25

9K 488 268
                                        

Bölümü 3'e böldüm ve bir sonraki 2 bölüm hazır. Bölünmüş haliyle bu bölüm 5892 kelimelik bir bölüm. Lütfen emeğimin karşılığını oylarınızla ve yorumlarınızla almak istiyorum. Küçük yıldıza basıp oy vermek gerçekten hiç zor değil. Her bölümün okuma sayısı 1K'ya ulaşıyor ve oy ve yorum hiç iç açıcı değil. Çok konuştuğum için özür dilerim. İyi okumalar. 🧡 ☁️

1 hafta sonra

Sırtımı Jimin'in göğsüne yasladığımda o da kollarını belimin etrafına sarmıştı.

"Amerika'da beraber geçirdiğimiz en güzel gün Jin hyung'un doğum günü partisiydi." Ellerini sıkılaştırıp, çenesini omzuma koydu.

"Taehyung'un doğum günü yaklaşıyor. Güzel bir şeyler hazırlamalıyız." Beni başıyla onaylarken omzuma ufak bir öpücük kondurdu.

"Yılbaşıda yaklaşıyor." Jimin imayla konuştuğunda kafamı hafifçe çevirdim.

"Yani?" Sorum üzerine kıkırdadığında ellerini çekip bedenimi kendisine doğru çevirdi.

"Ökse otunun altında.." Cümlesini yarıda kesip göz kırpmıştı. Soru sorar gibi baktığımda inanamayarak bana bakıyordu.

"Ökse otu ne alaka? Şifalı bir bitki ama ne için ihtiyacın var?" Yüzünü bana yaklaştırdığında uzun bir süre bekledi. "Jimin garip davranmak hoşuna mı gidiyor?" Ellerimi yüzüne koyup itekleyeceğim sıra, beni ensemden tutarak hızlı olacak şekilde kendisine çekmişti. Dudaklarımı kendisininkilere hapsettiğinde uzun süre alt dudağım dudaklarının arasında kaldı.

"Yılbaşında bir ökse otu bulup altında öpüşmeliyiz." Kıkırdayarak konuşması ardından yavaşça bende gülmüştüm çünkü söyleyiş biçimi çok tatlıydı. Kollarının arasından kalkarken ona doğru döndüm.

"Neden?" Gözlerini kapatıp başını sakladığında gülümsememe engel olamadım.

"Sonsuza kadar beraber olabilmek için." Beni tekrar sarmalamak istediğinde ellerinden tutarak durdurdum.

"Buna ihtiyacımız yok."

"Yinede işimizi garantiye alalım." Gözlerini kapatıp başını arkaya attığı sıra telefonumun sesi oda da yankılanmıştı.

Telefonun ekranında 'annem' yazısını görünce yüzüm asılmıştı, uzun zamandır sesi soluğu çıkmadığı için biraz rahatlamış hissetmiştim.

"Geliyorum hemen." Jimin'in yanından ayrılıp lavaboya doğru ilerledim. Aramayı onaylayıp telefonu kulağıma götürdüm.

"Kelsey?" Hım sesini çıkartarak devam etmesini bekledim. Bir şey söyleyeceği sesinden belli oluyordu. "Söyleyeceğim şeye hemen tepki gösterme, tamam mı?"

"Ona ben karar verebilir miyim?" Yine neyle karşı karşıya olduğumu merak ediyordum açıkçası. Bu sefer ne diyecekti?

"Jung Woo'yle yemeğe çıkman gerek. Eğer çıkmazsan... bu sefer tek zarar gören siz olmazmışsınız." Kaşlarım havaya doğru kalkarken ne demek istediğini uzun süre düşündüm.

"Sence de bu artık çocuk oyuncağına dönmedi mi? Hangi devirde yaşıyoruz anne?" Jimin'in duymaması için sesimi alçak tuttum. Artık bu olayla Jimin'in canını sıkıp, üzmek istemiyordum.

"Üzgünüm," dedi yavaşça. "Artık benlik bir durum yok maalesef. Yapacak mısın dediğimi? Yap lütfen." Yumuşak çıkan sesiyle birlikte derin bir nefes verdim. Kabul etmekten başka çarem var mıydı? Zaten üstü kapalı çevremdeki insanları da kapsayarak tehdit almamış mıydım?

📷; cameramanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin