Boran dediğini yapmıştı. Bu akşam istemeye geliyorlardı. Genç kız çok heyecanlıydı. Anneannesi ve dedesi Fransa’dan, babaannesi de İzmir’den gelmişti. Annesi her zamanki gibi yoktu ama umursamıyordu bile artık. Boran’ı vardı ya kimse olmasa da önemli değildi. Babasını ikna etmekte biraz güçlük yaşamıştı ama başarmıştı sonunda.
***
“Baba ben Boran’la evleneceğim. Hatta yarında istemeye geliyorlar beni.” Dedi kendinden emin bir sesle. Hayatında ilk defa bir düşüncesinin bu kadar arkasındaydı.
“Miray, şakanın sırası değil kızım.” Dedi babası uzun sürenin ardından kızının yaptığı yemekleri tadarken.
İki üç yıl kadardır kızının ellerinden bir şey yememişti ve özlediği aşikardı. Kızı çok güzel yemek yapıyordu.
“Şaka yapmıyorum baba. Bugün bana evlenme teklifi etti, bende kabul ettim. Yarın da istemeye gelecekler.”
“Miray sen daha yirmi yaşındasın!” Dedi adam hiddetle. “Üstelik barışalı bir hafta oldu. Bir sorunlarınızı çözmeyi deneseniz?”
“Bende bunu dedim baba ama Boran illa ki bir yüzük takalım, sonra her şeyi akışına bırakalım diyor. Sorunlarımızı çözeriz diyor.”
Babası iştahının kaçtığını belli edercesine çatalını sakince tabağın kenarına bıraktı.
“Kızmak istiyorum Boran’a Miray ama kızamıyorum. Seni çok üzdüğü için, hırpalamak istiyorum ama biz ondan daha çok üzdük seni. O en azından mutlu da etti seni, etmeye de devam ediyor. Ben seni yıllarca çok üzdüm, hak ettiğin sevgiyi vermedim. Biliyorum bunca yıldan sonra bunu telafi etmem imkansız ama ben kendimi düzeltmeye çalışıyorum. Boran bizim vermediğimiz sevgiyi sana verdi, fazlasıyla. Bu yüzden eğer sende istiyorsan -ki can atıyor gibisin- kabul ediyorum bende. Gelsinler.”
***
“Anne, baba hazır mısınız? Bombayı patlatıyorum.” Dedi genç adam gülerek.
Sevgi ve Ömer ne diyeceğini bekliyorlardı. Aslında pekte merak etmiyorlardı. Zira Boran genelde böyle abartmayı sever ve sonunda hiçte haz etmedikleri bir haber verirdi.
“Oğlunuz evleniyor.”
Önce Ömer’e ardından Sevgi’ye kal geldi. Bir süre idrak etmeye çalıştılar. Ömer kendine gelirken Sevgi hala toparlanamamıştı pek. Annesini kollarından tutup sarstı.
“Kiminle?” diye sordu babası.
“Soru mu bu? Tabi ki Angelina Jolie ile.” Dedi kahkahaları arasında.
“Oğlum ne diyorsun sen?” dedi sonunda annesi iki kelam edebilirken.
“Anne Mirayla evleniyoruz.”
Annesi önce sevinçle babasına sarıldı ardından kendi boynuna atladı.
“Teşekkür ederim oğlum. Teşekkür ederim.” Diye art arda şükranlarını sıralamaya başladı. Kadın öyle mutlu olmuştu ki neredeyse sevinçten ağlayacaktı.
“Sen niye teşekkür ediyorsun anne?”
“Bana böyle bir mutluluğu yaşattığın için.”
“Yarın istemeye gideceğiz. Onun aile büyükleri gelecek. Babaannemgil de gelsin. Hem şimdi çağırmazsak çok kızar zaten, biliyorsunuz.”
“Gideriz evladım, arıyorum ben şimdi babaanneni.”
***
Elbisesinin geniş eteklerini düzeltirken aynadan kendisini inceliyordu. Sahi çok zayıflamıştı. Şu iki buçuk yıllık ayrılığın ona getirdiği tek artı bu olsa gerekti. Hoş artı mıydı bilemedi. Zira bedeni epeyce çelimsizleşmişti. Boran pek memnun değildi bu durumdan, şu isteme işi bir geçsin hatamı teli edip seni tekrar eski kilona ulaştırana kadar yemek yedireceğim demişti. Yapardı da.
