BSL -41-

6.3K 293 63
                                    



"Miray? Bu sürprizini neye borçluyuz?" dedi babası şaşkınlıkla.

Fatih Bey eve geldiği akşam kızını görünce şaşırmıştı. Beklemiyordu. Telefonda hiç bahsetmemişti geleceğinden. Aslında şu anda gördüğünde onu özlediğini hissetmişti adam. Evlat özlenmez miydi? Neden bu kadar az gitmişti ki ziyaretinde bu iki yılda? Yıllardır o Gökçe'ye sinirini kızından çıkarıyordu, Gökçe'de kendisine olan sinirini kızından çıkarıyordu. Zavallı kızı ne anneden ne de babadan yana yüzü gülmemişti. Boran onun hayatına girdiğinde her şeyin güzel olacağını düşünmüştü Fatih kızı için. Ta ki Boran'da onu terk edene kadar. Kızı ilk defa hayatında onunla mutlu olmuştu, onunla yüzü gülmüştü.

Her şey için geç miydi ki? Kızı 20 yaşına gelmişti. Bu yaştan sonra ona hak ettiği babalığı yapabilir miydi? Şöyle baktığı zaman Miray bu yaşına kadar onun yüzünü yere eğdirecek tek bir harekette bulunmamıştı. Aksine hep gurur duyulacak bir kız olmuştu. Gerek başarıları olsun, gerek karakteri olsun, gerekse güzelliği. Arkadaşları sıklıkla kendi çocuklarıyla karşılaştırırlardı Miray'ı ve beğenilerini her seferinde dile getirirlerdi.

"Pınar çok ısrar edince kıramadım. Bir haftalığına geleyim dedim bende." Dedi kızı ayağa kalkarken. Belli ki ona sarılmayı bekliyordu. Yanına adımladı ve kollarının arasına aldı kızını. Yıllardır yapmadığını yapıp saçlarına uzun uzun öpücükler bıraktı kızının.

"Çok özlemişim seni." Dedi adam kollarından ayrılan kızının ay gibi yüzünü incelerken.

O an Miray'ın gözleri doldu. Gözünden damlayan göz yaşını alel acele sildi ve acıyla gülümsedi.

"Keşke biraz ziyaretime gelseydin o zaman baba."

"Özür dilerim kızım. Ne desen haklısın ama işler biliyo-,"

"Boşver baba. Ben sana da, anneme de sitem etmeyi bırakalı o kadar uzun zaman oldu ki..." dedi gözünden art arda damlayan yaşları temizlerken. "Neyse. Sen ne yapıyorsun? Yaz geldi, otel kalabalıklaşmıştır."

"Öyle. İşler bayağı yoğun, haftaya Antalya'ya geçeceğim bende. Oradaki otel epey yoğun şu sıra."

Babasının ona sarılmasına epey şaşırmıştı kız. Yani tamam önceden de sarılırlardı ama bu sefer ki çok farklıydı. Çok içtendi. Belki de babasıyla düzeltirdi arayı. Annesi ve Boran'dan kesmişti ümidi. Biliyordu, artık onlarla bir sonu yoktu. Ama şu hayatta ona tutunacak bir dal olurdu babası belki. İki yıldır ilk defa bir şey yolunda giderdi bu hayatında, fena mı olurdu?

***

"Öyleydi Pınar. Babamı ilk defa böyle gördüm. Beni özlemiş gibiydi. Duyunca imkansız gibi geliyor ama." Diye histerik bir kahkaha attı.

Ne zavallı durumdaydı! Anne babası tarafından bile sevilmeyen bir insandı o. Elin oğlu niye sevsindi? Suç bulmamak lazımdı aslında Boran'a.

"Neden imkansız olsun canım? Baban o senin, taş olsa çatlar. Evlat kokusuna hangi anne baba dayanır ki?"

Pınar'la az önce mağazaları talan talan edip iyi bir alışveriş yapmışlardı. Daha sonra yorulunca kendilerine bir yorgunluk kahvesi armağan etmişlerdi.

İyiki gelmişti İstanbul'a. Doğru söylüyordu Pınar. Bir tek Boran mı vardı sanki? Şimdi babasından gelen sıcacık bir sarılma bile acılarını yarı yarıya hafifletmişti. Belki de anne babası yanında olsaydı gerçekten daha kolay atlatırdı bu zorlu süreci. Uğraşı olsaydı elinde unuturdu Boran'ı kim bilir? İki yılda insanın içindeki aşk hiç mi azalmazdı? Ya da hiç mi nefret duymazdı karşısındakine? Neler yapmıştı Boran, nasıl yakmıştı canını Allah biliyor. Yine de onu sevdiğine pişman olamıyordu. Yine olsa yine severim diye düşünüyordu. Acısıyla, tatlısıyla severdi.

Bana Sen Lazımsın Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin