2 YIL SONRA
“Vallahi ne desem bilemiyorum Miray. Bu okula düşmüş bir melek olmalısın.” Dedi Turan.
Okulda adı gerçekten kanatsız meleğe çıkmıştı kızın. Herkesin yardımına koşan bir melek. Notu olmayan ona koşar, derdi olan ona anlatır, anlamadığı konu olan ona anlattırır, hatta herhangi bir dersten kalan birisi bile onun yanına gelirdi. Zira hocalarıyla arası çok iyiydi. Genç kızı çok seviyorlardı. Öyle ki birçok hocası ısrarla okulda asistan olarak kalmasını istiyorlardı. Hatta adeta birbirleriyle yarışır hale gelmişti koca insanlar hayır benim alanımda asiste olacak diye. Hal böyle olunca hocaları asla ricasını kırmazlardı, geçirme konusunda.
“Ben ne yaptım ki? Her şey sizin emeğiniz.”
“Olur mu öyle? Senin hakkını bu koca okul nasıl öder ki?”
“Siz çalışın benim hakkımı ödemiş olursunuz.”
“Panoya baktın mı?” Dedi Turan başka bir konuya geçerken.
“Hayır, ne oldu ki?”
“Senin okul vardı ya, İstanbul’da ki. Onlar İzmir’e kampa geliyormuş ve bizim okulda eşlik edecekmiş onlara.”
“Neden geliyorlar ki?”
“Kardeş Üniversiteler projesi kapsamında gerçekleşecekmiş. Onlardan sonra da Dicle Üniversitesi gelecekmiş.”
“Sadece Hukuk Fakültesi mi?”
“Hayır. Her fakülteden katılım olacakmış. 30-40 kişi kadar.”
Boran’da gelir miydi ki? Umarım gelmez dedi kendisine. Hala hazır değildi onu görmeye. 2 yıl olmuştu, hatta neredeyse iki buçuk yıl. Ama genç kız hala atlatamamıştı. Kolayda atlatacak gibi değildi. Sürekli etrafına sahte gülümsemeler yollamaktan bıkmış usanmıştı. Eskiden de çok sorunu vardı. Anne, babasıyla dünyaca sorun yaşardı ama bir yaşam enerjisi vardı, içten gülümserdi ama şimdi o gülüş solmuştu. Yerini sahte sevinçler, boş gülüşler almıştı. Mutlu değildi ama bunu belli edipte kimsenin enerjisini düşürmek istemiyordu. Bu haldeyken bile başkalarını düşünüyordu. Hep bu yüzden kaybetmiyor muydu zaten? Kendisinin ne olacağını umursamadan, o üzülür böyle diyemem, ben kızamam, gibi saçma sapan sebeplerle kendi canına yazık ediyordu. Boran konusu da tıpkı öyleydi. Boran kendi gözünün önünde defalarca başka kızlara dokunmuşken o hiçbir erkeğe bağlanamamıştı. Allah biliyor ya defalarca aklından geçirmişti ona aşık olan herhangi bir erkeğin çıkma teklifini kabul etmeyi. Ama o Boran’ın aksine başka bir erkeğin gözüne bakmaya bile cesaret edememişti. Boran’dan başkasına o gözle bakmaya midesi bulanmıştı.
Şimdi de eğer o da gelirse daha kötü olurdu biliyordu. Pınarla onun bahsini açamamaya özen gösteriyordu. Pınar açacağı zaman bile hemen konuyu kapatıyor, tek kelime etmesine fırsat vermiyordu. Sadece bazı şeyler soracağı zaman ‘O’ diye hitap ediyor, sorusunun cevabını alınca konuşmayı bıçak gibi kesip bitiriyordu. İki yıldır bir defa bile adını ağzına almamıştı.
Turan tam tekrar konuşacağı sırada telefonu çaldı kızın. Pınar arıyordu. Pınarla iki yıl boyunca hep telefonda konuşmuşlardı. Pınar her seferinde İzmir’e gelmek istesede bir türlü fırsat olmamıştı. Ya Miray’ın işi çıkıyordu, ya da Pınar’ın. Genç kız özlemişti arkadaşlarını. Boran kadar değil elbette. Onu özlemiş olduğu için kendisine çok kızıyordu. Ne kadar çabalamıştı onu unutmak için. Bir defa bile bakmamıştı fotoğraflarına, ölmüş gibi davranmaya çalışmıştı ama kalbine söz geçirememişti.
“Miroşum!”
Pınar’ın neşeli sesine gülümsedi.
“Pınarcım?”
“Canım sana çok güzel bir haberim var.”
“Hayırdır?”
“Okulumuz kampınıza geliyormuş!”
“Evet duydum bende. Çok sevindim, çok özledim sizi.”
“Nasıl mutluyum anlatamam.”
Pınar gibi olmayı isterdi. Karşısına çıkan her zorluğun karşısında dimdik durup onu alt etmeyi başarabilmek isterdi.
