibine girdi adeta.
“Beğendim, beğendim ya.” Dedi kadın memnun bir ifadeyle. “Ne güzel bakıyor bu kız?” dedi Miray’ı incelerken.
“Ah babaannem! Gel bir de bana sor o bakışları.” Dedi kendinden geçmiş sesiyle.
Sonunda koltukta oturan dedesinin yanına gelmişlerdi. Boran’ın ardından Miray’da yaşlı adamın elini öptü. “El öpenlerin çok olsun yavrum.” Dedi avcunu Miray’ın yüzüne yumuşak bir şekilde vurarak.
Dedenin ardından Boran’ın iki amcası ve iki halasının elini öptü. Haliyle iki yenge ve iki tane de enişte vardı. Ne kadar kalabalık bir ailelerdi. Büyük amcasının iki kızı bir oğlu, küçük amcasının üç oğlu vardı. Büyük halasının bir tane kızı ve küçük halasının iki kızı iki oğlu vardı. On iki kuzenlerdi. Çok kalabalık diye geçirdi içinden Miray. Bir de Boran’ın büyük amcasının oğlu Tarık’ın kız arkadaşı Ebru vardı. Açıkçası bir Ebru’ya bir de küçük halasının büyük kızı Şehrazat’a ısınamamıştı.
Hepsiyle tanışma faslı bittiğinde bunca insanı alacak kadar geniş olan salonda Boran’ın oturduğu sandalyenin yanındaki boş sandalyeye oturdu.
“Babaannem seni çok sevdi.” Dedi gülerek Boran. “Şeytan tüyü mü vardır nedir bu ben anlamadım? Bana da sevdirdin hemen kendini.”
“Öyleyimdir.” Dedi Miray böbürlenerek. Böyle çok tatlı olduğu da aşikardı.
“Ee Boran, hukuk kazanmışsın. Beklemezdim senden.” Dedi Zeliha yengesi inceden inceye laf sokarken. Başlamıştı Zeliha yenge ve laf sokmalar kısmı. Sabır diledi içinden.
“Yüzün kara çıktı demek ki.” Dedi düz tutmaya çalıştığı sesiyle.
“Tarık nereyi kazandı?” Dedi Sevgi. Tarık Zeliha yengenin Boranla yaşıt olan oğluydu. Annesi elbette Tarık’ın üniversiteyi kazanamadığını biliyordu ama yengesine misilleme yapıyordu.
“Tarık’a çok iyi bölümler geldi de, o tıp istiyordu. Mezuna kaldı o yüzden.”
Yengesi evire çevire lafı buraya getirmişti. Kimse inanmamıştı elbette. Tarık’ın standartların altında bir puan aldığını amcası babasına söylerken duymuştu.
“Hadi şu yeni gelinler bana bir kahve yapsınlar. Bakalım hangisi daha maharetli.” Dedi babaannesi araya girerek. Yeni gelinler, diye düşündü Miray. Ebru ve kendisinden bahsediyordu. “Miray’ım önce sen yapasın. Ardından da Ebru yapar.” Dedi yaşlı kadın. Usulca kafasını sallayıp mutfağa adımladı. Girmesiyle mutfak çalışanları çıkmıştı. Biliyorlardı Fatma Hanım’ın (babaanne) bu geleneğini. Yeni gelinlerine en başta bir Türk kahvesi yaptırır, tadına bakardı. Genç kız ocağın üstünde hazır da bekleyen cezveye kahve ve suyu döktü. Kadının nasıl içtiğini bilmiyordu ama bu kadar tatlı bir kadının şekere ihtiyacı olamayacağını düşünerek orta yapmaya karar verdi. On dakikayı bulmayan zamanda kahveyi alıp fincana dökmüştü ve üzeri köpükten görünmüyordu. Sevinçle ellerini birbirine çırptı. Her zaman güzel yapardı Türk kahvesini ama bu sefer ki sanki köpükten ibaret gibiydi. Harika görünüyordu. Fincanı tepsiye koyup salona geçti. Fatma Hanım kahveyi alırken tatlı tatlı gülmüştü ona. Ailenin havasından mıydı suyundan mıydı bilinmez ama Kuzum ailesinin komple şekerden oluştuğunu düşündü. Tabi Zeliha yenge ve halanın kızı Şehrazat hariç.
“Harika olmuş.” Dedi kadın dudaklarını yalarken. “Maşallah sana. Güzel olduğun kadar da maharetliymişin.” Dedi kadın Miray’ı yanaklarından öperken.