“Miray sen çok şanslısın.” Dedi Hande, omuzlarını sıkarken.
“Ben mi? Bence ben dünyanın en bedbaht insanı olabilirim.”
“Düşündüğünün aksine başınıza ne gelirse gelsin sevdiğin adamla kavuşuyorsun.”
Bu konuda haklıydı işte Hande. Tamam çok şey yaşamış, atlatmışlardı. Ama önemli olan da buydu ya, atlatmışlardı!
Pınar bir yandan saçlarını kıvırtırken Hande’de makyajını yapıyordu. Ayşe ise her zaman ki gibi onu güldürüp heyecanını alıyordu. O sırada kapı çaldı. Kızlar anlamaz gözlerle baktı birbirine. Bu saatte gelecek olamazlardı. Henüz bir saat kadar vardı gelmelerine. E olması gereken herkeste buradaydı. Heyecanla aşağı indi. Babaannesinin açtığı kapıda karşısında annesini görmesiyle şok oldu. İki buçuk yıldır bir defa yüzünü görmediği, sesini duymadığı annesi.
“Ne işin var burada?” dedi çatallaşan sesiyle.
“Senin annen olduğumu sanıyordum. En azından böyle özel bir günde beni yanında isteyeceğini düşündüm.”
Makyajı akmasın diye gözlerini tavana dikti ve biriken yaşların gitmesi için ellerini salladı.
“Aslına bakarsa yanlış düşünmüşsün. Zira artık soranlara annem öldü diyorum.” Dedi sakin bir sesle.
“En azından biraz da olsa annen olduğumu hissetmeme izin ver. Bende kızımın bu gününü görmek istiyorum.”
Bu duyduklarının yanlış olduğunu düşündü. İnanamadı. Annesi neden bir iyi bir kötü oluyordu. Bazen oluyor kıza sevildiğini hissettiriyor bazen de en tepeden aşağı bırakıyordu. Amacı neydi bilmiyordu. Ya kızı üzmek hoşuna gidiyordu ya da gerçekten psikolojik rahatsızlıkları vardı.
“Sen nereden öğrendin?” Dedi az önceki dediklerini duymazdan gelerek. En iyisi duymazdan gelmekti. Ya değilse annesinin kafasında dönen tilkilerle aşık atamazdı.
“Anneannen aradı.”
Üzgün gözlerini anneannesine çevirdi.
“Boynun bükük kalmasın istedim güzel torunum, annen yanında olsun istedim.”
“O varsa da boynum bükük, yoksa da.” Dedi ve tekrar yukarı çıktı. Sanki o hiç gelmemiş gibi yok saydı onu. Hazırlığına devam etti. Çok sonra zilin sesi duyuldu, gelmişlerdi. Hemen aşağı inip kapıyı açtı. Kendisinin ardında annesi, babası, babaannesi, anneannesi, dedesi vardı. Boranlar da kendileri gibi kalabalıktı. Sevgi, Ömer, Boran, babaannesi ve dedesi, amcası, teyzesi, onların eşleri ve kuzenleri vardı.
“Hoş geldiniz.” Dedi sıcacık gülümserken.
Kısa bir hoş geldiniz, beş gittiniz faslından sonra nihayet koltuklara geçilmişti. Biraz da sohbet edilmişti. Kah babasının yaz dolayısıyla iş yoğunluğunda, kah annesinin davalarından, Ömer Bey’in şirketinden, Sevgi Hanım’ın derneklerinden.
Şu anda kadar annesi beklediği gibi davranmamıştı. Gerek Boran’a, gerekse ailesine çok sıcak davranıyordu ve bu kızı şaşırtıyordu.
En sonunda babaannesinin komutuyla kahveleri yapmaya gitti. Heyecandan eli titriyordu. Bir orduya kahve yapacaktı şimdi. Hande, Pınar ve Ayşe yanına gelmişti bile. Sonunda tüm kahveleri fincana döktüğünde Pınar gelip fincanlardan birine kırmızı kurdele bağladı. Anlamaz gözlerle ona bakarken aynı fincana Hande tuz serpmeye kalkıştığında durdurdu onu.