“Bende çok mutlu oldum.” Deyip yutkundu. “O... O da gelecek mi?”
“Sanmıyorum geleceğini.”
Bunu duyunca derin bir oh çekti. Eğer ki Boran gelseydi bir defa daha böyle bir şey atlatamayacağını adı gibi biliyordu.
***
Aylardır sıklıkla yaptığı gibi yine anne ve babasının yanında kalmıştı. Güne yine onsuz başlamış olmak mutsuz bir gün geçireceğinin göstergesiydi. Miraysız geçen 2 yıl, 4 ay ve 12. güne uyanmıştı. Başı zonkluyordu. Dün gece yine çok içmişti. Kendi öğrenci evlerinde kalamıyordu pek. Sanki her an karşı daireden Miray çıkacakmış gibi hissediyordu ve onu o kapıdan çıkarken göremediği her an ölüyordu.
“Yine mi oğlum? Yetmez mi kendini harap ettiğin? Bak iki yıl oldu, bunu yapmadan önce düşünecektin. Yok Miray, dönmeyecekte. Biliyorsun. Ama sen her gün böyle içerek canına yazık ediyorsun. Üzülmez mi Miray görse?”
“Görse üzülürdü. Artık ikimizde birbirimizi göremeyeceğimize göre hiçbir şeyin önemi yok.” Dedi Boran ve kafasını yatak başlığına dayadı. “Aslında onu görmek için bir fırsatım oldu, biliyor musun?” Dedi iki yıldır gülmeyen yüzü gülerken.
“Neymiş o fırsat?”
“Okulumuz Mirayların okuluyla kamp yapacakmış, ona gideceğim.”
Yataktan kalktığı anda yastığının altındaki fotoğraf düştü. Annesi eline alırken kendisine imalı bakışlar atmaya başlamıştı bile. Bu bakışlar Miray’dan hoşlanmaya başladığı ilk dönemleri aklına getirdi. Ne çok kızardı o zaman annesine! Ama şimdi hiç rahatsız olmuyordu bu bakışlardan. Zira eskiden kıza aşık olduğunu kabul etmezken şimdi kabul ediyordu aşkını. Aşıktı. Çaresiz bir aşık.
Her sabah bin pişman uyanıyordu. Pişmanlık duygusu bir dakika bile benliğini tekrar etmiyordu. Kıza söyledikleri aklından çıkmıyordu. Sahi ne ağır konuşmuştu ayrılırken. Aşkım bitti demişti, uzatma demişti. Nasıl bitsindi bu aşk? İçine sığmıyordu. İnsan sevdiklerinin kıymetini kaybedince anlar diye boşuna demiyorlarmış diye düşündü. Onu terk ettiği yetmezmiş gibi gözünün önünde defalarca başka kızlara gitmişti. Onun dolan gözleri hatta gözlerine sığmayan göz pınarlarından taşan göz yaşları aklından çıkmıyordu. Bunlara sebep olmuş olmak daha acı değil miydi?
“Boran çok ümitlenme, seni affetmeyeceğini biliyorsun.”
“Biliyorum bilmesine de anne, sen niye her seferinde benim içimde yeşeren ufacık umudu söndürüyorsun?”
“Çünkü sana hem kızgınım, hemde üzülmeni istemiyorum Boran.”
Cevap vermedi annesine. Valizini hazırlamaya başladı. Bu kamp Miray’ı son defa bile olsa görmesi için bir fırsattı.
***
“Boran bu ne abicim?” Dedi Kubilay.
“Bende geliyorum İzmir’e.” Dedi bavulu arabaya yerleştirirken.
“Saçmalama Boran. Kız seni görürse kötü olacak biliyorsun.”
“Peki ben ne olacağım Kubilay? İki yıl oldu lan, koskoca iki yıl. Ben onsuz iki gün bile geçiremezken iki yıldır onun sesine, kokusuna, yüzüne hasret kaldım.”
“Bunları onu terk etmeden önce düşünecektin.”
“Allah benim belamı versin. Vermişti zaten. Yaptım bir hata, çok pişmanım. Pişman olmadığım bir an bile yok. İki dakika yüzüm gülse aklıma geliyor ona yaptıklarım, kızıyorum kendime. Ben kendimi affedemiyorum o beni nasıl affetsin. Ama ben sadece onu görsem bile kendime kâr sayarım Kubilay. Bu benim için son şans. Son defa onu görebilmem için son şansım.”
“Son defa?” Dedi Kubilay onay beklercesine.
“Son defa.”