Tebessüm ederek az önceki yerine yani Boran’ın yanına oturdu. Ardından Ebru kalkıp mutfağa yürüdü. Ardından Zeliha Yenge giderken Fatma Hanım onu durdurdu.
“Sen nereye gelin?”
Zeliha Yenge olduğu yerde kalıp arkasına döndü.
“Annecim Ebru’ya yardım edeyim, şimdi o pek anlamaz böyle işlerden.”
Babaanne bastonunu sertçe yere vurdu.
“Kız dediğin bu işlerden anlar! Bakalım senin gelinin neler yapacak?” Dedi kinayeli sesiyle. “Şimdi sen hemen yerine otur!”
Kadının sert ikazı üzerine Zeliha yenge ikiletmeden yerine oturdu. Kendisinin on dakikayı bulmayan sürede yaptığı kahveyi yarım saat olmasına rağmen Ebru getirememişti henüz.
“Filiz!” diye hizmetçiyi çağırdı Fatma Hanım. “Git şu kıza bir bak hele, nerede kaldı bu kahve?”
Filiz mutfağa gidip geri döndüğünde “Efendim internetten kahve tarifi bakıyormuş, getiriyor şimdi.” Dedi.
Fatma Hanım sabır çekerken Sevgi ve Boran keyifle gülümsedi. Sevgi bu konuda Miray’a çok güveniyordu elbette. Zira kendisinden bile daha güzel yemek yapan bu kızın üzerine daha maharetli birini tanımıyordu. Gurur duydu onunla.
Ebru elindeki kahveyi titreyerek sonunda Fatma Hanım’a ulaştırdı. Yaşlı kadın kahveden bir yudum alırken yüzünü buruşturdu.
“Kızım sen hiç mi yapmadın daha önce? Bu ne biçim kahve!” Dedi kahveyi önündeki sehpaya bırakarak.
“Yok babaannecim ben böyle banel şeylerle uğraşmam.” Dedi sanki özellikle kadının aksine konuşur gibi.
***
“Ohoo kuzen. Benimki seninkinin yanında solda sıfır.” Dedi Tarık oyun kolunu çevirirken. “Vallahi senin gibi bir adamın hep olmayacak bir kıza aşık olacağını düşünmüştüm. Yani kızların bu kadar canını yakan birisi gider saçma sapan birine aşık olur diye düşmüştüm ama beni yanılttın. Miray gibi bir kızı bulduğun için helal olsun sana. Babaannem ve dedem nasıl sevdi baksana.”
Genç adam “Sevgilimin bir erkek tarafından bu kadar övülmesinden hoşlanmam.” Dedi şakayla karışık sinirle.
Tarık’ı severdi ama bu Miray’ı ondan kıskanmayacağı anlamına gelmezdi. Hoş o Miray’ı uçan kuştan kıskanıyordu.
“Boran...” Dedi Tarık gülerek. “Miray sayesinde ne kadar kıskanç olduğunu da öğrenmiş olduk.”
O sırada yanlarına gelen Tarık’ın küçük kız kardeşi mızmızlandı.
“Boran Abi! Bende oynamak istiyorum artık.” Dedi kollarını bağlayarak.
Beliz on altı yaşındaydı ve en az bir erkek kadar iyi pes oynardı. Ne zaman Tarık ve Boran eline oyun kolunu alsa mızmızlanarak onlarla oynamak isterdi.
“Yok küçük hanım. Şimdi biz oynuyoruz, sen git bebeklerinle oyna.” Dedi gülerek.
“Çok gıcıksın Boran Abi! Miray Abla sana nasıl katlanıyor acaba?”
“Benim güzelim sabırlıdır. Dünyanın en huysuz adamı olsam bırakmaz o beni.” Dedi yan koltukta kuzenleriyle oturmuş sıcaklıkla sohbet eden Miray’ına bakarken.
Her zaman şanslı bir adam olduğunu kabul etmişti. Böyle bir aileye sahip olduğu için şanslıydı. Onun için canını feda edecek arkadaşları olduğu için şanslıydı. Bu hayatta maddi ya da manevi hiçbir zaman sıkıntı çekmediği için şanslıydı. Ve son olarak Miray’a sahip olduğu için şanslıydı. Hemde çok şanslıydı. Dünyanın en şanslı adamı gibi hissediyordu kendisini. Tarık’ın dediği gibi kızlara çektirdiği onca açıdan sonra Miray’ı hak etmemişti. Ama Allah’a şükrediyordu. Hiç hak etmemesine rağmen Miray’ı ona bağışladığı için.