“Ne yapıyorsun?”
“Adettendir.” Dedi Hande onu ikna etmeye çalışırken.
“Ben böyle adetleri sevmem. Yazık günah değil mi, ölür gider Allah korusun.” Dedi tahtaya vururken.
“Ya azıcık katacağız. Hem bu bir test. Eğer hepsini içerse seni seviyor, içmezse sevmiyor demektir.”
Aslında Boran’a seni bazı testlere tabi tutacağım demişti, bu ilk sınavı olabilirdi Boran’ın.
“Tamam ama çok az. Kıyamam ben.”
Hande tuzu boşalttığında tepsiyi alıp salona yürüdü. Çok ağırdı elindeki ve taşımakta güçlük çekiyordu. Umuyordu ki birinin üzerine devirmeden şu kahve dağıtma işini becerebilsin. Kime tepsiyi tuttuysa kurdeleli fincana dokunmamıştı bile. Elinde kalan son fincanı Boran’a uzattı. Öyle güzel bakıyordu ki adam, gerçekten kıyamayacağını hissetti. Boran kendisine böyle aşk dolu bakarken bunu ona içirmek acımasızcaydı. O bunları düşünürken Boran çoktan almıştı fincanı.
“Fermuarını inmiş, çek onu.” Diye ikaz etti kızı.
Önden fermuarlı elbisesinin bir kısmı açılmıştı. Tepsiyi bırakır bırakmaz, düzeltti elbisesini ve hemen sandalyeye oturdu. Boran’a çevirdi gözlerini. Kahveden bir yudum almış ve suratını buruşturmuştu. Onun bu haline tebessüm etti. Tam fincanı sehpaya koyacaktı Boran lakin Sevgi kulağına bir şeyler fısıldayınca hızla kahveyi içmeye devam etti. Ne söylediğini anlamıştı kız. Boran’ın bu kadar akıllanmış olması ziyadesiyle hoşuna gitmişti.
“Sebebi ziyaretimiz malum. Allah’ın emri, peygamberin kavliyle kızınız Miray’ı oğlumuz Boran’a istiyoruz.” Dedi Ömer Bey.
Çok geçmeden kendi babası konuştu.
“Gençler birbirini görmüş, beğenmiş. Onlar istediği sürece bende verdim gitti.”
“Boran yüzükleri çıkar oğlum.” Dedi Ömer Bey.
Genç adamın telaştan eli ayağına dolaşmıştı ve bu hali Miray’ı güldürüyordu. Sonunda ceketinin iç cebinden yüzük kutusunu çıkarabildi. Boran’ın dedesi yüzükleri aldı ve iki gencin parmağına geçirdi.
“Yeri gelip ağladığınız, yeri gelip mutlu olduğunuz ama birbirinizden hiç vazgeçmediğiniz bir ömür dilerim yavrularım.” Deyip kurdeleyi kesti.
Ondan sonrası tam bir curcunaydı. El öpme faslı, tebrikler derken birbirlerine doyasıya bakamamışlardı ama ikisi de şu anda hiç olmadıkları kadar mutluydu.06/03/2018
***
BÖLÜM KISA DİYE KIZMAYIN LÜTFEN HALİMİ BİLİYORSUNUZ. DERSLERİM ÇOK AĞIR AMA YİNE DE YAZMAYA ÇALIŞIYORUM. AFFEDİN LÜTFEN. SİZDEN İSTEĞİM BOL VE UZUN YORUM. ÇÜNKÜ GENÇ KURGUDA ŞU ANDA 23. SIRADAYIZ VE NE KADAR YORUM GELİRSE SIRAMIZ O KADAR YÜKSELİYOR. BU YÜZDEN ÇOK YORUM YAPIN VE EL BİRLİĞİYLE BİR MİRAN KURGUSUNU GENÇ KURGUDA BİRİNCİ YAPALIM.SEVGİLER.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bana Sen Lazımsın
Teen Fiction"Uyuyunca da geçmeyen acılar vardır." Dedi Miray akan gözyaşlarını silerken. Genç adam kahroldu bu sözlere. "Son bir şans... Söz veriyorum, acılarını unutturacağım." Başlangıç tarihi; 24/12/2017 Bitiş tarihi; 20/04/2018