***
Otobüs kamp alanına yaklaşırken içindeki heyecan iki katına çıkmıştı. Az kalmıştı, dakikalar sonra görecekti onu. Acaba değişmiş miydi? Ya da büyümüş müydü? Sonuçta onun 18 yaşındaki halini biliyordu. Şimdi 20 yaşına gelmişti, nasıl olmuştu acaba? Yüzündeki o çocuksu ifade gitmiş miydi? Gitmemiş olmasını diledi. Kız öyle çok tatlı oluyordu. Mutluluk kadar bir korku da kaplıyordu içini. Ya kendisini görünce aşırı tepkiler verip kızarsa ya da daha kötüsü ağlarsa? Kendisi yüzünden kız yeterince ağlamıştı. Onu daha fazla ağlatmak en son isteyeceği şeydi. Ya da gerçekten hayatında biri varsa. Bu düşünce bile etlerini lime lime ediyorlarmış hissi veriyordu. Kaldı ki gerçekten böyle bir şey olsa kendisini bile öldürebilirdi. Telefonunu çıkarıp saate baktı. O sırada duvar kağıdı olan Miray’ın fotoğrafını inceledi. Kusursuzdu. Burada 18 yaşındaydı Miray. Şimdiki halini deli gibi merak ediyordu.
Sonunda otobüs durduğunda arkadaşlarının ardından alelacele indi arabadan. Etrafı taradı gözleriyle. Görünmüyordu Miray. Çok sonra uzakta arkası dönük bir kız gördü, arkadaşlarıyla konuşan. Lakin o kişi onun Miray’ı olabilir miydi? Fazlasıyla incelmiş bacakları ve kopacak beliyle onun Miray’ını anımsatmıyordu ama o güneşin altında parlayan sarı saçları nerede görse tanırdı. Güneş daha da bir sarartmıştı kızın saçını. Ama çok zayıflamıştı. Okul döneminde yemek yiyemediği zamanlarda da çok zayıflamıştı. Ama kendi evine çıkınca eski haline dönmüştü. Şu anda eski halinden eser yoktu. Şortun altından görünen bembeyaz bacakları dolgunluğunu kaybetmişti. Askilidan görünen kolları incelmişti. Beli kopacak gibi duruyordu.
“Miray!” diye seslendi Barış.
İşte o an. Kızın onlara döndüğü o an. Allah’ım! 2 yıl, 4 ay, 15 gündür görmediği o yüz. Miray’ının ay yüzü. Gülümseyerek onlara bakıyordu. Bu gülümsemeyle iki buçuk yıldır hayatına doğmayan o güneş doğmuştu sanki. Kızın gülümsemesi sıranın sonunda kendisini bulunca aniden söndü. Bu beklemediği bir şey değildi ama yine de onun yüzündeki gülümsemeyi soldurmak içinde bir yerlerin yıkılması hissi vermişti.
Yaklaştı. Bir adım daha, bir adım daha... Sonunda gelmişti yanlarına. Yakınına gelince hiç değişmemiş olan o kokusu geldi burnuna. İnsana gerçekten nefes aldığını hissettiren o koku. Yüzünü daha yakından inceledi. Göz altlarında hala mor halkalar vardı. Bu hala düzenli uyumadığını gösteriyordu. Zayıflamış bedenine bakılırsa yemek yemiyordu yine, bakmıyordu kendisine. Sesini duymak istiyordu.
“Hoşgeldiniz.”11/02/2018
***
ANCAK BU SAATE YÜKLEMEYE FIRSATIM OLABİLDİ. KUSURUMA BAKMAYIN LÜTFEN. ZATEN SINIRI ÇABUK GEÇİYORSUNUZ HEMEN YAZMAK MECBURİYETİNDE KALIYORUM. YANLIŞ ANLAMAYIN ŞİKAYETÇİ DEĞİLİM 😂GENÇ KURGUDA 25. SIRADAYIZ. EL BİRLİĞİYLE 1. OLACAĞIZ İNŞALLAH. BENİM KİTABIM OLMASINDAN ZİYADE BİR MİRBOR HİLEON KİTABININ GENÇ KURGUDA BİRİNCİ OLMASINDAN DOLAYI ÇOK MUTLU OLURUM. ZATEN DÜN ATTIKLARI O GÜZEL STORYLERİN ETKİSİNDEN ÇIKAMADIM. ÇOK TATLILARDI. NEYSE ÇOK KONUŞMADAN SİZDEN MİRBOR HİLEON KURGUSU OLAN KİTAP ÖNERİSİ ALAYIM. TAMAMLANMIŞ OLURSA SEVİNİRİM. YA DA BÖLÜM SAYISI BAYAĞI İLERLEMİŞTE OLABİLİR. BÖYLE 25 BÖLÜM VE ÜZERİ.
+25 UZUN YORUMDA YENİ BÖLÜM GELİR.
SEVGİLER.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bana Sen Lazımsın
Teen Fiction"Uyuyunca da geçmeyen acılar vardır." Dedi Miray akan gözyaşlarını silerken. Genç adam kahroldu bu sözlere. "Son bir şans... Söz veriyorum, acılarını unutturacağım." Başlangıç tarihi; 24/12/2017 Bitiş tarihi; 20/04/2018