“Çok güzel bir kız. Keşke bende onun gibi olsam.” Dedi Beliz’de Boran gibi hayranca Miray’a bakarken. “Tam İzmir kızı! Demek ki İzmir kızları güzel olur lafı rivayet değilmiş.” Diye ekledi genç kız.
“Öyledir.” Dedi gururlanarak. “En az yüzü kadar da güzeldir kalbi.”
“Evet, çok tatlı.”
Tatlı... Gerçekten sanki bir tatlıymış gibi geliyordu Miray ona. Isırası geliyordu çoğu zaman kızı. Hatta bunu ilk defa cinsel açlıkla değil de onu içine sokarcasına sevdiğinden istiyordu.
Kendisi hayran hayran sevgilisini süzerken genç kız Şehrazat’ın yerli yersiz sorularından bıkmıştı. Lakin ne olursa olsun karşısındakini kırmamak için sabır çekerek uygun cevaplar buluyordu.
“Boranla seviştiniz mi hiç?” Dediğinde en sonunda kızı hıçkırık tuttu. “Malum o birilerini becermeden duramaz.”
Kız hala kendine gelememişken konuşulanları duyan Boran yanlarına geldi.
“O ne biçim bir soru Şehrazat? Miray öyle bir kız değil!” Dedi kükrercesine. “Duymayayım bir daha!”
Hazır aile büyükleri yanlarında değilken Miray’ın elini tutup dudaklarına götürdü. Öpücüklerinin ardından kızın elini dudaklarının hizasından indirmedi.
“Tarık diyor ki çıkalım biraz gezelim. Gider miyiz?” Dedi Miray’ın kulağına eğilerek. Dudakları kulağıyla temas ediyordu ve burnu saçlarının kokusunu içine çekiyordu.
“Ezan okunuyor. Şimdi çekip gidersek ayıp olur. Yemekten sonra gidelim.”
“Tamam.” Deyip kızın kulağının arkasına bir öpücük bıraktı.
Çok geçmeden bahçeye kocaman sofra kurulmuştu. Arefe günüydü bugün oruç açacaklardı. Fatma Hanım ve Boran’ın dedesi Ali Bey hariç herkes oruç tutuyordu. Yaşlılar pek dayanamıyordu açlığa.
Sanki telliogulları ve seferoğulları gibi Zeliha yenge ve ailesi tam karşılarına oturmuştu. Sofra başındaki Ali Bey’in hemen yanında Ömer, onun yanında Sevgi, Boran ve Miray olarak dizilmişlerdi.
Şimdi en zor kısım gelmişti genç kız için. Yapılan bu yemekleri nasıl yiyecekti? O henüz kendi evindeki aşçıya bile tam anlamıyla güvenip yaptığı yemeği yemezken bu aşçının yaptığı yemeği nasıl yiyecekti?
“Güzelim...” Dedi Boran masanın üzerindeki eline dokunurken. “Yiyemezsen zorlama. Kendine bir şeyler yapabilirsin içerde, çekinme.”
Hayır anlamında kafasını salladı. “Yapabilirim, yiyebilirim.” Deyip derin bir nefes aldı. Boran güldü onun bu haline. Şimdi Miray yemek yemezse kendisinin de boğazından geçmeyecekti. Akşama kadar oruç tutmuşlardı zaten. Şimdi de gönül rahatlığıyla orucunu açmıyordu sevgilisi. Bir deri bir kemik kalmış vücudu bir türlü toparlanamıyordu zaten. Yurdun ona bıraktığı hatıra da buydu işte. Aç geçen onca günler. Haftalarca boğazından sıcak yemek geçmediği oluyordu kızın.
Miray çorbaya kaşığını daldırdığında Boran’da oh çekip yemeğini yemeye başladı. Yaklaşık on beş dakika kadar sonra kendisi yemeğini hepten bitirirken Miray’ın henüz önündeki çorbayı yeni bitirdiğini gördü. Suratına bakılırsa içtiği çorbadan hiç hoşlanmamıştı.
“Miray? İyi misin?” Dedi kızın yüzünü tutup kendisine çevirirken.
“Midem... Çok bulanıyor.” Dedi yutkunmaya çalışırken. “Keşke yemeseydim.”
En sonunda elini ağzına kapatarak içerde ki banyoya koştu. Boran koşarak peşinden geldi ve kızın saçlarını suratının arkasında tuttu. Miray zaten çokta dolu olmayan midesini iyice boşalttı. Ağzını çalkalayıp Boran’a döndü. Genç adam kızın yanağını okşadı.
“Yeme dedim sana.” Dedi sitemle. “Sen çekiniyorsan annem yapardı bir şeyler.”
“Öyle olur mu Boran? Kadın bunca kargaşanın içinde bir de bana hizmet mi edecekti?”
“Ne olacaktı sanki? Şimdi daha mı iyi oldu?”
Kızın elinden tutup tekrar bahçeye getirdi. Açık hava iyi gelirdi ona. Bahçeye döndüklerinde herkes endişeli gözlerle Miray’a bakıyordu.
“Gelinim, iyi misin?” dedi Fatma Hanım ayarlanarak. Gelip kızın yanağını okşadı. “Suratın bembeyaz oldu kızım. Bir şey mi dokundu sana?”
“İyiyim babaannecim. Gerçekten.” Deyip yüzündeki kadının elini okşadı.
“O tanımadığı insanların yaptığı yemeği yiyemez.” Dedi Boran. Defalarca bunu Miray adına bir takım insanlara açıklamıştı. Şu anda yine o durumlardan birini yaşıyordu. “Yemeye zorlayınca da rahatsızlanıyor böyle.”
“Güzel kızım. İstersen yemekler yapılırken izleyebilirdin, hepsi temizdir. Niye çekindin?” Dedi Fatma Hanım şevkatle.
“Annecim ben tamamen unuttum senin yiyemediğini. Niye hatırlatmadın bana?” Dedi Sevgi’de kalkıp yanına gelirken.
“Ne olacak anne? Yedim işte.” Dedi mahcubiyetle. Çok utanıyordu bu huyundan ama bir türlü atlatamıyordu ne yazık ki.
“Olur mu bitanem? Akşama kadar oruç tuttun. Hem bak rengin ne hale geldi. Sen otur şuraya, ben sana bir şey hazırlayıp geleyim.”
Mutfağa gitmeye yeltenen Sevgi’nin elini tuttu.
“Anne... Gerek yok gerçekten, hem aç değilim ben. Lütfen zahmet etme.”
“Aç değilim mi? Hiçbir şey yemedin annem.” Dedi. Ne güzel ‘annem’ diyordu kadın. Sevgi’yi içine sokmak istedi. “Hem bak tarhana çorbası yapacağım. Sen çok seversin.”
Sevgi kısa sürede onun hakkında ne de çok şey öğrenmişti. Bunca yıllık annesi hangi çorbayı sevdiğini bilmezdi mesela. Ya da başkasının yaptığı yemeği yiyemediğini.
“Anne ama böyle-,”
“İtiraz istemiyorum.” Dedi Sevgi net sesiyle. “Boran... Kızımı oturt şuraya dinlensin.” Deyip mutfağa yürüdü.
Masaya oturduğunda Zeliha yengenin iğneleyici bakışlarından epey rahatsız olmuştu. Bu kadın belli ki Sevgi Annesini sevmiyordu ama kendisi ona ne yapmıştı bilemedi. Belli ki kendi müstakbel gelininden çok daha iyi ve güzel olduğu için kıskanmıştı Miray’ı. Yarım saat sonra Sevgi’nin yaptığı çorbayı içerken bir nebzede olsa kendisine gelmişti.02/02/2018
***
MERHABA ARKADAŞLAR. BUGÜN ASLINDA DAHA ÖNCE BÖLÜM GELECEKTİ LAKİN FIRSATIM OLMADI. BABAMLA SON GÜNLERİMİZ, TADINI ÇIKARIYORUM.2000 KELİMELİK BÖLÜM İLE KARŞINIZDAYIM. DAHA DA KISA DEMEZSİNİZ UMARIM 😊 BU UZUN BÖLÜMÜN ŞEREFİNE +15 UPUZUN YORUM İSTERİM. BU ARADA ÖNÜMÜZDEKİ 5 BÖLÜM HAZIR BİLESİNİZ. YANİ SINIR NE ZAMAN GEÇİLİRSE O ANDA YÜKLERİM BÖLÜMÜ.
SEVGİLER.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bana Sen Lazımsın
Teen Fiction"Uyuyunca da geçmeyen acılar vardır." Dedi Miray akan gözyaşlarını silerken. Genç adam kahroldu bu sözlere. "Son bir şans... Söz veriyorum, acılarını unutturacağım." Başlangıç tarihi; 24/12/2017 Bitiş tarihi; 20/04/2018